Abdulaziz Tantik
TT

Yeni bir söz ve ruh

İçinde yaşadığımız karmaşanın dışına çıkmamız için gereken şartları yerine getirmenin ön koşulu olarak, yeni bir söze ve yeni bir ruha olan ihtiyaç elzemdir. Mevcudun içinde kaldığımız sürece kirlenmeye devam ederken, bize ait olduğu düşünülen söz ve ruhun da kirlendiğini ve etkisizleştiğini anbean gözlemlemeye devam ediyoruz. Bu durumun tersine dönüşmesi için gerekli olanı yapmaya ahdetmiş bir topluluğa ihtiyacımız var. Bu topluluğun bazı temel vasıflarını ortaya koyarak işe koyulabiliriz.
Yeni bir söz ve ruh şu temeller üzerine bina edilmelidir:

1-Propaganda ve retoriğe dayalı olmayan bir bilgi
Bir bilginin bilgi vasfı kazanması için onun propagandasını yapmaya lüzum hissedilmemelidir. Yani bilgiyi pazarlamaya gerek yoktur. Bilgi, bilgiye açık olanlara sözünü söyler ve bunun için fazladan bir gereksinimi yoktur.
Retorik ise bilgiye dayalı kişisel/öznel yorumu içerir. Bilgi tanımı gereği ne ise o olan bir şey/eğip bükülecek bir şey olarak düşünülmemelidir. Bu yüzden üzerinde bir mutabakat oluşturulandır. Kavramlarımızın kullanımı veya ilkesel değerlerimizin değer ve ilke olarak kabulü, yine ortak mutabakat üzerinden gerçekleşir.
Yani herhangi bir bilgiyi sunduğumuz zaman; anlaşılır, ortak kabule mazhar ve farklı mecralara taşınmaya uygun olmayandır. Bu yüzden bilgiye destek amaçlı veya aldatmaya matuf propagandaya, dolayısıyla retoriğe ihtiyaç yoktur, olmamalıdır.
Bilginin veya davranışın, aldatmaya yönelik olmaması, onun sahiciliğini ve hakikat ile bağını gösterir. Aldatmaya matuf her hareket, bilgiyi deforme etmeye ve kişileri aldatmaya yönelik bir kurguyu içerir. Sahte, kurgusal ve aldatmayı içeren yöntemleri bilgi, bilgi oluşu üzere yok sayar.
Değer ve ilke de bu bilginin doğasına uyumlu bir yapı arz ederler. Böylece bilgi, ilke, değer gibi temel, asli özellikler sahte ve kurgusal olana kurban edilmemelidir. Aldatanın bizden olmadığını biliyoruz. Ama kendi vicdanı ile baş başa kaldığı zaman aldatıcı, kendisiyle barışıklığını da kaybeder.

Taktik ve stratejiye kurban edilmeyen ahlak
Kişi, ahlakı üzere varlığını idame eder ve varlık sahasına çıkar. Bu yüzden kişinin farklı nedenlerden dolayı bir değişime uğramaması, onun ahlakının teminatı olur. Taktik veya strateji adına ahlaki zeminden kopan kişilikler, hem kendi fesadını, hem de toplumun fesadını başlatan, sürdüren ve çoğaltan unsurlardır.
Kişinin toplum ile ilişkisinin temeli güven üzere olmadır. Güveni zedeleyen şey kişiliği de zedeler. Bu yüzden taktik gereği, bazı şeyleri yapması gerekmediği halde yaptığı zaman kişinin kendisine matuf olan güveninin zedelediğini gözlemliyoruz.
Bu da doğal bir sonuç olarak toplumsal zemine zarar vermektedir. Strateji, toplumsal ve siyasal zeminde önemli bir yapıdır. Ancak ahlaki zeminde strateji yüzünden zarar görülmesi güveni zedeler. Çünkü ahlaki zemin, taktik veya strateji ile zedelenmeyi kaldırmayan bir varlığı taşıyor.
Kişisel özgüven ve toplumsal güven birlikte birbirini güçlendiren özelliğe sahiptir. Güven, barışın teminatıdır. Bu yüzden güveni zedeleyecek her adım, daha ilk baştan dikkate alınarak takip edilmeli ve engellenmelidir. Gizli bir zemin olarak ahlaki çürümeyi sağlayacak olan taktik ve stratejiden bu yüzden uzak durulmalıdır. Eleştirimiz, taktik ve stratejinin ahlaki zemindeki boyutuna yöneliktir…

2-Çıkar ve Hegemonyaya Bağımlı Olmayan Adalet
Adalet, adalet olarak var olmaya ve zedelenmeye imkân tanımayan bir yapıya sahiptir. Bu yüzden çıkar üzerinden adaleti zedelemek, toplumsal barışı dinamitlemek gibidir.
Adalet, ortak bir duygunun ve ortak bir mutabakatın varlığını gözetir, ancak kendisi olarak ortak duygu ve ortak mutabakatın kullanımına müsait değildir. Adalet, onların üzerinde bir konuma sahip olmalıdır. İktidar merkezli adalet vurgusu, çıkar eksenli bir yaklaşımı öne çıkardığı zaman adalet duygusu zedelenir.
Zedelenen bu adalet duygusu ise bir şüpheyi içinde taşır. İşte bu şüphe hem bireyi, hem toplumu parçalar. Adalet, tarafsız ve kaygısız bir zeminde açığa çıkar. Bir yere çekilmeye müsait olmayan adalet, toplumsal ilişkinin niteliğini temellendirir. Gücün emrinde oluşacak bir adalet zemini hukuka dair güveni ortadan kaldırır. Bu, gücün varlığını da tehlikeye düşürür.

3-Her türlü despotluğa rağmen savunulası olan özgürlük
Özgürlük, sahte ve kurmaca olanın karşısında yer alır. Kendi bağımsızlığını oluşturan kişinin aldatılmasına müsait olmayan yapısı, üzerine kurulacak baskıyı zaafa uğratır.
Bu yüzden özgürlük, kişinin kendisi olarak varlık sahasına çıkmasına imkân tanıyan en önemli özelliğidir. Kişinin otantik yapısı özgürlük üzerine kuruludur. Allah, insana bu imkânı bahşetmiştir. Bu verili olan imkânın insan açısından bir imtihan oluşu dikkate alındığında; özgürlüğünü kaybedenin köle olacağı gibi imtihanını da kaybederek azaba duçar kalacağını gösterir.
Özgürlük, kişinin her türlü otoriterliğe ve despotluğa rağmen kendi değerlerini ve ilkelerini muhafaza edecek bakışı ortaya koymak ve ilişkileri bu özgür kişilik üzerinden kurarak varlığını güven üzere inşa etmektir. Bu güven, birlikte dayanışmayı sağlayarak baskı araçlarını yok etmenin yollarını üretmenin imkânını bahşeder.

4-Bencillik ve cimrilikten arî bir paylaşma
Bencillik, yapısal bozukluğun temelini oluşturur. Cimrilik ise kişiyi kendisine mahkûm kılarak güçlü bir zaafa maruz bırakır. İnsan eksiktir. Eksikliğini tamamlamak için ise ilişkide bulunduğu tarafa ihtiyaç hisseder. Tamamlanmanın bir boyutu almak, diğer ve önemli bir boyutu ise vermektir. Vermek, cimriliği geride bırakmaya ve bencilliği aşmaya bağlıdır.
Bencilce bir paylaşım, paylaşımın ruhuna aykırıdır. Çünkü bencillikle paylaşılan şeyde bir karşı beklenti zorunluluk arz eder. Bu yüzden paylaşımı yaralar. Cimrilik ise verdiğinden fazlasını almayı zorunlu kılar.
Her iki tutumda da vermede sorunlu bir yapı vardır. O yüzden paylaşma, hem cimrilikten hem de bencillikten azade kılındığında, kişiyi arındırarak bencilliğini ve cimriliğini de giderir.

5-Aleyhine de olsa hakkaniyetli olmak
Kişinin, hak, hakkaniyet ve doğruluk üzere olmasını sağlayacak olan şey, isteklerinden daha çok; hak, hakkaniyet ve doğruya olan bağlılığını izhar etmesidir. O zaman bu kişi, özgür bir karakter olacaktır. İlişkide güven verecektir.
Yapısal karakteri yanlışa pirim vermeyecektir. Bir hakikatin, doğrunun, hakkın kendisine kar veya zarar verişine takılmadan yanında yer almasıdır. Bu yüzden yaptığı bir yanlış yüzünden hakkın ödenmesi, hakkaniyetin açığa çıkmasına yardımcı olarak, kendisini arındırmanın yolunu bulur.
Kişi, hak, hukuk, doğruluk üzere bir yaşamı seçtiği zaman, hakkın, hukukun kendisine yönelik bir zarar vericiliğini, kendisinin yaptığı bir yanlışlığa bağlayarak o yanlışlığı gidermenin bir yöntemi olarak düşünür ve bunu tövbe etmenin aracı kılarak arınır.
İnsanın duruşunun teminatı olan hak ve hakkaniyet üzere olma, kişinin özgürlüğünün teminatı olurken, ahlaki yapısının güçlülüğünü de gösterir. Böylece kişi adil olmayı önceler. Çıkar ve bencilliğe pirim vermez. Aldatmayı düşünmez. Hakikati propaganda ve retoriğe kurban etmez.

6-Tekebbürü dışlayan ve insan olmayı içinde barındıran bir tevazu
Sınırını bilmek, kişinin şahsiyet olarak tezahürü olan tevazu, kendi sınırlarını bilerek hataya düşmemeyi şiar edindirir. Tevazu, hem yardım almayı, hem yardım etmeyi içerir. Kişi hem hatalı olabileceğini dikkate alır, hem hatayı bildiği halde düzeltilmesinin de mümkünlüğünü bilir.
Bir şeyi olduğu gibi görerek ona göre ilişki kurmayı önceler. Adaletin keskinliği yanında ilişkisini merhamet üzere kurarak bir denge oluşturur. Bu denge, tevazu ile sağlanabildiği gibi toplumsal bir dengeyi de kurmayı içerir. Tekebbür ise kişiyi azgınlaştırır. Zulüm aracılığına dönüşür.
Tevazu, tekebbürü dışlar, insan kılar ve sınırları belirginleştirerek, doğru bir ilişkinin, iletişimin kurulmasına mekân olur. Kibir, her şeyi kendisi için isteterek, kişinin  ve istenilenin tabiliğini bozmaya matuf bir zemine aracılık eder. 

7-Her türlü beklentiyi dışlayan bir diğerkâmlık, feragat, fedakârlık
Feragat ve fedakârlık, kişinin başkası için bir şeyler yapabilme istidadını çoğaltır. Diğerkâmlık ise kişiye bir beklentiye mahal kalmadan başkası için bir şeyler yapabilme iradesini bahşeder.
Burada temel kavramımız beklentisizliktir. Çünkü beklenti devreye girdiği andan itibaren saflığı ve safiyeti bozmaktadır. Bu aynı zamanda tevhidi duruşu da zedelemektedir. Çünkü yardım beklenilecek ve dua edilecek melcein tekliği esas olduğu kadar, dayanağının da yaratıcı olan Allah olması da önemlidir.
Bu tevhidi olandır. Beklentisizlik, kişiyi tevhide ulaştırır. Bütün yapıp ettiklerini tek melceye yönelterek onu yükseltir. Aynı zamanda beklentisizliği içeren yardım, paylaşım ve destek sunma, karşıda bir minnet oluşturmadan onun da tevhide ulaşmasına zemin olur.
Beklentisizlik; toplumun harcını sağlam kılarak bozgunculuğa kapıyı kapatır. İlişkiyi merhamet ve şefkat üzere kurar. Yardımlaşmayı ve dayanışmayı doğal yapı içinde var eder. Bu da toplumsal zemini güçlendirir. Adalet ve hakkaniyetin varlığını kesinler. Özgürleşmeyi kişiden topluma taşıyarak ilke ve değerin varlık kazanmasına zemin oluşturur.
Merhamet, adalet ve doğruluğu taşıyan kişi ve toplumlar, barışı ikame ederler. Bu barış, fert planında gerçekleşeceği gibi toplum zemininde de var olur. Ayrıca siyasal ve iktisadi zeminde de karşılık bulur.

8-Siyasi, toplumsal ve kültürel sığlıktan kurtulmuş bir ufuk ve uzak görüşlülük
Sığlık, birçok sorunun açığa çıkmasına sebep olur. Genişlik ufukluluk ise sorun olsa da o genişlik ve enginlikte etkisini aza indirgeyerek yokluğa tevdi edilmesine zemin oluşturur.
Siyasi sığlık, öngörü körlüğünü oluşturur. Kültürel körlük, yenilenmeyi erteler. Toplumsal körlük ise toplumun yozlaşmasını göremez. Sığlık, anda mahkûm olmaktır. Geniş görüşlülük ise dün, bugün ve yarını kuşatacak bir bakış ve uzak görüşlülüğe sahip olmayı içerir.
Mevcuda tav olmayan, yarına odaklanan ve mevcudun doğru bir analizini yapan, yarına neler taşınması gerektiğini ön görür. Sadece önünü görenden önünü, arkasını ve uzağını görene yönelmek için sığlığın her türlüsünden kurtulmak zorunludur. Kişi, sığlığı aştığı zaman, basiret ve firaset üzere olmaya daha yakın olur.
Yukarıda dile getirdiğimiz olumlulukları yerine getirme içinde sığlığın dışına çıkacak bir geniş görüşlülüğe ihtiyaç açıktır. Kişi, kendisini gerçekleştirme ve yeni bir sosyal gerçekliği inşa etme adına engin bir görüşe yaslanmayı temel ilke edinmelidir.

9-Sorunlar, sıkıntılar ve zorluklara dayanacak bir geniş yüreklilik
Hayat, zorluklar, sorunlar ve sıkıntıları açığa çıkartan bir yapı taşır. İnsan, zorlukları, sorunları ve sıkıntıları aşarak kendi varlığının sırlarına sahip olmalıdır. Anlam, meşakkate katlanmayı ve aşmayı içerir. İnsan, anlam üzerinden meşakkati aşmaya yönelerek kendini, kendisi olarak inşa eder.
Bu inşa için yeterliliği ise geniş yürekliliğine borçludur. Sorunları aşmada geniş yüreklilik, okyanusa akan nehirlerin taşıdığı çer çöpü temizliğe havale etmek gibidir. İnsan, okyanus misali, kendisine bulaşacak olan her sorun, sıkıntı ve zorluğu gidermeye yeltenmelidir.
Yüreği dar olan kişi, en küçük bir sadmede yere yıkılıverir. Bu, onun sonunu getirir. Ama geniş yürekli biri, çok zorlu sınavlardan çıkmayı başarır. Bu, onun her şeyi olduğu gibi kendi geniş yüreğinde konumlandırarak onu aşmasına bağlıdır.

10-Kötülüğü iyiliğe dönüştürecek sebat, sabır ve tahammül gücü
Bir şeyi değişime uğratacak olan, o şeyin verdiği sıkıntıyı göğüsleme ve onu kendi içinde dönüşüme uğratarak, yeni bir duruma ulaştırmak için sebat, sabır ve tahammül gücüdür. Sebat, yenilgiyi geriletir. Sabır, olanı değişime uğratmanın imkânlarını araştırma ve bulma arayışıdır.
Tahammül ise, sebat ve sabrı koruyarak değişime uğratılması gerekenin değişimine zemin oluşturmadır. Birbirini tamamlayan kavramlar, kötülüğü iyiliğe dönüştürürler. Kötü, çirkin ve kaba olanı düzeltmek önce tahammülü, sonra sabrı ve son hamle için sebatı şart koşar.
Kavramların döngüselliği tartışılmazdır. Yukarıdan itibaren kullandığımız kavramların birbirini tamamlayan ve önceleyen boyutları hep var olacaktır. Öncelik ve sonralık, her zaman değişime açık bir yapı arz eder. Kişi, dikkati sayesinde, olay, durum ve olgularda önceliği ve sonralığı basiret ve firaset üzere kendisi kurar…