Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

İslamofobi siyaseti ve Batılı değerlerin çöküşü

Batı Hristiyan dünyasında, Müslümanların nüfusunun 1960’lardan başlayarak artmasının Batı toplumlarında endişe oluşturduğu bir gerçek… Bu gerçek haklı olmasa da anlaşılabilir bir durum.
Müslümanların Batı Hıristiyan coğrafyasına göçlerinin birçok nedeni var; savaştan kaçma, siyasi baskılardan kaçma, ekonomik yetersizliklerden kaçma… Bu üç neden Batı’ya göç nedenlerinin en önemlilerini oluşturuyor.
Müslümanların yaşadığı coğrafyalardaki siyasi, ekonomik problemlerin ve özellikle baskı rejimlerinin var olmasının içeriden nedenleri olduğu gibi dışarıdan nedenleri de var. Bu nedenlerin başında gelen neden, sömürgecilik faaliyetleri ve sömürgecilik faaliyetlerinin sona ermesi sonrası bölgenin yanlış şekilde terk edilmesi. Bir diğer önemli neden bölgeye Batı tarafından ekonomik amaçla aşırı derecede silah satışı, bu silah satışlarının çatışmaları derinleştirmesi ve daha uzun sürmesini sağlaması… Bu köklü nedenler elbette bugünün nedenleri değil ancak bugünkü problemlerin temelinde yatan nedenler.
Bugünkü problemler, hem Batı toplumlarında hem de Batılı siyasetçilerin icraatlarında ortaya çıkıyor. Bu büyük problem İslam karşıtlığı ve İslamofobi… Batı toplumlarında İslamofobi yanlısı bireylerin sayıları her gün biraz daha artıyor. Batılı siyasetçiler, İslam’ın ve Müslümanların Batı için çok ciddi ekonomik yük, sosyal problem ve güvenlik alanında tehdit olduğu görüşünü savunuyor. Başta da belirttiğim gibi Batı’da artan Müslüman nüfus, bu tür endişelerin oluşmasına neden olabilir, bu problemler üzerine kafa yorulabilir, çözüm arayışı ortaya konulabilir. Ancak durum böyle olmuyor ve İslamofobik siyasi söylemler toplumdan siyasetin tepesine kadar her alanda yaygınlaşıyor hatta resmi bir iç politika söylemi haline getiriliyor.
Batı dünyası, İslam’ı ve Müslümanları hedef alırken daha çok faşizm, anti-demokratik tutum, baskı, öteki düşmanlığı, otoriterlik, kadınlara yönelik ayrımcılık, şiddet gibi olumsuzluklarla Müslümanları ilişkilendiren yöntemler tercih ediyor. Buna karşın, Batı’nın demokrasinin, özgürlüklerin, eşitliğin, çok sesliliğinin ve medeniyetin beşiği olduğunu iddia ediyor. Ancak reel eylemlere ve söylemlere bakıldığında durumun bunun tam aksi olduğunu görüyoruz… Batı’daki anti-demokratik, özgürlük karşıtı, baskıcı, ayrımcı, ırkçı, şiddet içeren eylemlerin bir kısmı şunlar:
“Amerika-İslam İlişkileri Konseyi (The Council on American-Islamic Relations), Nisan ayında, 2014-2016 arası gündeme gelen İslamofobi vakalarını inceleyen bir rapor yayımladı. Rapora göre, ABD’de 2016 itibariyle 74 İslam karşıtı grup bulunuyor. Bunların en az 33’ünün öncelikli amacı, İslam karşıtı söylemleri destekleyerek, ön yargı ve nefreti körükleyen çalışmalar yürütmektir. Bahsi geçen kuruluşların 2008 – 2013 yılları arasındaki gelirlerinin 205 milyon dolar olduğu belirtiliyor.”
“BBC tarafından 2015 yılı şubat ayında yapılan bir araştırmaya göre, Müslümanların yüzde 93’ü kendilerini İngiltere’ye sadık olarak tanımlamakta ve İngiliz kanunlarına uymaları gerektiğine inanmaktadır. Ancak aynı topluluğun yüzde 46’sı İngiltere’de önyargılardan dolayı Müslüman olmanın zor olduğunu belirtmektedir. Yapılan araştırmada ülkede, sokaklarda İslamofobi’den kaynaklanan nefret saldırılarının artma eğiliminde olduğu görülmektedir. 2015 yılında kabul edilen “Terörle Mücadele ve Güvenlik Yasası”, bu nefret ortamının genişlemesini de beraberinde getirmiştir. Müslümanlar sürekli izlendikleri endişesi taşırken, öğretmenler, anaokulu çalışanları, doktorlar gibi meslek gruplarına “radikal” olduğunu düşündükleri kişileri ihbar etme görevi verilmiştir.”
“Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağcı ve İslam karşıtı partilerin oy oranlarında büyük artış olmuştur. Bu durum ulusal parlamento seçimlerinde de söz konusudur. Almanya’da göçmen karşıtı Almanya İçin Alternatif Partisi’nin son anketlerde oy oranını yüzde 9’a çıkarması ve parti liderlerinin artan şekilde aşırı sağcı söylemleri kullanması kaygılara yol açmaktadır. PEGIDA adıyla bilinen ve kendilerini “Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar” olarak tanımlayan hareketin faaliyetleri endişe verici boyutlara ulaşmaktadır. Almanya ve Hollanda’da etkin olan bu grup yakın zamanda İngiltere’de de bir uzantısı kurulmuştur.”
 “ABD'nin önde gelen haber portallarından The Hill ile araştırma şirketi HarrisX ortaklığında yapılan ankette, ülkede ayrımcılığa uğrayan dini grupların durumuna ilişkin sonuçlar araştırıldı. Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan bir anket ülkede en fazla ayrımcılığa uğrayan dini grubun Müslümanlar olduğunu ortaya koydu.”
“ABD'de İslamofobi üzerine yayımlanan raporda, ülkedeki  Müslüman karşıtlığının kişilerin sahip olduğu dini inançlardan dolayı değil,  siyasi kaynaklı olduğu sonucuna varıldığına yer verildi.”
Yukarıda alıntıladığım İslam karşıtı ve İslamofobik veriler, 2015 ve 2020 yılları arasında yapılan araştırmaların sonucunda ortaya çıkan veriler. Bu veriler yanında toplumda oluşan İslamofobinin medya ve siyaset eliyle oluşturulduğuna dair veriler de var. Ayrıca siyasilerin bir politika olarak sürdürdüğü İslamofobi politikaları var, Müslüman kadınları maymun olarak resmeden, İslam Peygamberi (SAV)’e hakaret eden karikatürler var. Müslümanların iş ve eğitim imkanları konusunda ciddi ayrımcılığa uğradığını gösteren raporlar var. Özellikle hukuki ve siyasi yasalar yoluyla İslamofobinin resmileşmesi gibi realiteler var.
Batılı siyasiler, İslamofobik söylem sayesinde siyasi kazanç elde etmenin yollarını arıyor olabilirler, bu siyaset Batı toplumlarında karşılık buluyor olabilir. Ekonomik ve sosyal anlamda Müslümanların Batı’da artan nüfusu Batı’yı bütüncül olarak endişelendiriyor da olabilir. Ancak burada İslamofobinin yaygınlaşması, resmileşmesi dışında üzeri örtülen ciddi bir problem daha var: Batı’nın değerler anlamındaki çöküşü…
İslamofobi verilerine ve İslam karşıtı politikalara baktığımızda medeniyet, demokrasi, eşitlik, haklar ve özgürlükler, birlikte yaşam tecrübesi, ırkçılıkla mücadele adına Batı’nın sınıfta kaldığını görüyoruz. Artan ırkçılık, hukuksuzluk, yabancı düşmanlığı, sınır dışı etme, psikolojik ve fiziki saldırılar, fişleme, faşizm… bunların hepsi Batı’nın sık sık vurguladığı “Batılı değerler” söyleminin aslında bir balon olduğunun, bu “değerlerin” her gün biraz daha iflasta olduğunun da göstergesidir.