Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Üç tarihi dönüm noktası

Tarihi dönüm noktası, eğilimlerin ve hareketlerin farklılaştığı iki dönem arasındaki yol ayrımıdır.
Dünya, giden ile gelen arasında durur.
Dönüm noktası, Pek çok değişkenin "mükemmel bir fırtına" ve tam bir değişim yaratmak için birbiriyle etkileşime girdiği zamandır.
Yahut diyalektik düşüncede ifade edildiği gibi dönüm noktası, tüm nicel değişimlerin, zamanlarını başka bir zamana bırakan nesnel bir ana dönüşmesidir.
Dünyada, Ortadoğu'da ve ayrı ayrı her Arap ülkesinde bu türden üç dönüm noktası yaşanıyor.
Bu noktaları burada detaylı bir biçimde açıklamaya çalışmak yerine kısaca ele alacağız.
Zira, ilk olarak, yerimiz yeterli değil, ikincisi, saygıdeğer okurumuzun kültürüne güveniyor ve leb demeden leblebiyi anlayacağına inanıyoruz.
Dünyadaki en önemli ve merkezi dönüm noktası, 3 Kasım’da gerçekleşecek olan ABD Başkanlık Seçimidir. O gün ABD vatandaşları, tüm dünyanın kaderini belirlemek için seçim sandıklarına yönelecekler.
Ne yazık ki veya dünyanın hali bu olduğu için, dünya halklarının bu seçimde oy vermesi gibi bir şey söz konusu değil, fakat seçim sürecini izleyip kendileri için uygun olanı seçeceklerdir.
Ama seçim süreci nasıl ilerlerse ilerlesin ve kim kazanırsa kazansın, hem ABD’nin hem de dünyanın kaderini tayin edecek olan bu seçim, İkinci Dünya Savaşı'nı izleyen dönemde, çağdaş Amerikan tarihinin en önemli revizyon sürecinin sınavı olacak.
Sonuçlar, ABD’nin dünya liderliğini sürdüreceğinin mi yoksa bundan vazgeçeceğinin mi cevabını verecek.
Bu soru ayrıca, kimin takip edeceği ve kimin önce geleceğindeki jeopolitik değişim biçimleriyle de ilgili olacak.
Koronavirüs krizi, ekonomik, sosyal ve teknolojik sonuçları ile seçimlerin aynı zamana denk gelmesi, tek bir dünya ile mi yoksa etnik kökenleri, mezhepleri, partileri ve dinlerinin sayısı kadar ayrı dünyalarla mı karşı karşıya olduğumuzun testi olacak.
Tek bir dünya isek, son dört yılda olanlar, bir ara cümleden ibaret kalacak. Bu seçimler ile bu cümle sona erecek ve biz ana cümleye yani küresel ısınmayla mücadele, çok taraflı uluslararası kuruluşları daha aktif hale getirme, bulaşıcı hastalıkları durdurmanın mümkün olup olmadığını ya da onlarla küresel boyutta nasıl başa çıkılacağını araştırmaya geri döneceğiz.
Bunun aksi yani ayrı dünyalar olduğumuz ortaya çıkarsa, herkesin yaşam kaygıları ve sorunları kendisine özel olacak ve dünya oldukça küçülecek.
Ortadoğu ve merkezindeki Arap dünyamız da geçen 10 yılın başında baş gösteren sözde Arap Baharının kaynağını oluşturduğu tarihi bir dönemeçle karşı karşıyadır.
Bu 10 yıl "devrimci" denilen tarihi dönemeçlerin sonuçlarına tanık oldu. Bunların en önemli özelliği, sağladığı finansman ve seferberlik faaliyetleri ile bir kuluçka merkezi ve uluslararası örgütlenmenin lideri olarak Müslüman Kardeşler’in temelini oluşturduğu çeşitli dinsel köktencilik biçimleriydi.
Müslüman Kardeşler’den çeşitli örgütler ortaya çıktı. Bunlardan biri de 3 yıl süren bir sözde hilafet devleti kuran DEAŞ idi.
Diğerleri ise genel olarak tüm köktendinci hareketlerin yapacaklarını yaptılar; terör eylemleri!
Bu gelişmelerin neden olduğu stratejik dengesizlik, Arap dünyasında 3 çeşit tepki doğurdu: Olanlara teslim olma, Suriye, Yemen, Irak ve Libya’da olduğu gibi devletin çökmesi veya aşırı zayıflaması.
Katar’ın yaptığı gibi ihanet.
Son olarak da geri kalan ülkelerde olduğu gibi derin reform ve kapsamlı iç değişim.
Bölgesel tepki; Arap olmayan bölgesel devletlerin (İran, Türkiye, İsrail ve Etiyopya) Arap ülkelerinin topraklarını ele geçirme, nüfuzlarını genişletme veya hakları olmayan doğal kaynakları elde etmek için bu fırsatı kullanmak şeklinde oldu.
Buradaki tarihsel dönüm noktası, bu tepkiler ve acı verici etkileri arasındaki dengenin nasıl olacağıdır. Ancak bunlar aynı zamanda, zamana ayak uydurmaya, teknolojik fırsatları değerlendirmeye, ülkelerde ve bölgede reform yolunda ilerlemeye de teşvik ettiler. Müdahale savaşları ile iç savaşlar devam ederken, işbirliği ve barış eğilimlerinin su yüzüne çıkması bir tesadüf değildir.
Bu süreç, Doğu Akdeniz Gaz Forumu ile başladı, son olarak da BAE ve Bahreyn ile İsrail arasında barış anlaşması imzalandı.
Keza doğalgaz, petrol ve teknoloji, Lübnan ve İsrail arasında deniz sınırlarını belirlemek için yürütülecek müzakereler de bu sürece dahildir.
Bu, biri yıkılan ve eserleri kaybolan imparatorlukları ihya etmek isteyen, diğeri ise özelde ülkeler ve genelde bölge olarak işbirliği, barış ve kalkınma başlığı altında çağının bir parçası olmak isteyen iki dalga arasındaki bir test anıdır.
Üçüncü tarihi dönüm noktası, bütün acılığı ve yakıcılığıyla bir önceki 10 yılın deneyimlerini yaşayan her Arap ülkesinin içinde yaşananlardır. Arap ülkeleri, dünya ülkeleri büyük sıçramalarla yeni bir dünyaya doğru ilerlerken, kendisinin öyle ya da böyle, kimi zaman devrimci pankartlar, kimi zaman da özellik ve hususiyet bayrakları altında geçmiş geleneklere hapsolmuş olduğuna tanık oldu.
Bunun sonucunda pek çok Arap ülkesi, bir reform paketine dayanan derin bir reform yolunu benimsedi.
Bu reformların ilki, devletin altyapısının tam bir incelemesi ve yenilenmesidir.
İkincisi, ülkenin tüm coğrafi kapasitesini özümsemeyi hedefleyen dev projelerdir.
Üçüncüsü, demografik toplulukların üretkenlik ve eğitim açısından yeniden biçimlendirilmesidir.
Dördüncüsü, başkalarına hoşgörülü olmanın ve zaman ile uyumun derinliklerine ulaşması için dini düşünceyi yenilemektir.
Beşincisi, sivil düşüncenin akıl, bilim ve teknolojik ilerlemeye ayak uyduracak şekilde yenilenmesidir.
Altıncısı, savaşı sona erdirip barış ve adaletin tesisi anlamına gelen karşılıklı çıkarlar temelinde bölgesel işbirliği için el uzatmaktır. Bu reformcu proje büyük meydan okumalarla yüzleşiyor.
Bunların bazıları dışarıdan, yukarıda zikrettiğimiz bölgesel güçlerden, bilim, teknoloji ve rekabet açısından halihazırda dünyada yaşanan hızlı ilerlemelerden kaynaklanıyor.
Bazıları da, içeriden, gerici, köktendinci ve selefi iç güçlerin terörizmden vatana ihanete kadar her yolla zamanı geri döndürmeye çalışmalarından kaynaklanıyor.
Arap ülkelerindeki mevcut tarihsel dönüm noktası, bir çatışma, çelişki ve çatışma anıdır.
Çözümü, yönetimde sağduyulu ve ileri görüşlü olmayı sürdürenler için bu dönüm noktasının ve sürecin en önemli konusudur.
Üç dönüm noktasının çakışması, tarihte normal sayılan durumlardan değildir. Geçmişte benzer dönemeçlerin kesişmesi, dünya savaşlarına, büyük devrimlere, dinlerin ortaya çıkmasına, imparatorlukların yükselmesine ya da çöküşüne yol açmıştı.
Geçmişte bir değişim yüzyıllar sürerken, daha sonra  bu süre on yıllara düştü. Şimdi ise sadece birkaç yıl. Bu zor anlarda içe kapanmanın ve kurtuluşun anahtarı her zaman siyasi elitlerin elinde olmuştur.
Geçmişte bu seçkinlerin karar vermek için bin yıllara uzanan zamanları vardı, ama bugün bu lükse sahip değiller.
Tarım Devrimi insanlığın hayvanları otlatmak ve meyve toplamak ile geçirdiği binlerce yılı sona erdirdi ve kendisi de binlerce yıl sürdü.
Sanayi Devrimi başladığında, 19-20’inci yüzyıllar boyunca birincisi, ikincisi ve üçüncüsü yaşanırken, son 30 yılda dördüncüsü ile beşincisi adeta birbirleriyle rekabet ettiler.
Bugün siyasi elitlerin omuzlarında ağır bir sorumluluk bulunuyor. Bunun nedeni, zamanın artık aynı anda hem kaçmanın hem de harekete geçmenin mümkün olduğu bir an haline gelmesi değil, değişkenlerin dağılması ve çoğalması, meydan okumaların tarihin hiçbir aşamasında olmadığı kadar artmasıdır.
Daha önce Arap siyasi elitleri 350 milyon kişinin sorumluluğunu, ses ve ışık hızında değişen ve ilerleyen bir dünya ile rekabet etmenin yükünü üstlenmemişlerdi.
Ne var ki şimdi bu dönüm noktasını yaşıyoruz ve seçenekleri zor olsa da imkansız ve ulaşılmaz değil.
Düşünürseniz kurtulursunuz, çünkü tünelin sonunda parlak bir ışık bulunuyor.