Ömer Özkaya
Yazar
TT

Tarihte kimi inceleyeceğini bilen adam: Fernand Braudel

Annales Ekolü diye bilinen Fransız tarih yazım okulunu enine boyuna irdelersek, tarih denen bilimin nasıl İsviçre Çakısı misali çoklu koza ve silaha dönüşebileceğini anlamış oluruz.
Bu bağlamda son dönemin polemik ve güncel politika sarmalının önemli figürü Fransa'nın akademik gücünü nasıl bir hegemonya aracı haline dönüştürdüğünün de altını kalınca çizmek gerekmektedir.
"II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası" adlı dev tarih araştırmaları kitabının yazarı Fernand Braudel, üzerinde dikkatle durulması gereken ciddi bir tarih yazıcısıdır.
İspanya Kralı, Hollanda, Belçika, Napoli, Sicilya, İspanyol Amerika’sı ve sömürgeleri kralı, Portekiz, Malta, Güney İtalya dükü ve bir ara da İngiltere Kralı unvanlarını taşıyan II. Felipe gibi bir portre üzerinden Akdeniz araştırmaları yapmak kadar isabetli bir seçim yapılamazdı.
Hem Orta ve Kuzey Batı Afrika, hem Osmanlı, hem Fransız ve diğer kıyı devletleri, sömürgeleri ve Okyanus aşırı İspanyol sömürgelerini ve İspanyol Amerika’sı denen geniş bir coğrafyayı Akdeniz üzerinden mercek altına almak, bugün bile sürekli yararlanılacak bir kaynak oluşturmak ve tarihe hâlâ yön verebilmek kudretine sahip olmak demektir.
Fransızların, İslam ve Türk dünyası araştırmalarındaki kalitesine dikkat çeken birçok yazı kaleme almış birisi olmak bu bağlamda ayırt edici bir özellik olur mu bilmiyoruz, ancak, Fransızların İslam ve Türk dünyasını siyasal, dinsel, sosyal ve ekonomik olarak irrite edecek tüm fırsatları değerlendirme konusunda birikim sahibi olmalarını teslim etmek de şart.
Fernand Braudel gibi bir tarihçinin "Maddi Uygarlık ve Kapitalizm" gibi bir başka muazzam araştırma ve kuram ortaya koymuş olması da ayrıca çok stratejik bir olgudur. İmmanuel Wallerstein gibi bir başka inanılmaz kuramcıya fikir babalığı yapmış olması da çok önemlidir.
Fransız İhtilali'nin ideolojik yıkıcılığa ve kuruculuğa analık etmesi gibi devrimci yanına, o dönemin Fransız aydınlarının, devrimcilerinin entelektüel çapları sebep olmaktadır.
Fernand Braudel gibi bir tarihçiyi okuyunca Fransız yönetici elitinin pervasızlığını anlamak basit bir işlem haline gelmektedir. Bernard Lewis bugün ne ise Fernand Braudel de odur. Fransız akademik aklının Fransız ulusu için ne tür bir bilimsel kılavuz olduğunu izaha gerek yoktur.
"Operasyonel Fransız akademik dünyası ile Amerikan stratejistleri arasında amansız bir rekabet ve mücadele vardır" diyebiliriz. Amerikalıların Graham Fuller'leri varsa Fransızların Roger Garaudy'leri vardır. Bu liste gerçekten de uzar gider.
Almanların Goethe ile daha önce başladıkları İslam ve Asya din, tarih ve kültür madenciliğinin temelini Viyana Kilise Konseyi'nin attığını da daha önce belirtmiştik. Bu bakımdan her daim popüler Akdeniz jeopolitiği ve jeostratejiği analitik madenciliği konusunda Fernand Braudel, ayrı bir çığır açmıştır.
Bu bağlamda Fransız Annales Tarih Ekolü, tarih yazımını, elitist ve makro siyasal, diplomatik ve askeri bir olgu olmaktan çıkarıp, onu aşağıdan yukarı doğru düşen çığ haline getirmektedir. Böylece tarihi; sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve psiko-sosyal olgular yelpazesi dizesi olarak işleyerek, tarihi verileri, devletin ve devletlerin ve büyük-küçük küresel güçlerin güç ve akıl devşirdiği bir arka bahçeye evirmektedir.
Böyle olunca da, II. Felipe'nin taşıdığı unvanlara bakınca, Fransızların Uzak Doğu'da, Vietnam'da, Cezayir, Tunus, Fas'ta, Mısır'da, Lübnan'da, Suriye'de, Türkiye'nin güneyinde ve daha birçok coğrafyada nasıl bulundukları ve hangi siyasal, coğrafi ve ekonomik akla dayandıkları daha kolay anlaşılmaktadır.
İspanya Kralı II. Felipe'nin ve İspanyol askerî, siyasal ve ekonomik vizyonunun nasıl evrildiği ve el değiştirdiği ve bu vizyonunun her daim canlı Akdeniz orjinli küresel inşaya sağladığı ve sağlayacağı katkı, Braudel okununca daha çok anlaşılmaktadır.
Annales Tarih Ekolü, devlet, ekonomi, kültür, diplomasi, istihbarat, finans, askeri ve yönetsel elitlere her zaman kullanışlı materyaller üretme alanında muazzam bir "arazi" hazırlamaktadır.
Annales Tarih Ekolü'nü iyi irdelemek, tarihin, yediveren üzüm bağı gibi, işleyicilerine devamlı "bol ürün" veren bağlar keşfetmesi gibidir.
Akdeniz'in bugün ısınan suyuna, Fernand Braudel yaşasaydı, çok daha farklı bir bakış açısıyla yaklaşıp, hayli yaratıcı tarih yazımı ile muazzam katkılar sağlardı. Ayrıca Fransa'nın İslam ile ilgili iddiaları ve operasyonlarında Braudel ve Gilles Kepel gibi tarihçilerin yaptıkları katkıları irdelemek, okur için yeni vizyon kapıları açacaktır.
Fransızların, İslam üzerine sanki bugün çalışmaya başlamışlar ve hiç bilmedikleri bir alanda operasyon yapıyorlar gibi algılanması ve bu yolda fikir serdedilmesi, Fransa'daki akademik İslam araştırmaları endüstrisini görmezden gelmekle eş anlamlıdır.
İngiliz asıllı Bernard Lewis'ı da Gilles Kepel'in yanına koyun, başarının rastlantısal olmadığını anlamak ve anlatmak açısından yeterli veriye ulaşmış oluruz.
Fransız, Alman, İngiliz, Hollanda, İspanyol, İskandinav, Rus ve İsrail'in tarih, ekonomi, din, toplum, psikoloji, teknoloji, coğrafi keşifler, edebiyat, görsel sanatlar, müzik, tıp gibi yüzlerce alandaki çalışmaları irdelenince, ülkesinde milyonlarca Müslüman yaşayan Fransa, İngiltere ve Almanya'nın İslâm konusunda mevcut olguya müdahale etmeyeceğini düşünmek, mümkün değildir. Ve burada bir sorumlu aranacaksa o sorumlular da İslam dünyasındadır.
Annales Tarih Yazımı Ekolü’nün, tarihi, multidisipliner bir alan olarak ele alması ve sıradan tarih figürlerinden hareketle kitleleri yerinden oynatacak veri demetlerine ulaşması olgusu müthiştir.
Amerikan dolarının kaldıraç gücünün kudretine, beyaz kâğıda yazılmış tarihi irdelemelerin de sahip olması şaşırtıcı olmamakla beraber yeni dünyanın en temel niteliğinin, soyutun giderek somuttan çok daha güçlü hale gelmesi olduğudur.
Bu bakımdan en kırılgan nesne olan kâğıt ve kâğıdımsı ürünler üzerine yazılı ya da onlardan yapılan "malzemelerin" yıkıcılığının, demir, çelik ve ateş gücünden daha yüksek olduğu gerçeğidir. Annales Tarih Yazımı Ekolü ve onun en önemli ismi Fernand Braudel, bu gerçeği ciddi bir kuvvet haline getirmişlerdir. Onlarca ordunun yapamadığını bir tarih ekolünün yapabiliyor olması yapay zeka çağına özgü olsa gerektir.