Adil Derviş
Mısırlı siyasi yorumcu, Westminter Parlamentosu ve Downing Caddesi muhabiri ve Ortadoğu Siyaseti uzman tarihçisi
TT

Downing Sokağı’nda Shakespeare oyunu

Dünyanın en meşhur 10 numaralı kapısının arkasında tarihi bir drama dönüyor. Marcus Brutus liderliğindeki Romalı Senatörlerin Julius Ceasar’ın bedenine batırdıkları bıçakların değil, basının kalemlerinin darbeleri, komplo ve suikastlarla dolu bir Shakespeare oyunu oynanıyor. Siyasi yaralardan mürekkep akıyor.
Oyunun kahramanları; Başbakan Boris Johnson’a en sadık isimlerden, onunla Dışişleri bakanı iken çalışan, daha sonra iletişim müdürü (yani basın ve gazetecilerle iletişimden sorumlu) olarak Downing Sokağına taşınan Lee Cain.
Tartışmalı bir figür olan Johnson’ın başdanışmanı Dominic Cummings. Ancak, tartışmaların konusu olması kendi seçimi değil. Bunun nedeni, medya, yönetim kurumu ve derin devletin karşı olduğu Brexit kampanyasının düzenlenmesindeki rolü, 2019 seçimlerinde Muhafazakar Parti’nin ezici zaferinde stratejisinin başarısı nedeniyle bu üç kurumun kendisine duyduğu nefret.
Son olarak da siyasi açıdan etkili ve şu ana kadar sessizliğini koruyan, deneyimli politikacı, eski gazeteci, Bakanlar Konseyi Bakanı Michael Gough. O da Cain ve Cummings gibi Brexit kampanyasının organizatörlerindendi. Bu üç ismin Johnson'ın ilk hükümetindeki varlıkları, İşçi Partisi'nin Brüksel'e olan sadakatini reddeden işçi sınıflarına net bir mesaj vererek, Muhafazakarların seçimlerdeki başarısını sağladı. Karşı tarafta ise, izleyici kitleler tarafından çok bilinmeyen 3 kadın figür var.
Bunlar; Başbakan’ın nişanlısı ve en küçük çocuğunun annesi Carrie Saymonds, Johnson’ın Londra belediye başkanlığı (2008-2016) sırasında çok kültürlülük alanında yardımcılığını yapan ve halihazırda 10 Numaralı Politika Birimi Direktörü Munira Mirza, son olarak siyasi yönelimi değiştirmekte etkili figür, bu yıl 11 Ekim’de Johnson’ın siyasi söylemin değiştiğine işaret ederek kendisinden bahsettiğimiz bir yazı yazdığımız Allegra Stratton’dır. Kendisi solcu genlere sahip ve The Guardian gazetesinde yetişti. Geleneksel olarak, bir gazeteciyi, köküne kadar solcu olmadığı sürece, kamuoyunu etkileyebilecek bir konuma yerleştirmeyen BBC kanalının en önemli programında siyasi haberleri hazırlayıp sundu.
Stratton, İngiltere’de 2000 yılına kadar hiç duymadığımız bir pozisyonda Lee Cain’in yerini alacak. Ceaser suikastına ve Marcus Antonius’un cenaze töreninde söylediği “İnsanların yaptıkları fenalıklar arkalarından yaşar” sözüne dönersek, Tony Blair de başbakanlığı sırasında Amerikalılara özenerek böyle bir pozisyon icat etmişti. Bu pozisyona getirilen ilk isim, İşçi Partisi’nin yeni teorisyenlerinden gazeteci Alastair Campbell’dı. Downing Sokağı’nın gazetecilerle ilişkisi, Campbell’ın kışkırtıcı üslubu nedeniyle bozuldu. Campbell, 2003 yılında İngiltere’nin ABD ile giriştiği savaşa gerekçe olarak, Irak’ta kitle imha silahları bulunduğuna dair raporu uydurduğunu ortaya çıkaran haberini müteakiben BBC ile yaşadığı çatışma sonucu aynı yıl istifa etti.
Johnson, John Major’un (1990-1997) başlattığı ve Tony Blair’ın (1997-2007) sürdürdüğü canlı yayınlanan aylık açık basın toplantısı modeline geri dönmek istiyor. Eski Başbakan David Cameron (2010-2016) buna son vererek, Parlamento’daki basın gruplarıyla sınırlı kapalı brifing geleneğini tercih etmişti.
Gazeteciler, kişinin adını zikretmeyerek başbakan adına yaptığı doğrudan açıklamaları yayınladıklarında veya bilgilerini Downing Sokağı’ndaki kaynaklara dayandırdıklarında, dördüncü güç (medya) politikacılardan değil devlet memurları olan danışmanlardan kamuoyu adına hesap sorarlar.
Cummings, başka bir pozisyona terfisi engellenen Lee Cain’in istifa etmesinden sonra, Cuma günü istifa etti. Cain’in terfi edeceği pozisyon da Tony Blair’in icatlarından. 1997’de oluşturulan bu pozisyonun adı Downing Sokağı Kurmay Başkanı. Bu pozisyona getirilen kişinin görevi, krallık ya da başkanlık saraylarında protokolden ve çalışanlardan sorumlu (Osmanlı sarayındaki baş mabeynci gibi) görevlilere benzerdir. Cain’ın terfi etmemesi, Stratton’un hükümetin yeni yüzü ve iletişim müdürü görevini kabul etmek için koştuğu şartlardan biriydi.
Tony Blair, 1997 yılında bu pozisyonu tesis ettiğinde eleştirilere maruz kalmıştı, çünkü bu, ABD ve Fransa’da olduğu gibi devlet başkanının aynı zamanda yürütmenin de başı olduğu doğrudan yönetim sistemlerine ait bir gelenektir. Yürütme organını temsil eden hükümetin, yasama organı parlamentonun bir parçası olduğu, yani halkın temsilcilerinin denetimine tabi ve ona hesap verdiği parlamenter sistemlerde alışılmadık bir durumdur.
Bu noktada, Carrie Saymonds sahneye çıkarak, Cain’ın terfisine karşı çıkan Allegra Stratton ile Munira Mirza’yı destekledi. Parlamento'daki bazı Muhafazakar milletvekilleri, hükümetin net  olmayan davranışlarından ve başbakanla iletişim eksikliğinden şikayet ediyorlardı. Saymonds, Muhafazakar Parti Yönetim Merkezinde İletişim Direktörlüğü yapmış ve parti üyelerinin güvenini kazanmış bir isim. Bu nedenle milletvekilleri kendisinden bu şikayetlerinin doğrudan Johnson’a iletmesini talep ettiler.
Cummings’e muhalif milletvekilleri, stratejilerinin seçim kampanyaları için uygun olduğunu ama devlet yönetiminin farklı stratejilere ve yeni bir ekibe ihtiyacı olduğu hipotezini öne sürüyorlar.
Ancak aynı ekolden olan Cummings ve Cain, üç yüzyıldır değişmeyen devletin işlevsel aygıtını geliştirme yönteminin kampanyanın hedeflerinden ayrı olmadığını düşünüyorlar. Onlara göre, çoğunluğun Brexit’e oy vermesinin ve işçi kesimin İşçi Partisi yerine Muhafazakar Parti’ye oy vermesinin nedeni de bu. Solcu liberallerin küçük gören bir bakışla “popüler akım” olarak adlandırdıkları bu kesimler, derin devlet ve yönetici sınıfa güvenmiyor.
Ancak Johnson karmaşık ve çok boyutlu bir figür. Nişanlısı Symonds ve Stratton ile Mirza’nın temsil ettikleri liberal sol eğilimli akım, Başbakan’ın kişiliğinin liberal yanını fethetmeyi başarmış görünüyor.
Görevde olduğu sürece Cummings’ın rahatsız ettiği derin devlet ve basın kurumu kendisine karşı şiddetli bir kampanya yürüttü. Mart ayında testi pozitif çıkmasına rağman anne babasını ziyaret ederek karantina kurallarına uymadığında, bu iki kurum kendisini Aşil topuğundan vurdular.
Solculuk ve feminzmden, çevreciliğe ve AB ile barışmaya kadar bir dizi ideoloji sahibi Stratton’un hükümetin yeni yüzü olması için seçilmesinin nedenleri var. Corbyn liderliğindeki Marksist aşırılıktan, Avam Kamarası’nda kendisi ile girdiği tartışmalarda Johnson’ı sürekli zor durumda bırakan yeni lideri Sir Keir Starmer ile liberal sağa kayan İşçi muhalefetin daha güçlü bir konuma gelmesi, Muhafazakarları liberal sol bayrağını yükseltmeye sevk etti.
Johnson, seçkinliği ve kendisine oy veren işçi kesimi küçümsemesine rağmen medyanın halen liberal solcuların tekelinde olduğunu keşfetti. ABD’deki başkanlık seçimleri de bunu kanıtladı. Orada medya, Başkan Donald Trump’ı karalamayı, tüm ekonomik başarılarını kritik eyaletlerdeki seçmenlerin zihninden silmeyi başardı.
Başbakan Johnson da “Onları yenemiyorsan, onlara katıl” şeklindeki İngiliz atasözüne uyuyor. Downing Sokağı’ndan istifa eden Brexitçilerin, belirli ve açık bir hedefleri ve politikaları vardı; Muhafazakarlara güvenen işçi sınıfının talebi olan endüstriyel kuzey bölgesinin gelişmesi. Stratton, entelektüel sloganlar kullanarak kamuoyu üreticilerinin (medya) hoşuna gidecek ama işçi sınıfı için bir şey ifade etmeyen bir söylem benimseyebilir. Dolayısıyla onun seçimi, Johnson için sonu düşünülmemiş bir kumar ve kamuoyu araştırmalarına göre siyasi pusulayı bir kez daha değiştirebilir. Eski İşçi Partisi liderlerinden Harold Wilson’ın dediği gibi, siyaset dünyasında bir hafta, bir çağ kadar uzundur. Bu durumda, hala 3 yıl uzaklıkta olan bir sonraki seçimlere kadar kim bilir neler değişir?