Ali Tarakçı
Gazeteci
TT

"Dünyanın en devrimci ülkelerden birisi olan Türkiye" en devrimci evladını mı yedi?

Türkiye'de yapıların devrim ve bu devrimin liderinin de Erdoğan olduğunu söyleyen Albayrak'ı bizzat devrimin lideri yedi. Böylelikle her devrim önce evlatlarını yer sözünü bir kez daha haklı çıkardı.
13 Ağustos 2020 tarihinde görevinden affedilen (aslında istifası istenen) eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, CNN'de Ahmet Hakan'ın programında yaptığı açıklamalarla gündem olmuştu.
O günlerde Albayrak çok eleştiriliyordu ve Ahmet Hakan'ın programına çıkarak ekonomik programın ve dolayısıyla kendisinin ne kadar başarılı olduğunu anlatmıştı.
Dünyada büyük bir devrim yaşandığını, adaletsizlik ve operasyonlara karşı Türkiye'nin en devrimci ülke olduğunu; Türkiye için "dünyanın en haylaz çocuğu" ifadesini kullanan, görevinden affedilen (aslında azledilen) Bakan Albayrak; "Türkiye dünyada en devrimci ülkelerden birisi. Bir kere bu adaletsiz, haksız sisteme başkaldırıyor" demişti.
Canlı yayında sağ elini havaya kaldırarak "Devrim" diyen Albayrak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da devrimin lideri olduğunu söylemişti.
****
"1789 Fransız Devrimi'nin önde gelen isimlerinden ve Fransız Devrimi'nin önemli simalarından biri olan Danton, devrimin ardından yaşadığı fikir ayrılıkları nedeniyle daha önce omuz omuza mücadele içinde yer aldığı arkadaşları tarafından yargılanır ve idam edilir. Danton'un hayatını konu edinen  (Karl Georg Büchner, Danton'un Ölümü, 1835) kitapta ona şu sözler söyletilir: "İhtilal Satürn gibidir, kendi evlatlarını yer." Seyit Fırat - Bianet
Yeryüzünün neresinde olursa olsun yaşanan her devrim sonrasında tarih, Danton'u haklı çıkardı.
Devrimin lideri Erdoğan (kayınpederi-babası) damadını-evladını yemişti.
Aslında AK Parti'nin 18 yıllık iktidarında ilk yenilen evlat Albayrak değildi. AK Parti iktidarı 18 yıl boyunca kendi içerisinde sürekli devrimler yaparak en sonunda yaptığı tüm devrimlerin iddialarını ortadan kaldıran karşı bir devrim gerçekleştirmişti son dört yılda.
AK Parti'nin 2015 yılına kadar iktidar olmasında, partinin felsefesine katkı da bulunmuş; Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Abdülattif Şener gibi yüzlerce isim tasfiye edilmiş ve partiden uzaklaştırılmıştı.

"Etnik milliyetçilik yapanlar; şeytan izindedir, sapkınlık içerisindedir, fesat içindedir, fitne peşindedir!
18 Şubat 2013 tarihinde Başbakan iken yaptığı bir konuşmada Recep Tayyip Erdoğan şunları söylemişti:
"Her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık"
"Kim ki kendi ırkının, kavminin, kendi kabilesinin diğerlerinden üstün olduğunu iddia ediyorsa, o kişi şeytanın izindedir. Kavimler, kabileler, ırklar, inançlar farklı olabilir, ama hepsi saygındır. Biz, Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde hep beraber tek milletiz. Bu millet kavramının içinde Türkü var, Kürdü var, Arabı var, Lazı var, Çerkezi var, Abazası var. Var oğlu var. Bizim kadim medeniyetimizde asla böyle bir farklılık, asla ayrım olmamıştır. Bizim kültürümüzde, geleneklerimizde özellikle bu hassasiyet hep korunmuştur. Etnik milliyetçiliği kim yaparsa yapsın o sapkınlığın içindedir, fesat içindedir, fitne peşindedir."
"Bu süreçte kimse bizim karşımıza Kürtlükle de, Türklükle de çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği, ayaklarının altına almış bir iktidarız. Kuru milliyetçilik yok. Bizim milliyetçilik anlayışımızda ne var biliyor musun? Vatanseverlik var, insan severlik var. Fakirin, fukaranın, garip gurebanın yanında yer almak var. Şu güzel ülkemizi, dünya ülkeleri arasında ilk 10’un içerisine sokmak var."
"... Artık, inkar, ret, asimilasyon politikaları yok. Bunların hepsi ayaklarımızın altında. Kürt’ü de, Arap’ı da, Türk’ü de, Laz’ı da, Çerkez’i de, Gürcü’sü de hepsi benim kardeşim. Biz imtiyazları yıka yıka bu ülkede demokrasiyi güçlendirdik, kökleştirdik. Bugün önümüzde duran sorunların çözümü yeni imtiyazlar üretmekten geçmiyor, tam tersine hakların ve özgürlüklerin herkes için hayata geçirildiğinde sorunlar gerçek anlamda ve kalıcı şekilde çözülmüş olacak."

"Türkçülük yapmak bölücülüktür!"
Erdoğan, 18 Ekim 2017 tarihinde yaptığı bir konuşmada, "Türkçülük yapmak bölücülüktür" diyerek şunları söylemişti:
"Biz yaratılanı yaratandan ötürü sevdik bunu böyle bilesiniz. Kürdüm demek en tabi hakkındır, ama Kürtçülük yapmak hakkın değildir. Türküm demek en tabi hakkındır ama Türkçülük yapmak hakkın değildir. Çünkü bunlar bölücülüktür.” 
İşte o Erdoğan, AK Parti'nin hem kurucu felsefesini hem de 15 yıl boyunca gerçekleştirdiği tüm devrimleri ortadan kaldırarak, son üç yılda; "etnik milliyetçiliği kim yaparsa yapsın o sapkınlığın içindedir, fesat içindedir, fitne peşindedir" dediği bir zihniyete teslim oldu.
Ayaklar altına aldığı milliyetçilik bugün iktidarının ve kendisinin en önemli söylemine dönüştü. Bırakın dünyada ilk 10'a girmeyi, ilk 20'yi bile korumasını 7 yıl önceki tüm kazanımları ve gerçekleştirdiği her şeyi bizzat ortadan kaldırmış bir lidere dönüştü.

Ekonomi Erdoğan’ı yol ayrımına getirdi
Ekonomideki kötü yönetim, dövizdeki artışın durdurulamaması Erdoğan'ı bir yol ayrımına getirdi. Tabi bu yol ayrımına gelmesindeki en önemli etken ise Amerikan seçimlerini kazanan Biden'dı.
Ülke içerisinde ekonominin kötü gidişatından dolayı durdurulamayan oy kaybı ve milletin desteğinin azalması Erdoğan'ı bir yol ayrımına getirdi. Son 3 yıldır uyguladığı ekonomik politikalardan ya vazgeçecek; son 2 yıldır devrimci ekonominin mimarı, evladı-damadı, devrimin liderlerinden Albayrak'ı yiyecek. Hukuku askıya alan, insan haklarını ve özgürlükleri yok sayan, milliyetçi bir bloğa teslim olan Erdoğan iktidarı 20 Ocak 2021 tarihine kadar siyaseten önemli değişiklikler yapacaktı.
Ya da var olan çöküş sürecini seyretmek zorunda kalacaktı.
Birinci yolu tercih etti.
Ekonomik programın uygulayıcısı Berat Albayrak'ı tasfiye etti. Ardından küreselci Biden yönetimine de mesaj olacak şu açıklamaları yaptı: "Türkiye, yeni küresel, siyasi ve ekonomik düzende gücünü ve etki alanını genişletmek için her türlü fırsata, imkana ve altyapıya sahiptir. Geçtiğimiz 18 yılda ülkemizi demokrasi ve kalkınma temelli politikalarla geliştirmiştik. Şimdi önümüze çıkan fırsatları değerlendirmek için yine aynı yolu kullanacağız. Demokrasimizi, hak ve özgürlükleri, hukuku güçlendirerek yatırımları canlandıracak, ekonomimizi büyütecek, istihdamı artıracağız."
Ardından Adalet Bakanı Abdulhamit Gül: "Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun. Yargı konjonktüre, birilerinin dediğine bakmaz. Yargı dosyaya, vicdana, hukuka, Anayasa'ya bakar. Bizim beklentimiz budur." diyerek ülkede yaşanan hukuksuzluğu teyit etmişti.

Arınç’ın sözleri, Alaattin Çakıcı’nın tehditleri…
Ve nihayet Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi ve eski Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Bülent Arınç konuştu ve şunları söyledi: "Tutukluluk cezaya dönüşmemeli. Demirtaş ile bizim 1-2 görüşmemiz oldu. Cezaevlerinde isyanlar, açlık grevleri olmuştu. Selahattin Demirtaş'ı tanımak veya onu yargılamak için onun yazdığı 'Devran' isminde kitap var. Ne olur onu alıp okuyun" derken Osman Kavala içinse şunları söyledi: “Osman Kavala 2017’den beri, 3.5 yıldır tutuklu. Ben iddianameyi okudum. Hâlâ tutuklu kalmasına hayret ediyorum. Tahliye edilmesi lazım. Bu iddianameleri okuduğumda ‘Çocuk bile yazmaz bunu’ dedim, cübbeyi bile giyesim gelmişti, çıkması lazım."
Arınç'ın açıklamaları bizzat iktidar ortağı MHP tarafından ve AK Parti içerisinde son 4 yılda MHP'den daha çok milliyetçileşmişler tarafından çok büyük tepkiyle karşılaştı.
Tabi organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı'nın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu "dürzü" diyerek tehdit etmesi ise ortalığı karıştırdı.
İçeride ve dışarıda iktidarın açıklamalarına göre hukuk reformu ve sistem değişikliğine gidebileceğine yönelik mesajlar verilmesi, beklentinin artmasından sonra, iktidar ortakları arasında bir ayrışmanın yaşanacağı konuşulmaya başlandı.
Erdoğan son yaptığı konuşmayla noktayı koydu. Gezi eylemlerini organize edenlerin savunucusu olamayız. Özellikle gezi olaylarının finansörlüğünü yapan ve bunlarla ilgili olarak da şu anda içeride olan, özellikle bugün yarın hiçbir zaman bunların savunucusu olmadık bundan sonra da olmayız. Terörle el ele, kol kola yürüyenler hiçbir zaman bizimle ne el ele ne de dirsek temasında olduğumuz kişiler olamaz. Bizim yüzlerce, binlerce insanımızın, Yasin Börü’lerin ölümüne neden olan Kobani katliamının tarafında olanlar hiçbir zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yol arkadaşları tarafından savunulamaz."
Ve Arınç'ın da açık açık;
"Son dönemde bizimle asla ilgisi olmayan kimi bireysel açıklamalarla reform gündemimize yaptığımız vurgular bahane edilerek yeni bir fitne ateşi yakılmaya çalışıldığını görüyoruz. Velev ki kimi zaman birlikte çalışmış olsak bile şahsi ifadeleri Cumhurbaşkanı ile, hükümetimiz ile, partimiz ile ilişkili hale getirilemez. Bizim nerede durduğumuz, nereye gittiğimiz bellidir ve istikametimizde en küçük bir değişiklik yoktur" diyerek söylediklerini kabul etmediğini açıkladı.
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeleri Bülent Arınç ve Cemil Çiçek’in son dönemde adalet üzerine yaptıkları söylemler üzerine Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ise şunları söyledi:
“Bunların hepsi birebir Cumhurbaşkanımızın adına yapılmış açıklamalar dersek hata yaparız. Onlar Cumhurbaşkanı adına bir sözcü gibi konuşmuyorlar. Kendi görüşlerini ifade ediyorlar. Bunları Cumhurbaşkanımıza da ifade ediyorlar."

İktidar hukukta reform yapabilecek mi?
Sonuç olarak bu tartışmalara bakarak iktidarın hukuk reformundan ne anladığını ve nasıl bir sistem değişikliği yapacağını merak edebilirsiniz.
Ne söylenirse söylensin, 20 Ocak tarihine kadar çok önemli değişiklikler yapacaklar. İki ileri bir geri adım atsalar da, yol haritası bellidir. Albayrak'ın görevden azli ile araç değiştirilmiştir. Hukukta reform yapacaklar ve yeni bir ekonomik programı uygulayacaklar.
MHP'nin yerine güçlü bir partner bulamadıkları sürece, (ki yeni partnerler için görüşmelerin yapıldığını düşünüyorum) Erdoğan'ın iktidara mecbur olmasından kaynaklı olarak yeni dönemi idare etmeye çalışacaklardır.
Erdoğan'ın dışarıda ve içeride geldiği nokta tam bir çıkmaz yoldur. Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse sakaldır. Yerine yeni bir ortak bulmadan MHP'den geçse durum kaostur. Onun için süreç bir ileri bir geri giderek devam ettirilecektir.  Ancak, yeni ekonomik programın başarılı olabilmesi içinde ihtiyacı olan son 3 yıldır uyguladığı baskıcı, hukuk dışı politikalardan vazgeçmesi gerekmektedir. Bunun için de MHP'nin ikna edilmesi gereklidir. İkna edebilir mi? Bugün için görülen de şudur; MHP'de en az AK Parti kadar iktidara mecburdur.