Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

İranlı Haşdi Şabi ve Farslılar Arap bölgesini istiyorlar

Pek çok Iraklının dediği gibi, ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi’nin, Haşdi Şabi Heyet Başkanı ve eski Irak ulusal güvenlik danışmanı Falih el Feyyad’ı yaptırım listesine dahil etmesi şaşırtıcı değil. Ofis, Feyyad’ın listeye dahil etmesinin nedeni olarak, ciddi insan hakları ihlalleri ile bağlantısını, Saddam Hüseyin’in devrilmesi ve idam edilmesinden bu yana Irak’ı kontrol eden bir güce dönüşen Devrim Muhafızları’nın desteğiyle Haşdi Şabi unsurlarının, Ekim 2019’da yolsuzluk, işsizlik, ekonomik durgunluk ve İran müdahalesini protesto eden Iraklı sivillere müdahalede bulunarak öldürmelerini gösterdi.
Malum olduğu üzere Haşdi Şabi, aslında mezhepçi milis gruplardan oluşuyor. Mensuplarının sayısı 200 bine ulaşan Haşdi Şabi, esasında İran’a sadık ve Irak Savunma Bakanlığı’nın kontrolünde olmayan İranlı bir yapı olmasına rağmen önemli bir bölümünü oluşturması için Irak ordusuna zorla dayatıldı. Ciddi insan hakları ihlalleri işlemekle suçlanan Başkanı Falih Feyyad da ne davranışları ne de tüm eylemleriyle Irak hükümetine tabi değil. Aksine bu Arap ülkesinde fiili güce sahip olan İranlılara tabi. Ülkelerine ve vatanlarına bağlılıklarını bir kenara bırakıp İran’ın kendilerini mezhepsel faktörlerle yönetmesine izin veren Iraklı destekçilerinden biri.
Elbette burada kastedilen, Osmanlı ve onun öncesinde Safevi Devleti dönemi veya İngiliz sömürgeciliğinden bugüne, uzak-yakın Arap tarihi evrelerinde etkili bir ulusal ve Arap gücü olarak kalan "Arap Şiiler" değil. Bu Arap ülkesi 8 yıllık İran-Irak Savaşı ve özellikle de 2003’teki ABD işgali ve Saddam Hüseyin rejiminin düşürülmesinden bu yana İran işgali altında. Irak’ta bütün bu olup bitenlerin sorumlusu, işgalci ve sömürgeci bir ülke olarak artık kendi sorumluluğunda olan ülkeyi korumadığı ve doğu sınırlarını Farslıların hırslarına açtığı için ABD’dir.   
Bu acı bir gerçektir. Irak’ın tamamı İran’ın işgali altında. Formalitede Irak ordusuna tabi olan Haşdi Şabi aslında İranlı ve mezhepçi, ABD’nin malum operasyonu ile kendisini tasfiye etmeden önce Kasım Süleymani’nin komutanı olduğu Kudüs Gücü’ne tabi bir ordudur. Bir kez daha Iraklı Şiilerin büyük çoğunluğunun, eski Safevi ve Fars verilerine ve hayallerine dayanan bu İran rejiminin ülkelerini kontrol etmesine karşı olduklarının altını çizmeliyiz. Keza bağımsız, Arap Birliği’nin etkin bir üyesi, yakın-uzak bütün Araplara kapıları açık bir Arap ülkesi olarak Irak devletine bağlılıklarını sürekli ve açıkça dile getirdiklerini de.
Sünni ve Şii olsun Iraklılar, ülkelerinin yüce İslam dininden önce ve sonra uzun bir geçmişe sahip olduğu İran ile kesinlikle iyi komşuluk ilişkileri içinde olmayı istiyorlar.
Ancak, Velayet-i Fakih devleti de iyi niyet göstergesi olarak Irak’a yönelik askeri, siyasi, mezhepçi ve işgalci müdahalelerine son vermek zorunda. Bu bir gereklilik. Aynı şekilde kendisine bağlı ne Haşdi Şabi ne de başka bir örgütün de olmaması lazım. Irak halkının iradesine, liderliğine ve hükümetine, önde gelen isimlerine, partilerine ve siyasi güçlerine saygı duyması icap ediyor. Aksi takdirde daha kötüsüne hazır olmalı. Iraklılar bu işgale ve hegemonyaya sessiz kalmayacaklar. İran Dini Lideri Ali Hamaney bunu kesinlikle çok iyi biliyor.
Sorun şu ki, İran’daki karar sahipleri Iraklıların büyük bir bölümünün ve onlarla birlikte Arapların kendileri ile konuşmaya çalıştıkları bu dili bilmiyorlar. Önlerinde tarihi bir fırsat olduğunu ve tüm Arap bölgesine sızmak için bunu değerlendirmeleri gerektiğini düşünüyorlar. İran’ın Irak’ın yanı sıra Suriye, Lübnan ve Yemen’deki işgalci müdahaleleri ile bazı Mağrip ülkelerindeki örtük müdahaleleri de buna delalet ediyor. İran-Türkiye ittifakının müdahalelerini bütün bu ülkelerde görmek mümkün. Velayet-i Fakih devleti gibi Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bölgesel yayılmacı hayalleri var. Bu nedenle bazı Arap ülkeleri içinde mezhepçi devletçikler kurdular.
Görmezden gelmekte diretenler dışında herkesin bildiği gibi, İran’ın halen “Ebedi mesaj sahibi, birleşik Arap ümmeti” mottosunu benimseyen Suriye’ye yönelik apaçık müdahalesi olmasa Beşşar Esed şimdi ya toprağın altında ya da yıllardır Suriye’nin en iyi liderlerine ve şahsiyetlerine ev sahipliği yapan cezaevlerinden birinde olurdu. Şairin “Beyaz başarılarımız, siyah gerçeklerimiz, yeşil çayırlarımız, kırmızı kanlı geçmişimiz” olarak tarif ettiği 4 renkli Arap bayrağının dalgalandığı bu Arap ülkesindeki İran askeri ve siyasi müdahalesi olmasa, rejim yıkılır ve Golan Tepeleri sahiplerine ve 1967’ten önceki statüsüne dönerdi. İran’ın Arap ülkelerini işgal girişimlerinde ve iç işlerine müdahalede sonuna kadar direteceği, mezhepçi faktörden sonuna kadar yararlanmaktan kaçınmayacağı aşikar. Şu ana kadar 4 Arap ülkesinde; Suriye, Lübnan, Yemen ve Irak’ta 4 tehlikeli ihlal gerçekleştirdiği biliniyor.
Aynı şekilde Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın Beyrut’un güney banliyösünden, Velayet-i Fakih devletiyle birlikte olduğunu deklare ettiğini, Yemen’in de Irak’ı takip edebileceği, Büyük Ayetullah’ın sarığının bu bölgenin tamamını kapsayabileceği de biliniyor.
Sorun şu ki, Erdoğan Türkiye’si de İran ile bu “komplo”ya katılıyor, çünkü Suriye’de elde ettiğinden fazlasını istiyor. Doğu Akdeniz’e yoğunlaşmış durumda. Elinde tuttuğu başkent Trablus’un yanında Libya topraklarından daha fazlasını istiyor. Yemen’deki Husi örgütü “mutlu Yemen”i Kasım Süleymani grubuna sattı. Arap ulusu daha önce tanık olmadığı kadar kötü bir dönemden geçiyor.
Eğer güvenilecek bir umut varsa, o da Kral Selman bin Abdulaziz ile bir ok gibi yükselen Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın liderliğinde Suudi Arabistan’ın oynadığı rol ile Arap ulusunun halklarının halen bağlı oldukları ebedi mesajdır.
Sonuç olarak, bu son derece tehlikeli İran nüfuzuna karşı durmalı ve mücadele edilmeli, çünkü bu rejim Arap topraklarındaki Fars emellerinin öncüsüdür. Araplıklarından vazgeçen ve nefreti körükleyen mezhepçi bir başlık altında kendilerini ve vatanlarını Velayet-i Fakih devletine satan kişilerle de kapsamlı bir yüzleşmeye ihtiyacımız var. Bu kişiler sonunda bunun için ağır bir bedel ödeyeceklerini bilmeliler.