Hamad Macid
TT

ABD’de yaşanan kırılmalar

Başkan Donald Trump’ın dönemi, şiddet yanlısı destekçilerinin özgürlük kalesini, ABD Kongre Binası’nı basması ile birlikte tarihte şu kırılma noktaları ile anılacak:
Trump’ın döneminde toplumsal bölünmenin zirve noktasına ulaştığı ABD toplumundaki kırılma, demokrasideki kırılma, ABD’nin itibarındaki kırılma, ulusal güvenlikteki kırılma, tıpkı insanların oksijen soluduğu gibi nihilist çatışmaları, ırksal çekişmeleri ve siyasi kışkırtmaları soluyan birini başkan olarak göreve getiren sistemdeki kırılma, ABD’nin müttefikleri ile ilişkilerindeki kırılma ve ABD hükümetinin yönetimindeki kırılma.
Zira New York Times'ın ifade ettiği gibi Ulusal Muhafızlara müdahale etme emrini verenin Başkan Trump değil de Başkan Yardımcısı olduğunu düşünenler var. Buradan da Başkan Yardımcısı’nın özgürlük kalesi, Kongre Binası'nı, başkanının destekçilerinden korumak için müdahale ettiği anlamı çıkıyor. Aynı şekilde Trump şu kırılma noktaları ile de anılacak:
Etnik mozaik bileşendeki kırılma, dünyanın en büyük ve en güçlü devletinin başkanlığının ciddiyetindeki kırılma, Cumhuriyetçi Parti’nin içerisindeki derin kırılma -nitekim partinin önde gelen isimleri, liderleri ve düşünürleri Başkan Trump’ın sebep olduğu büyük siyasi “müdahaleci” skandalı eleştirmiş ve hatta bazı Cumhuriyetçiler kanuni olarak hakkında azil işlemleri başlatılmasını istemişti- ve son olarak en demokrat ülkenin seçim sürecinin güvenilirliğindeki kırılma.
Seçimlerin şeffaflığını sorgulayan muhalefet partisi olsaydı ya da seçim sürecine ithamlarda bulunan Trump’ın yardımcılarından biri olsaydı meseleyi hazmetmek kolay olurdu. Ancak şüphe bizzat başkanın kendisinden geliyor. Başkanlık seçimlerinin sonuçlarını onaylayan Kongre’ye yürümek üzere destekçilerini topluyor, Kongre Binası’nın engellerini ve duvarlarını aşarak burada kargaşa çıkaran destekçilerine gevşek bir dille kınanması gereken saldırı girişimini kınamadan evlerine dönmeleri çağrısı yapıyor!
Bunların hepsine rağmen Cumhuriyetçiler de dahil olmak üzere ABD’li siyasetçilerin bir kısmı özellikle de destekçilerinin Kongre’yi basmasının ardından “Trump’ın ABD ulusal güvenliği için bir tehdit oluşturduğunu” söylese de asıl en büyük tehlike Trump’ın kendisinden ziyade Beyaz Saray’dan ayrılırken arkasında bırakacağı “Trumpçı popülizmin” içinde gizli. Zira seçim kampanyasında Trump’a  verilen büyük kitlesel destek, ırksal ve dinsel ayrım emareleri taşıyor ki bu da Trump’ın büyümesine katkı sağladığı en büyük kırılmaydı.
Trumpçılık olgusu bugünlerde bazı gözlemcilere Hitler’in Almanya’daki yönetim tecrübesini hatırlattı. Koşulları, ortaya çıkışı, tecrübeleri ve ideolojileri açısından aralarında büyük farklar olmakla birlikte Başkan Trump’ın ABD başkanlık seçimlerindeki zaferinden son seçim yarışını kaybedişine kadar geçen süredeki durumu incelendiğinde, bazılarının zihninde az da olsa dönüp duran benzerlikler var. Zira Hitler, özgür Almanya’nın demokratik seçimlerinde ezici bir zafer kazanmak için popülist ırkçı Nazizm rüzgarını arkasına alırken Başkan Trump da özgür demokratik seçimlerde kesin bir zafer elde etmek için popülist dalgadan yararlandı.
Ancak iki tecrübe arasındaki temel fark; köklü bir devlet olan ABD’nin kurumları, siyasetçileri, entelektüelleri ve medyasıyla “Trumpçılığın” kazanmasını ve yayılmasını engelleyen dizginleyici bir özelliği varken Nazizmin soykırım yapmasını ve Almanya ile Avrupa’nın toprağını ve soyunu helak etmesini engelleyen ne bir geminin ne de “yularının” olmaması. “Kongre savaşında” Trump’ın destekçilerine galip gelen ABD müesseselerinin üzerine düşen büyük görev “Trumpçılığın” ABD’nin yapısında sebep olduğu kırılmaları ve yaraları kökünden iyileştirmek.