İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

The Line: Sürdürülebilir bir şehir hayali

2030 Suudi Arabistan Vizyonu kapsamında inşa edilen Neom şehrindeki “The Line” projesinin (kendisini Neom şehrinin incisi olarak nitelemek abartı değildir) lansmanında, Veliaht Prens Muhammed bin Selman, projeyi “insanlık için bir medeniyet devrimi” olarak tanımladı. Bu, daha önce birçok kez dillendirdiğimiz, genç Suudi Arabistan liderliğinin geniş ve kesin algısının, hem sorun hem de çözüm olan insanlığı yükseltmek etrafında döndüğü düşüncesini doğruluyor.
Projenin şahit olduğumuz gibi göz kamaştırıcı bir şekilde kamuoyuna açıklanması, anlık bir gelişme değil, 3 yıllık bir hazırlama ve planlamanın sonucu. Bu da, Suudi Arabistan’ın geleceğini şekillendiren liderliğin, kararlıkla çalıştığını, sağduyulu düşündüğünü ve hayalleri gerçeğe dönüştürebildiğini gösteriyor.  
Platon, Farabi ve Dante Alighieri’yle “erdemli şehir” düşüncesi uzun bir yol kat etti. Bu isimlerden her biri kendi algı ve akli yeteneklerine göre kendi “erdemli şehri”ni tasavvur etti. Ama belki de bugün insanlığın arzuladığı şehir hayali, tarihin bu büyük şahsiyetlerinin, filozofların yönettikleri, adaleti sağladıkları ve bilgeliği amaçladıkları şehir hayallerine değil de çevre ve doğaya dost şehirler hayaline dayanıyor. Özellikle de doğanın insanlığa kızmasından, toprak, deniz ve gökyüzünün maruz kaldığı saldırganlık nedeniyle insanlığa isyan edip onu bir tür acıya mahkum etmesinden sonra.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman “The Line” projesinin insanlık düşüncesinde doğa lehine bir devrime neden olacağını söylediğinde bunda sonuna kadar haklıydı. Zira eko-şehirler, iklim değişikliği sorununa verilebilecek en modern ve insani karşılık haline geldi. İnsanlığı, toprak anamız ve mavi gezegenimizi yok olmakla tehdit eden çalkantılı bir ekolojinin yıkıcı etkilerinden kurtaracak en yüksek ve yararlı yönteme dönüştü.
The Line, gelecek yolunda bir gösterge olmaya devam edecek. Çünkü, Allah’ın dünyayı cehenneme değil de cennete dönüştürmesi için yeryüzündeki halifesi seçtiği insanın gücünü ve yeteneğini meydana çıkarıyor. İnsanın taş gibi sert unsurları bile insanlığın hizmetine sunabilmesi, kurak çölleri cennetlere dönüştürmesi gibi akli beceri ve kabiliyetlerini kullandığında neler yapabileceğini gösteriyor.  Ekosistemlerin faydalarından yararlanan ve bu varlıkları gelecek nesillerin yararına koruyan entegre kentsel planlama ve yönetim yoluyla devletlerin toplumun ve vatandaşların refahını nasıl artırabileceklerini açığa çıkarıyor.
İnsanlık dünyayı inşa etmeye başladığında, bir yandan insanların çıkarına ve yararına olanı hedefleyen diğer yandan çevreye sevgi ve saygı duyan tutarlı bir denklem benimsemişti.
Ne var ki bu denge, özellikle de insanlığın toprağı ve kaynaklarını izin verilen sınırların ötesinde harcadığı ve kendisini dünyanın tek hakimi sandığı son yüzyılda bozuldu. Bu nedenle insanlara ait alanlar daralırken fabrika, atölye ve arabalar şehrin büyük bir bölümünü kaplar hale geldiler. İnsanlığın hareket alanı o da daraldı ki, son yıllarda insanların görünüşleri bile neredeyse değişmeye başladı. Karbon emisyonu, su oranları ve tarım arazilerinin çölleşmesi endişe verici bir biçimde büyüdü ve büyümeye de devam ediyor.
Prens Muhammed bin Selman, insanlığın doğayı koruması, gecekondu şehirlerinin duvarlarını aşması, sert kalplerden, egzoz dumanı ile dolu göğüslerden kurtulması için aklın kullanılmasını gerektiren derin sorular soruyor. Bunların başında da şu geliyor, “Gelişim uğruna doğayı feda etmeyi neden kabul ediyoruz?”
Bu, derin, temel ve bazılarına göre yanıtı marjinal bir soru, çünkü bizi doğa ve gelişim arasında seçim yapmaya zorluyor. İşte 170 kilometrelik yüzölçümü ile milyonluk The Line projesi, bu sorunun yanıtını veriyor. Bu şehir, her yerinde görülecek modern dokunuşlarla birlikte sakinlerini insanlığın çevre ile dost olduğu zamanlara götürecek.
The Line projesinin hedefi, yüzde100 temiz enerji. Bu ciddi adım, şimdiye kadar hep karlarını artırmak için çalışan büyük ülkelerin ve uluslararası tarafların, küresel ısınma ile mücadele adına bundan geri adım attıkları anlamına geliyor. Bunun yolu da küresel atmosferdeki karbon seviyesini düşürme ve kendisini maruz kaldığı korkunç boyutlardaki kirlilikten kurtarmaya çalışmaktan geçiyor.
The Line projesi ayrıca yapay zeka tekniklerine güvenen şehirler için bir model olacak. Yapay zekanın tahmin etme ve etkileşim becerileri benzeri görülmemiş şekilde geliştirilerek insanın yapay zeka ile iletişimi kolaylaştırılacak. Bu da, şehir sakinlerine ve şirketlere zaman kazandıracak.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın yaptığı tanıtım, projenin yarar ve faydaları ne kadar büyük olursa olsun sadece projeyle ilgili bir tanıtım olarak görülemez. O, Arap ve İslam dünyasından, modern uygarlık ve betonarme şehirlerin geride bıraktığı felaketler dizisine, her yıl 7 milyon kişinin canını alan çevre kirliliğine, trafik kazalarında hayatlarını kaybeden 1 milyon insana, işe gidip gelirken harcanan binlerce hatta milyonlarca saate dünyanın dikkatini çeken bir manifestodur.
The Line projesinin, Suudi Arabistan ekonomisine bulanacağı yaratıcı katkı gibi bu köşede anlatılamayacak kadar çok yararı var. Nitekim projenin 2030’a kadar 380 bin kişiye iş kapısını aralaması ve gayri safi milli hasılaya yaklaşık 48 milyar dolar katkı sağlaması bekleniyor. Yaratıcı ve çevreci bir Arap şehri hayali bugün Neom’da beliriyor.