Prof.Dr. Bilal Sambur
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
TT

Bırakın! Din, din olsun! Bırakın! Bilim, bilim olsun!

Din ve bilim konusunda yapılan tartışmaların ve çatışmaların sonu gelmemektedir. Kendi ideolojik, dini, kültsel ve cemaatsel inançlarını dayatmak için din ve bilimi iki mücadele alanı görenler için, din ve bilim adına yürütülen hakimiyet kavgasının bitmesi mümkün değildir.
Bilimin görevinin Allah’ı ve yaratılışını merkeze alması gerektiğini iddia eden kişi, grup ve kurumlar, Tanrı adına kendi kabullerini dayatırken bu totaliter tavra karşı insanı, bilimi ve aklı savunan pozisyonlar ortaya çıkmaktadır.
Bilim ve din, hiçbir grubun, kişinin ve kurumun iktidar ve tahakküm kurmak için istismar edeceği araçlar değildir. Din ve bilim arasındaki çatışma, farklı kampların iktidar elde etmek için din ve bilimi araçsallaştırmasından kaynaklanmaktadır.
Din ve bilim çatışması denilen şey, iktidar mücadelesinden başka bir şey değildir. Allah ve yaratılış adına kendi inançlarını bilimin, üniversitenin ve entelektüellerin kayıtsız şartsız benimsemesini isteyen çevreler, gruplar ve kişiler, pozitivizme, modernizme ve bilime saldırmaktadırlar.
Günümüzün sorunu bilim, pozitivizm ve modernite değildir. Günümüzün sorunu, dinbazlık yani relijyonizm dediğimiz anlayışın modern dünyada meydana gelen paradigma değişimine ayak uyduramayıp tarihle, hayatla ve insanla hiçbir ilişkisinin kalmamasından kaynaklanmaktadır.
Modern bilimin ve pozitivizmin bir yaratıcı inancını inkar ettiğini ileri sürerek pozitivizmin ve bilimin ateizm ve küfürden başka bir şey olmadığı iddia edilmektedir.
Pozitivizmi ve bilimi ateizmle, materyalizmle ve küfürle suçlayanlar, aslında hiçbir şey söylememektedirler. Ortaçağın tekfir silahını kullanarak modernitenin tamamını din karşısında küfür olarak suçlayarak etkisizleştirmeye çalışmakta, son iki yüz yıldır ortaya çıkan akla, araştırmaya ve veriye dayalı bilim paradigmasını küfür olarak ilan ederek değersizleştirme amacındadırlar.
Din, yaratıcı ve iman adına bilimi, pozitivizmi ve moderniteyi küfürle ve ateizmle suçlamak, temel sorundur. Bilimin, pozitivizmin, üniversitenin ve modernitenin kendisi sorun değildir. Bilimi, pozitivizmi ve moderniteyi Yaratıcı adına dindarlaşmaya ve iman etmeye zorlamak, totaliter bir zorbalık durumunun tezahürü anlamına gelmektedir.
Ortaçağ anlayışlarıyla modern dünyaya, hayata, bilime ve felsefeye dayatmalarda bulunma şeklinde çarpık ve sapkın alışkanlıktan vazgeçilmelidir. Bilimi ateizm ve materyalizm olarak suçlamak yerine din, maneviyat ve ahlak olarak insan hayatına katkıda bulunmanın yollarını bulmalıdır.
Bilim ve din, iki önemli insan tecrübesidir ve faaliyetidir. İki insani faaliyet olarak din ve bilimin, birbirinden üstünlüğü şeklinde bir hiyerarşik sıralaması olamaz. Bilim, insanı ve dünyayı ampirik olarak araştırmamızın tecrübesi iken din ise, maneviyat ve ahlak alanlarında bize çerçeveler sunmaya çalışan bir yoldur.
Din ve bilim arasında karşıt, çatışmacı, diyalojik ve onaylayıcı okumalar ve pozisyonlar kurgulamak mümkündür. Din ve bilim aslında çatışmamaktadır, birbirine karşıt değildir, birbiriyle ilişki içinde değildir veya birbirini onaylamamaktadır. Birbiriyle çatışma,  karşıtlık, diyalog, reddetme veya onaylama pozisyonunda olan insanlardır, gruplardır ve kurumlardır.
Din ve bilim tartışmasında kişilerin, kurumların ve grupların birbirlerine karşı pozisyonlarının konuşulması ve tartışılması ve sorgulanması gerekmektedir. Din ve bilim alanında söylenilen bütün sözler, insan tarafından söylenmektedir.
Bilim ve din şeklinde büyük cepheler kurmadan insan tarafından söylenilen sözlerin gene insanlar tarafından sorgulanmalı ve eleştirilmelidir. Yaratıcı adına konuşma ve Yaratıcının varlığını ispat etme iddiasında bulunan tek yanlı, dayatmacı ve mutlak relijyonist söylemlerin, bilimle, insanla, ahlakla ve maneviyatla hiçbir ilgisi ve ilişkisi bulunmamaktadır.
Bilimin Yaratıcıyı ispat etmesi ve işaret etmesi gerektiğini söyleyenler, Tanrı adına kendi kişisel ve kültsel inançlarını, bilime, topluma, akla ve insana dayatmayı amaçlayan kültsel totaliteryanizmin temsilcileridirler.
Dini tecrübe, antropolojik bir tecrübedir. İnsan bilimleri, antropolojik tecrübe olarak dindarlığı araştırmaya, açıklamaya ve anlamaya çalışırlar. Din ve bilim alanları, insani çoğulculuğun bütün renkleriyle yansıdığı alanlardır.
Din ve bilim, antropolojik faaliyetler olarak birbirlerine tek kaynağı dayatma durumunda olmamalıdırlar. Dinin ve bilimin, birçok insani kaynağı vardır. Herkes dindarlığı ve bilimsel tecrübeyi kendine göre gerçekleştirmektedir.
Kişiler, hayatlarında bilimi ve dini hangi konularda referans alacakları konusunda özgür olmalıdırlar. Din ve bilim alanının açık ve özgür alanlar olarak korunması en önemli olan noktadır.
Ortaçağ’da gerçekleşen akıl-vahiy tartışmasını bugüne taşıyarak yapay bir din-bilim çatışması kurgulamak,  günümüzde dindarlık ve bilim alanında meydana gelen değişimi anlamamak demektir.
Din ve bilim,  mutlak ve bütüncül nitelikte her şeyi yargılayan kadir-i mutlak dünya görüşleri değildirler. Din veya bilim, her şeyin mutlak ölçüsü haline getirilmemelidir.
İnsanların din ve bilim ışığında hayatlarında neyi değerlendirip değerlendirmeyecekleri, kendilerine kalmış bir şeydir. Dinin bilimi, ahlakı, felsefeyi ve sanatı yargılaması veya bilimin dini yargılaması, anlamlı, verimli veya gerekli değildir.
 İnsani tecrübe alanları arasında verimli, yapıcı ve üretken ilişki kanallarının açık olması önemlidir. Dinsel bilim veya bilimsel din gibi kurgularla bilim veya din penceresinin kendisini hayatımızdaki tek pencere haline getirmesi, hayatımızı ve varlığımızı tek boyutlu ucube bir varlık haline getirmektedir.
İnsan, hayatının tüm pencerelerini, bilimden, felsefeden, sanattan, ahlaktan, edebiyattan, doğadan, ahlaktan gelecek bütün rüzgarlara açık tutmalıdır. Bırakalım, bilim bilim olsun! Bırakalım, din, din olsun!