Hazım Sağıye
TT

Lübnan üniversitelerinde laik ve bağımsızların zaferi: Sevinç ve dikkat

Lübnan'ın bazı özel üniversitelerinde laik ve bağımsız öğrencilerin kazandığı zaferler, büyük bir sevinçle karşılandı. Bunlar, mezhepçi rejimin kotaları paylaşan ve son yıllarda artan yolsuzluk uygulamalarından kaçışın ve nefretin duraklarından birini temsil ediyor. Bu rejime karşı alınan belki de ilk zafer, 2016 yılındaki Beyrut belediye seçimlerinde “Beyrut Benim Şehrim “Hareketi listesinin aldığı oy oranıydı. Bu Hareket, geçen yıl 17 Ekim’de patlak veren devrimle gücünün zirvesine ulaştı.
Üniversitelerdeki seçim süresince mezhepçi partiler, hizipçilik ve taassup temelinde birleşen genel tabanını zayıflatacağını hissettikleri için, laikler ile bağımsızları karalamaktan ve onlara iftira atmaktan kaçınmadı. Bu beklenen ve tahmin edilen bir tutumdu.
Öte yandan zaferlerini kutlayanlar da, zaferlerini, sınırlarını, sundukları olasılıkları ve ortaya çıkardığı zorlukları değerlendirirken daha dikkatli olmalılar. Daha fazla hayal kırıklığından kaçınmak, bu dikkate olan ihtiyacı artırıyor.
Bu nedenle, ilk olarak, laiklik ve Avrupa’da dinler arası çatışmalar ile bizim toplumlarımız, eski Sovyetler Birliği ve Yugoslavya gibi toplumlardaki ırklar arası çatışmalar için sunulan tedavinin ne kadar etkili olduğu konusunda uzun süreli ve askıda kalmış olan ikilemi ele almalıyız. Zira bu iki laik ülke, bir mezhepçi ve etnik savaş fabrikasının ürünüdür. Öte yandan Türkiye’den Suriye’ye bölgemizin tanık olduğu ve laiklik konusundaki karmaşıklığa biraz da olsa ışık tutan tartışmaları hatırlatmamıza gerek yok. Bu tartışma konuları arasında, laikliğin tepeden inme (rejim eliyle) bir şekilde mi empoze edilmesi yoksa bir tür özgürlükler ikliminde toplumun içinden yükselmesi mi gerektiği veya birçok ülkede “dini hassasiyetleri yaralamayan” sivillik gibi mazeretlere sığınılmasını nasıl yorumlamalıyız gibi sorular da yer alıyor.
Laikleşme ve laiklik terimlerinin özellikle Lübnan gençliği ve kentsel çevre üzerindeki büyülü etkisi, sorunların üstesinden gelebileceğinin garantisi değil.
İkincisi,  özel üniversitelerde kazanılan bu zafer, önemine rağmen, geniş toplumda ve siyasi çevrelerinde elde edilecek zaferlerle aynı önemde değildir. Buna bağlı olarak, daha doğru bir sonuca ulaşmak konusunda bir Lübnan devlet üniversitesindeki öğrenci seçimleri, özel üniversitelerdeki seçimlerden daha anlamlıdır. Bu sonuç toplumu daha çok temsil edecektir. Başkentteki belediye seçimleri için geçerli olan burada da geçerlidir. Yani bütün şehirleri kapsayan genel seçimlerin (milletvekili seçimleri) sonuçları halkın eğilimini göstermekte Beyrut belediye seçimlerinden daha doğrudur. Bu ihtilafın bir kısmı, çoğu kişinin düşündüğünün aksine, eğitimli ve şehirli orta sınıfın, daha popülist olan kesimlerden daha az mezhepçi, dolayısıyla daha etkili ve aktif olmasından kaynaklanıyor.
Üçüncüsü, Lübnan’da laiklik ve sivillik yeni değildir. Geçmişte örnekleri vardır. Lübnan Komünist Partisi geçmişte ve halen laik bir partidir. Suriye Sosyal Milliyetçi Partisi, hem insani hem de dini olarak Yahudi karşıtı pozisyonuna rağmen laikti ve halen de öyle kabul ediliyor. 1975’te iç savaş patlak vermeden önce Joseph Moghaizel, Basem el-Cısr ve diğerleri Demokrat Parti adında bir laik parti tesis etmişlerdi. Üniversitelerde de “Bilinç Hareketi” kurulmuştu. Bunları kimisi ortadan kalkarken kimisinin de boyutu ve etkisi küçülüp mezhepçi partilere tabi oldu.
Dördüncüsü ve en önemlisi, eğer amaç, Lübnan'ın siyasi yaşamının merkezine çöreklenen mezhepçiliği ortasından kaldırmak ise, mezhepçiliği en fazla güçlendiren şeyin, onun bölgesel çatışmalarla bağlantısı ve dolayısıyla silah ve silahlanmanın eşlik ettiği aşırı ideolojik doz olduğu bilinmelidir. Laiklerin ölümünün veya zayıflamasının nedeni tam olarak; bazılarının ne silahlı mezhepçi gruplar üzerinde durması ne de silahlı olmayan mezhepçi grupların endişe ve korkularının farkına varmaması, bazılarının da ulusal veya sınıfsal sloganlar ışığında bu silahlı gruplara katılmasıdır.
1969'dan günümüze tekrarlanan deneyimler, ideolojiyi sınırlamadan ve Lübnan'ı tarafsızlaştırıp, kendisine bir iç savaş olarak yansıyacak bölgesel savaşlara girmesini engellemeden laikleşmenin başarılı olamayacağını söylüyor. Bu noktayı görmezden gelmek, sağ elinin yaptığını sol elinle yıkmak gibidir. Bugün Hizbullah, silahlanmanın bir aracı ve ideolojik aşırılığın sesidir. Toplumu, her bir grubun kendi dini grubuna ve mezhepçiliğe sığındığı korkan ve korkutan bir topluma dönüştürmenin aracıdır. Bu nedenle, eğer "iktidar partileri" kötüyse, kendisi sadece en kötüsü değil, aynı zamanda "iktidar partileri" ile yüzleşmenin önündeki gerçek engeldir. Ekim Devrimi’nden sonra bu açık seçik bir şekilde ortaya çıktı. Hizbullah’ın iktidar partilerinin koruyucusu, en güçlüsü, en ısrarcısı ve inatçısı, en büyük Lübnanlı dini grubun devrime katılmasını engelleyen olduğu görüldü. Böylece, iktidar partilerini mağlup etmek de neredeyse imkansız hale geldi.
Lübnan üniversitelerinde yaşananlar ve yaşanmaya devam edenler, şüphesiz parlak bir gösterge. Üzerine inşa edilebilecek bir temel. Ancak bu kazanç ve benzerlerinin arkasında duran figürlerin, bu zaferi abartmamaları ve çok uzun bir yolu kısalttıkları yanılsamasına kapılamamaları onlar için daha iyi, özellikle de bu yanılsama, tartışmasız en büyük sorun olan sorunu görmezden geliyorsa.
Bu zor bir savaş olabilir ve öyle de. Ama görmezden gelme tek bir şeye yol açabilir; daha da zorlaşmasına.