Abdurrahman Şalkam
TT

ABD seçimlerinden sonraki dünya

Siyasi rüzgarlarının çok yönlü hareketi ve gücü kesilmeyen bir kıta olan Avrupa, şimdi bir dizi dahili ve harici faktörün etkin olduğu çeşitli seçeneklerle karşı karşıya bulunuyor. Tüm kıta, siyasi ve ekonomik bir sözleşme etrafında örgütlenmiştir. Avrupa Birliği tüm ülkeleri bir araya getirmektedir. İngiltere tam üye olmadığı birlikten ayrıldı. Her zaman ada zihniyetinin, sömürgecilik mirasının ve ABD ile olan özel ilişkisinin etkisinde kalan İngiltere, bütün bu faktörlerle Avrupa ülkelerinden farklı bir oluşum ve yapı gösterdi. Fransa'nın eski Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, Rusya'nın İngiltere'den daha Avrupalı ​​olduğuna ve komünist rejimin onunla Avrupa arasındaki tek engel olduğuna inanıyordu. General de Gaulle, İkinci Dünya Savaşı ve Fransa'nın Nazi Almanya’sı tarafından işgali sırasında, Özgür Fransa Güçleri’ni kurdu ve İngiltere'ye sığındı. Onunla Winston Churchill önderliğindeki İngiltere arasındaki mesafe her zaman açık kaldı ve savaşın sert gidişatına ve Fransız halkının acılarına rağmen kapanmadı.
Sovyetler Birliği'nin komünist rejimleri altında onlarca yıl geçiren Doğu Avrupa ülkeleri, sivil toplum yapısı, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve hesap verebilirlik gibi hususlarda büyük ölçüde entegre olan Batı Avrupa devletleri ile politik, kültürel ve sivil tutumlar çerçevesinde pratikte bütünleşmediler. Doğu ve Batı Avrupa arasındaki ekonomik fark hala büyüklüğünü koruyor. Şu anda siyasette, ekonomide ve düşüncede iki Avrupa karşı karşıyayız.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasından ve Doğu Avrupa ülkelerinin Avrupa Birliği (AB) çatısı altında bir araya gelmesinden sonra, tüm kıtayı uluslararası sahneye taşıyan siyasi bir gerçeklik ortaya çıktı. Artık daha önce bir benzerine rastlanmamış olan yeni bir dünya vardı. Avrupa doğusu ve batısıyla uluslararası askeri ittifak olan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) içerisinde yer aldı. Eski Avrupa’nın liderleri Fransa, İngiltere ve Almanya’ydı. İngiltere, Amerikan yaklaşımlarına her zaman en yakın olan devlet oldu. Fransa ise siyasi ve askeri kararlarının bağımsızlığı için her zaman mesafeli davranmıştır. General Charles de Gaulle ülkesinin NATO liderliğindeki rolünde geri planda durdu. Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, ABD’nin Irak’ı işgaline karşı çıktı. Oysa İngiltere bu işgale güçlü bir şekilde katılmıştı. Almanya, İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş'ın sonuçları doğrultusunda ABD ile olan özel ilişkisini sürdürdü.
Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa'daki bloğunun dağılmasından, Almanya'nın birleşmesinden ve Avrupa Birliği'nin kurulmasından sonra, dünya siyasi ve askeri olarak yeni bir sürece girdi. Ardından Çin'in yükselen ve çarpıcı bir ekonomik güç olarak ortaya çıkması ve Rusya'nın uluslararası düzeydeki rolünün azalması, Avrupa'yı başka bir yola soktu. ABD ile olan ilişkileri, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana kök saldı ve Soğuk Savaş yıllarında da bu ilişki korundu. Donald Trump, başkanlık görevini üstlenmesinden bu yana Avrupa, Çin ve Rusya'yı içeren uluslararası ilişkilerde yeni vizyonlar sundu. Avrupa'nın NATO'ya mali katkısı konusunda sessiz kalınan hususları ortaya döktü. Öte taraftan ABD ile BMGK’nın Avrupalı ​​daimî üyeleri arasında İran'a yönelik yaptırımların yenilenmesi hususunda görüş ayrılıkları yaşandı.
ABD, Çin, Rusya ve Avrupa bugün tanık olduğumuz uluslararası sahnenin esas aktörlerdir. Ancak ABD seçimlerinin beraberinde getireceği sonuçlar dört gözle beklenmektedir. Başkan Donald Trump, Beyaz Saray'daki koltuğunda oturmaya devam edecek mi? Yoksa rakibi Joe Biden mi iktidara gelecek? Seçim, uluslararası siyasetteki bir sonraki kapının anahtarı olacak. Trump başkanlığa devam ederse, yaklaşan eyalet seçimlerinin hesaplarından, endişesinden ve sorumluluklarından kurtulacak. Ekonomik anlamda yükselen, askeri programlarını geliştiren, Asya ve Afrika'daki varlığını ilerleten Çin konusundaki pozisyonunu sürdürecek mi? ABD ile Avrupa arasındaki geleneksel ittifaka ne olacak? Örneğin iklimle ilgili önemli uluslararası sözleşmeler ve uluslararası kuruluşlara ilişkin tutumunu gözden geçirecek mi? Demokrat aday Joe Biden’in kazanması halinde, Trump’ın söz konusu taraflarla olan ilişkisinde takip ettiği siyaset gözden geçirilecek mi? ABD’nin geleneksel müttefiki olan Avrupa’nın konumu ne olacak? ABD’de güç bir başkandan diğerine periyodik olarak aktarılır, fakat hepsi ülkelerinin üstünlüğü ve uluslararası siyasi sahnedeki merkezi konumu konusunda hemfikirdir.
Avrupa’nın, ABD seçimlerinin sonuçlarından sonraki uluslararası sahnenin oluşumunda özel bir etkiye sahip olacağından kuşku yok. Avrupa'nın farklı siyasi yönelimleri var. Özellikle Doğu Avrupa ülkeleri ve İtalya'da Başkan Trump'ın söylemine yaklaşan popülist bir eğilimin hâkim olduğu ülkeler var. Ancak bu akım Rusya'ya sempati besliyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, nükleer silahlara sahip olan, BMGK’nın daimî üyesi olan ve bir imparatorluk geçmişine sahip ülkeye liderlik ettiği için Fransa dış politikasında bağımsız karar verme hususunda ısrarcıdır. Almanya Başbakanı Angela Merkel, ABD Başkanı Donald Trump'ın İran'a yönelik girişimi konusundaki tutumunun ve Yunanistan ile arasındaki gerginlik nedeniyle Türkiye’ye karşı olan tutumunun gösterdiği gibi dengeli bir yumuşak politika takip ediyor. ABD seçimlerindeki dış politika dosyası her ne kadar can alıcı bir konu olmasa bile önümüzdeki seçimlerin sonuçları, uluslararası siyasette yeni çizgiler çizecek ve seçimleri kazanan kişinin yönelimine göre belirlenen uluslararası ilişkilerde yeni kapılar açacaktır.