Cibril Ubeydi
Libyalı araştırmacı yazar
TT

ABD: Bir ulusun bölünmesi

ABD’de ne siyah Obama’nın ne de beyaz Trump’ın seçilmesi, uzun bir süredir bölünmüş Amerikan ulusunu birleştirmeyi başaramadı. Son seçimler, bağımsızlık öncesine ve kuzey ile güney arasındaki Amerikan İç Savaşı’nın sona erdiği döneme kadar uzanan ve bir süredir keskin politik ve toplumsal bölünmeler üzerinde gizlenenleri gün yüzüne çıkardı. Bunlar, ABD içindeki keskin toplumsal bölünmeleri pekiştirirken diğer yandan da liberaller ile muhafazakârlar arasında aşırı hizipçilikten kaynaklanan çatışmayı derinleştirdi.
Derin devlet ve iki Amerikan partisinin kontrolünden duyulan korku, ABD’lilerin bölünmüş bir ulus olduklarının göstergesi. “Breaking the Two‑Party Doom Loop” (İki Partili Kader Döngüsünü Kırmak) adlı kitabın yazarı Lee Drutman’ın bana söylediğine göre; “ABD'nin iki büyük partiye bölünmesi, büyük bir siyasi kötülük olarak korkulacak bir şeydir.” ABD demokrasisi ve seçim sistemi, Barack Obama gibi siyah bir başkanın yönetime gelmesine olanak tanısa da liberallerle muhafazakârlar, beyazlar ile siyahlar arasındaki uçurumu kapatmayı başaramadı. Bugün, siyahlara yönelik saldırılar ve polisler tarafından soğukkanlılıkla öldürüldükleri olaylar devam ediyor, çünkü siyah Amerikalı (Obama) tüm ırklar ve kültürler için bir birleştirici görev görmedi. Bunun nedeni de kendisini yönetime getiren partinin, farklılıkları gerçekten ortadan kaldırmak ve eritmek isteyen bir politika benimsememesidir. Demokrat Parti rakibiyle sürekli bir çekişme içinde olmaya devam ettiğinden, ABD ulusunu birleştirmek yerine popülist bir milyarderin başkanlığı kazanıp ülkenin başına geçmesini sağladı.
ABD’de erdemli bir devlet ya da şehri aramak bir tür boşa vakit kaybıdır. Kristof Kolomb’un kıtasında ütopya kayıp bir hayaldir. ABD tarihi, 18 milyon Kızılderili’ye karşı uygulanan soykırım, Bağımsızlık Savaşı’nda beyazlarla birlikte savaşmalarına rağmen kölelerin ve siyahların 400 yıl süren özgürlük savaşı ve devrimlerinin yükünü taşımaktadır.
İşte son seçimlerde de bu ABD bölünmesi, sonuçlara ilişkin şüphelerle cisim buldu. Şüphe, benzeri görülmemiş bir düzeye ulaştı. Öyle ki sahtekarlık, seçimleri çalma, seçim yaşına gelmemiş kişilerin hatta ölülerin oy kullandığına dair suçlamalar havada uçuştu. Buna ilaveten, Demokrat ve Cumhuriyetçiler birbirlerini, oylama bittikten sonra posta yoluyla gelmeye devam eden sahte oylar, seçim merkezlerine saldırma ve oyları yok etme girişiminde bulunmakla da suçladılar. Bütün bunlar, bölgemizdeki bazı ülkelerde var olan seçim zihniyetini akla getirdi ve ABD toplumu içindeki bölünmenin gerçek boyutunu gösterdi. 120 milyon gibi görülmemiş bir katılım dahi iki partinin destekçileri arasındaki derin bölünmenin ortaya çıkmasını, alışılmış demokratik süreçle çelişen açıklamaların, iktidarın devir tesliminin barışçıl bir şekilde gerçekleşmeyeceğine dair imaların yapılmasını önleyemedi.
ABD’de seçimler, partiler arası bir seçim ama keskin bölünme, seçimleri iki aday arasındaymış gibi kişiselleştirdi.
Bu seçimlerde yaklaşık 100 milyon seçmen, oylama gününden önce oylarını kullandılar. Ancak, ABD seçim sisteminin benimsediği mekanizmaya göre adaylardan biri ülke genelinde halkın oylarının çoğunu alsa da seçimleri kaybedebilir. Bunun nedeni, Amerikalıların ulusal düzeyde değil, eyaletler düzeyinde oy kullanmaları.
Bu yüzden, korkuya gerek yok çünkü seçim meselesi tamamen bir parti programıdır; Demokrat ve Cumhuriyetçi partiler politik ve ideolojik olarak ABD’yi paylaşmaktadır. Bu iki parti arasındaki bölünmeyi üçüncü bir partinin varlığı azaltmayacaktır. ABD iki parti arasındaki uçurumun genişlemesine katkıda bulunan aşırı hizipçilikten bu şekilde kurtulamaz.
ABD seçimleri Ortadoğu’da her zaman endişeye neden olmuştur. Ne var ki, Demokratların siyasal İslami gruplara ilişkisi ve neden olmakla suçlandıkları hilafet kaosundan sonra bu grupların bölgeye yerleşmelerini sağlama projeleri gölgesinde bu endişe daha da artmıştır.
ABD politikaları ve iç bölünmelerle başa çıkma yöntemi her zaman eleştiri konusu olmuştur. Nitekim geçmişte Senatör Fulbright; “ABD (hasta bir toplum), bu hastalığın belirtisi de Vietnam Savaşı ve Detroit Savaşı'nı modası geçmiş yöntemlerle tedavi etmeye çalışmasıdır” şeklinde bir eleştiride bulunmuştu.
Trump yönetimde olduğu süre boyunca, gerek müttefikleri gerekse düşmanlarına karşı davranışlarında çelişkili, kavramları değiştirmeye dayalı bir politika benimsedi. Bu politikada karşılıklı çıkarlar yerine önce ödeme vardı. Bedavacılığa yer yoktu, aksine şantaj egemendi.
Çeşitlilik ve çoğulculuk ABD’yi en büyük korkusuna yani Amerikan ulusunun bölünmüş ve parçalanmış uluslara ayrılması korkusuna karşı koruyamadı. Ülkenin siyasi coğrafyasının, ulusa kurucu babaların arzu ettiği gibi bir birliği geri veremeyen iki temel parti arasında bölüşülme çabası bunun açık bir kanıtıdır. ABD bugün birbirinden kötü iki seçenekle karşı karşıya; cumhuriyetin ya da ulusun bölünmesi.
Trump ya da Biden, kazanan kim olursa olsun, krizin kökleri bu ikisinin ötesine geçiyor.