Fahd Süleyman Şukeyran
Suudi Arabistanlı araştırmacı yazar
TT

Nasrallah’tan aşırılık yanlılarına: Anlaşmazlığı organize edebiliriz

Dünyada Hassan Nasrallah’tan başka destekçilerine üç saat veya daha fazla süre hitap eden kimse kalmadı. Verdiği son röportajda spiker sıkıldı, takipçiler bunaldı ve tüm izleyiciler uyudu.
Hareketlerine yansıyanlar, popülaritesinin düşüşü ve hızlanmama konusundaki ısrarıyla Nasrallah, başka bir dünyada yaşıyor. Bu topraklarda İran’dan başkasını görmedi. Bu nedenle ondan bahsedip ülkedeki ‘binalar ve fabrikaların’  var olduğunu hatırlattığında hayret içinde olduğunu görürsünüz! Nasrallah, birçok konuşmasında İran'ı insan aklının ulaştığı şeyin doruk noktası, bina ve fabrikalarını zihinlerin cesaretinin sonu olarak anlatır. Bununla birlikte İran'ın her alandaki uluslararası sınıflandırması, rakamlarla çökmenin eşiğinde bir ülke olduğunu kanıtlıyor.
Nasrallah, Hizbullah'ın radikal hareket ve gruplarla ilişkilerini yeniden tesis etmek için Suriye sahnesindeki dönüşümlerden yararlanmaya çalışıyor. 2000 yılından sonra Beyrut'un güney banliyölerine ‘zaferi ulusun çıkarına çekmek’ adına yapılan ziyaret akınları yaşandı. Suudi Arabistan'daki Sururi örgütünün liderleri, uluslararası örgüt İhvan-ı Müslimin’in (Müslüman Kardeşler) himmetiyle aynı zamanda Hizbullah’ı ziyaret etti. İsrail'in 2006 yılında Hizbullah'ı hedef alan ve ‘Temmuz Savaşı’ olarak bilinen saldırısından sonra dayanışma en güçlü noktasına ulaştı. Tüm radikal güçler Hizbullah’ı savunuyordu. Hizbullah, Nevvab Safevi’nin 1953 yılında Seyyid Kutub ile buluşmasıyla ilk Şii ve Sünni radikal yakınlaşmasından bu yana daha önce hiç bu kadar İslami hareketin içine işlememişti. Ondan önce Hasan el-Benna 1948 mezhepleri arasında bir birlik kurdu. Ancak Hizbullah’ın 7 Mayıs 2008’de Beyrut’u işgal etmesine öfkeli İslami dalga nedeniyle denge bozulacaktı. İslamcıların taraftarları göz önüne alındığında bu durum Hizbullah’ın pozisyonlarına verilen desteği biraz olsun azalttı. Ardından, 27 Ocak 2016 tarihinde ‘Suudi âlimler benden daha olgundu’ sloganıyla mutlak destek ve tam savunuculuktan bir tür kınama ve eleştiriye geçen Yusuf el- Karadavi'nin pozisyonunda olduğu gibi koalisyon destek ve örgütlenme biçimleri oluştu.
Suudi Arabistan'ın o dönemki Beyrut büyükelçisi Abdulaziz Hoca, o Nasrallah'la görüştü. Söz konusu buluşmada Hoca ona, “Baasçı Suriye rejimi gibi bir rejimle Hizbullah'ı bir araya getiren nedir?” sorusunu yöneltti. Nasrallah şöyle cevap verdi: “İran desteğinin tek geçidi olması dışında, bizi rejimle bir araya getiren hiçbir şey yok.”
Suriye olayları, dünyanın her yerinden aşırılık yanlısı gruplar arasında bir kavga ve çatışmayı temsil etti. Bu nedenle İslami hareketlerin Hizbullah konusundaki sınavları zor oldu.
2013 yılının Mayıs ayında Nasrallah, Hizbullah’ın El Kaide ile ilişkisinden ilk kez söz etti. Hizbullah’ın ezilen Sünnileri savunmak için Bosna’ya gittiğini, oradaki savaşçılarla omuz omuza savaştığını söyledi. Ayrıca Bosna’da savunulduklarını iddia edecek Şiilerin olmadığını belirtti. Nasrallah’ın üslubu budur. Gerçek şu ki, mücadele Hizbullah’ın stratejilerinin ve hedeflerinin bir parçasıydı. Hizbullah, 1996 yılında Huber’i hedef alan bombalı saldırıya kadar El Kaide ile yakın ilişkisini sürdürdü. Usame bin Ladin, saldırının faillerine ithafen başlangıcı şu şekilde olan bir kaside kaleme aldı:
“Bugün Huber’i bombaladık yarın Haç Ordusu toz olacak
Zırhlı İslam gençleri tehlikeden korkmaz”
Bu nedenle mezhepçi nitelikteki tutumlarla dayanışma içinde olduklarını görüyoruz. Ancak uluslararası Müslüman Kardeşler örgütünün Yemen'deki Husileri ezmek için takındığı tavırda olduğu gibi siyaset söz konusu olunca mezhepleri bir kenara bırakıyorlar.
Son dönemdeki tavırlarına bakılacak olursa Nasrallah, bugün Hizbullah’ın aşırılık yanlısı gruplardaki sermayeden mümkün olanı yeniden kazanmaya çalışıyor. İran’ın Suriye rejiminin yanında duruşu ve rejimi Müslümanlara karşı savunması için Hizbullah’a verdiği emir, rejimin milyonlarca katliamını örtmek için Hizbullah’ı kışkırtması, kadın ve çocukların öldürülmesiyle milyonlarca insanın yerinden edilişine ortak oluşu, Hizbullah’ın Müslüman Kardeşlerle ilişkisini sonlandırmadı. Bunun yerine, Tunus’taki Müslüman Kardeşler lideri, televizyonda yayınlanan konuşmasında Hizbullah’ın Suriye’deki devrime karşı duruşu ile Lübnan’daki ulusal ‘tutumlar’ arasında fark olduğuna vurgu yaptı.
İki kamp arasındaki şiddetli çatışmalara rağmen hassas dengeler zarar görmedi. Aynı şey ‘Hamas’ hareketi için de geçerli. Spiker, Nasrallah'a hareketle ilişkilerini sorduğunda, Suriye olayları nedeniyle şiddetli düşüşüne rağmen şu anda en iyi seviyelerini yaşadığını söyledi. Hizbullah’ın, Hamas’a karşı tutumu ile Suriye rejimine karşı tutumu arasındaki farkı hatırlatan Nasrallah, Hizbullah ve hareket arasında iletişim bulunduğuna işaret etti.  İsmail Heniye, Lübnan'a yaptığı son ziyarette, halka duyurulanın dışında birkaç kez Nasrallah ile görüştü. Bu durum Nasrallah tarafından da doğrulandı.
Hizbullah ile El Kaide örgütü arasında anlaşmazlık var. Nasrallah da bu konuya değindi. Ancak bu, ortak stratejik hedeflerin ortadan kalkması anlamına gelmiyor. Buna örnek olarak ‘El Kaide’ ve Hizbullah’ın Körfez ülkelerini birincil hedefi olarak görmeleri tutumunu gösterebiliriz. El Kaide ile Husiler arasında bir buçuk yıldan daha fazla süredir bir çarpışma söz konusu. Bu yüzden Nasrallah, kampının saflarındaki intihar operasyonlarını El Kaide ve DEAŞ gibi diğer örgütlerin sayısıyla karşılaştırarak söyledi. Nasrallah'ın El Kaide ve DEAŞ suçlarından bahsetmesi şaşırtıcı. Sanki Hizbullah, Suriye'ye ilk yardım çantaları ile  girdi!
Elinin aralarında intikam söz konusu olan siyasetçilerin kanına bulaştığını unutuyor. Bu başka bir konu ama tarih ona elini milyonlarca çocuk, kadın, yaşlı ve erkeğin kanıyla lekelediğini hatırlatacak.
Nasrallah, İsrail tarafından eziliyor. Hizbullah’ın üst düzey liderlerini, İsrail baskınlarıyla kaybetti. Buna karşılık verecek ne gücü, ne enerjisi ne de yeteneği var. Destekçisi İran da yüzlerce hava saldırısı ve iç istihbarat saldırılarıyla İsrail tarafından ezildi. İsrail tarafından ezilen Nasrallah, sadece Hizbullah’ın değil, aynı zamanda dünya genelindeki radikal hareketin genel olarak geri çekildiğini ifade etti. Dolayısıyla verdiği röportajın amaçlarından biri de bir kısmını Suriye krizinde kaybettiği hareketleri, aynı güçle onunla işbirliğine devam etmeye davet etmekti.
Hizbullah'ın siyasi ve askeri inancı bu şekildedir. Tüm bunları gören ve bu terör örgütünün rollerinden gizli de olsa memnun olmaya devam edenlere hayret.