İstemi Yılmaz
TT

Kuzey Suriye’de Biden etkisi

Demokratların adayı Joe Biden’nın yeni ABD başkanı seçilmesi, Türkiye’den Kafkaslar’a, Afrika’dan Ortadoğu’ya kadar geniş bir coğrafyada şimdiden ufak ufak etkisini göstermeye başladı. Bir dizi değişimin yaşandığı bölgede “Biden etkisinin” görüldüğü veya Demokrat başkana hazırlığın son durağı ise Suriye.
Ankara, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ savaşından odaklanmışken Suriye’de terör örgütü YPG/PKK’nın içerisinde bulunduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) “de facto kanton yönetimi” kurmak için çabalarını hızlandırmış durumda.
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne yakınlığıyla bilinen Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) ile Kürt Ulusal Birliği Partileri (PYNK) arasındaki müzakerelerde ciddi ilerleme kaydedildi. Amerikan başkanlık seçiminden bir hafta önce, ENKS Başkanlık Konseyi Üyesi Nimet Davut K24’e verdiği demeçte görüşmelerde olumlu sonuçlar alındığını belirtti ve “ENKS’nin Özerk Yönetim’e katılması konusu kaldı bu da zor değil” dedi. Rudaw’a konuşan bir diğer ENSK Başkanlık Kurulu Üyesi Muhammed İsmail ise Roj Peşmergelerinin SDG’ye bağlı bir kuvvet olarak yakında Suriye’nin kuzeyine yerleşeceğini dile getirdi.
Masada ENKS’nin karşı tarafında bulunan PYNK, Mayıs 2020’de bizzat ABD’nin talimatıyla kurulan ve içerisinde SDG dahil örgüte yakın 25 partinin yer aldığı bir siyasi yapılanma. Başka bir ifadeyle SDG’nin gözlerden uzak “yönetim faaliyetlerini” sürdürülmesi adına ilan edilen bir “siyasi paravan”. Nitekim Davut’un “özerk yönetim” dediği esasında bildiğimiz SDG üyelerinden menkul bir kadro. ENKS’liler de bunun farkında zira hem Nimet Davut hem de Muhammed İsmail görüşmelerin Türkiye’nin terörist olarak kabul ettiği ve kırmızı listeyle aradığı SDG lideri Mazlum Abdi ile yapıldığını kaydediyor.
Tarafların müzakerelerde ABD’li yetkililer yer almamasını ifade etmesi ise yaşananların SDG ve ENKS’nin kendi inisiyatifle gerçekleştirildiğinin işareti. İşte Biden başkanlığına hazırlık tam da burada devreye giriyor. ENKS ve SDG, Washington’ın (başka bir ifadeyle Trump yönetiminin) dahli olmadan doğrudan kendileri bir görüşme gerçekleştirerek Suriye’deki yeni senaryoya hazırlık yapıyorlar. Her iki aktör de Trump’tan farklı olarak Biden’ın SDG üzerinden “Kürt kartını” Rusya’ya bırakmayacağının bilincinde. Malumun ilamı SDG’li Abdi’nin Al Monitor ile gerçekleştirdiği son mülakatta da mevcut: “Aslında bizim için yeni değiller. ABD ve koalisyon ile DEAŞ’a karşı mücadeleye birlikte başladığımızda bu ekip iktidardaydı zaten.”
Peki ne bekliyorlar yeni yönetimden? Abdi aynı röportajda ABD’nin yeni başkanından taleplerinin “mevcut sayının iki katı kadar asker” olduğunu söylüyor. Kısacası SDG, Türkiye’nin olası operasyonları karşısında yasal bir dayanak istiyor. Ankara’nın bütün itirazlarına rağmen Trump döneminde dahi Pentagon’dan gelen silahlarla yüklü tırların ardı arkasının kesilmediği mevcut tabloda, sayısı binleri bulması beklenen Amerikan askerleri, SDG-ENKS ortaklığının oluşturacağı “yönetimin” koruyuculuğunu üstlenecek.
SDG-ENKS’nin hazırlığını ve planını bozacak tek bir güç var, o da Türkiye. Ankara’ya vaziyeti kabul ettirmek adına kurgulanan yeni oyun, SDG’yi “PKK’dan ayrı bir örgüt” gibi pazarlamak. SDG bu role çabuk adapte olmuş gibi görünüyor. SDG lideri Abdi Türkiye’nin terörle mücadelesinde PKK ile TSK’ya eşit mesafede olduklarını belirtiyor. Hatta daha da ileri giderek, sanki terör örgütüyle iltisaklı değilmiş gibi, istendiği takdirde PKK ile Türkiye arasında arabuluculuk yapabileceğini dile getiriyor.
Roj Peşmergeleri’nin Suriye’nin kuzeyine dönme ihtimali ve SDG’nin kendisini PKK’dan ayrı bir yapı şeklinde tanıtma çabası, Biden etkisinin ilk aşamadaki sonuçları. Tüm bu hazırlıklar SDG’yi kuran ve büyüten ABD’deki Demokratların “Beyaz Saray’a dönüşü şerefine” tertiplendi. Bu noktada Biden’ın Dışişleri Bakanlığı’na ve Suriye Özel Temsilciliği’ne kimi getireceği kritik. SDG’nin beklentisi, Türkiye’nin “düşman” olarak gördüğü BrettMcGurk’ün yeniden önemli bir pozisyonla denkleme dahil edilmesi. Sonuç olarak, Biden yönetimi, Rusya’yı hedef almayı önceleyeceği yeni dış politikasında Türkiye’yi öfkelendirecek mi yoksa tansiyonu düşürmeyi mi seçecek bunu zaman gösterecek.