Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Tunus ve İsrail’le normalleşme karşısındaki tutumu

Normalleşme konusunun gündeme getirilmesi, açık ve net bir pozisyonun belirlenmesi ve gerek yurtiçi gerekse de yurtdışındaki yansımaları açısından ne anlama geldiğinin tespiti, Arap ve İslam ülkelerimizde -bazılarının bakış açısından- kolay olmayan bir mesele olmaya devam ediyor. Ancak bu zorluk kavramı ülkeden ülkeye farklılık göstermekle birlikte zorluğun derecesini belirlemek adına birkaç faktör devreye girmektedir.
Daha net ifade etmek gerekirse normalleşme meselesi, çıkarların genişletilmesi ve İsrail'in Arap ülkeleri ile arasında ilan ettiği olumlu ilişkilerden gerek ekonomik gerekse de iletişimsel olarak faydalanması gibi hususlarca belirlenmektedir. Şimdi İsrail'in açık ilişkiler aşamasına geçerek niteliksel bir zafer elde ettiğini görüyoruz. Çünkü İsrail ile sınırlı ve ilan edilmemiş ilişkileri olan bazı Arap ülkeleri de var. Bir diğer değişle İsrail, -tabiri caizse- bu evliliği duyurmayı istemektedir. Dolayısıyla İsrail ile normalleşme kavramı 1960'lar ve 1970'lerdeki anlamından farklıdır. Çünkü bu durumda asıl amaçlanan ilişki kurmak değil, bunu açıklamaktır.
İsrail'le normalleşme meselesi geçtiğimiz aylarda yıla damgasını vuran olaylardan biriydi. Fas’ın İsrail ile ilişkilerinin normalleştiğini açıklamasından bu yana Tunus toplumunda bir meçhule ilişkin endişeler yayılmaya başladı. Çünkü İsrail’in kapının önünde olduğu hissi uyandı ve normalleşme meselesi üzerine bir tutum belirlenme anı beklenenden daha çok yakınlaştı. Tunus kamuoyuna hâkim olan bu duygunun gerekçeleri vardır. Böylelikle retçi tutumun ilan edilmesi aşaması, herhangi bir baskıya gerek kalmadan geçildi. Başka bir deyişle Tunus bugün söz değil, eylem düzeyinde bir testle karşı karşıya bulunuyor.
Öncelikle Tunus, -diplomatik açıdan- Filistin davasına her zaman koşulsuz ve ilkeli desteğini ilan etti. Bu, Tunus’un yalnız olmadığı bir ilandır. Tunus cumhurbaşkanının seçim kampanyasını normalleşmeyi reddetmeye odaklaması ise kaygı hissini artıran ikinci bir husustur. Cumhurbaşkanının, seçimlerin ikinci turunda kazandığı zaferin büyük ölçüde bu meseledeki tutumundan kaynaklandığını söylersek abartmış olmayız. Ancak Tunus Dışişleri Bakanlığı'nın yaptığı açıklama, seçim kampanyasının dilinden farklı bir dil benimsediğini gösteriyor. Nitekim açıklamada, diğer ülkelerin normalleşme konusundaki tercihlerine ülkelerin egemenlik meselesiyle ilgili olduğu gerekçesiyle müdahale edilmeyeceği ifade edildi. Burada sorulması gereken soru şudur: Tunus gerçekten aynı pozisyonu sürdürebilir mi? Kendi çıkarına olacak bir anlaşmayı netice verecek müzakereleri mi beklemektedir?
İsrail ile Tunus arasında bir anlaşmadan bahsetmek şu an en zor konulardan biridir. Bunun nedeni, siyasi bölünmüşlük ve siyasi bir ulusal birliğin olmamasıdır. Cumhurbaşkanlığı, hükümet ve meclis arasında bir uyumun bulunmayışının yanı sıra siyasi sahne henüz istikrara kavuşmamıştır ve yakın zamanda da istikrara kavuşacak gibi görünmemektedir. Tunus dağınık ve istikrarsız bir siyasi durumla birlikte uzun yıllar boyunca biriken ve korona salgınıyla daha da derinleşen ekonomik bir krizin içindedir. Başka bir deyişle, siyasi ve ekonomik durum onu ​​zayıf bir devlet kılmaktadır. Mümkün olan tek anlaşma, İsrail’in ve müttefiklerinin Tunus'a mali imtiyazlar sağlaması ve birikmiş borçlarını silmesiyle gerçekleşebilir. Aksi halde Tunus siyasi zihninin halihazırdaki dağınıklığı, normalleşmenin reddine veya kabulüne izin vermeyecektir.
Öte taraftan Fas'ın ulusal meselesi olan ve tartışma konusu olmayan Batı Sahra üzerindeki egemenliğinin ABD tarafından tanınmasının ardından normalleşme açıklamasında bulunmasının, Cezayir ile arasında bir anlaşmazlık sebebi olduğunu da belirtmek gerekir. Bu bağlamda Fas-Cezayir anlaşmazlığı ne anlama geliyor? Bu, Tunus'un normalleşme yönündeki eğilimi karşısında Cezayir'in pozisyonundan dönmesinin söz konusu olmadığı anlamına geliyor. Çünkü Tunus ile Cezayir arasındaki ilişkiler kalıcı ve organiktir. Tunus'un Cezayir'e ve desteğine ihtiyacı var. Gücünü, Cezayir istihbarat desteğinden alması dolayısıyla özellikle terörizm konusunda daha çok ihtiyacı var. Dolayısıyla Tunus'un böyle bir durumda normalleşme kararı ona pahalıya mal olabilir. Cezayir ile normalleşme bir zorunluluktur. Ancak İsrail şu an için Fas’ı seçti. Zaten önceliğin Fas veya Cezayir olması gerekiyordu. Fakat birtakım durumlardan dolayı Fas başlangıç olarak tercih edildi.
Burada şunu soruyoruz: Fas ile normalleşme bir kader midir? Bu kader Tunus'a daha ne kadar zaman verecek?