Racih Huri
Lübnanlı yazar
TT

Nükleer silah kullanımı helal mi?

Eski ABD başkanı George Bush, 7 Ekim 2001'de Afganistan'da el Kaide'ye karşı savaşını başlattığı andan itibaren, ABD ve Batı düşmanlığının birleştirdiği örtük ittifakın arka planında, aralarındaki ideolojik anlaşmazlığa rağmen bazı el Kaide liderleri İran’a taşınmaya başladı.
Washington ile Tahran arasında neden şu anda bu konu, özellikle de İran’da bulunan el Kaide liderleri hakkında bir tartışma döndüğünü bilmiyorum. Keza, 2015’te İran ile imzalanan nükleer anlaşmadan çekilen Donald Trump’ın Beyaz Saray’dan ayrılmasına, Obama döneminde bu anlaşmanın hazırlanmasına ortak olan, anlaşmayı canlandırmak veya gözden geçirmek için İran ile müzakereleri yeniden başlatması beklenen halefi Joe Biden’ın görevini üstlenmesine birkaç gün kala yaşanmasının nedenini de.
Trump ve boğucu yaptırımlar dizisine dayanmasını sağlayan kararlılık ve direniş stratejisinden yola çıkan İran rejiminin özel hesapları var. Tahran, söz konusu strateji sayesinde bu süreçten ekonomik olarak çökmüş bir şekilde çıksa da nükleer anlaşmanın yeniden müzakere edilmesi için büyük bir fırsat elde edebildi. Ne var ki son birkaç gündür, özellikle uranyum zenginleştirme oranını yükselteceği açıklaması ile şantajını sürdürüp elini yükseltmeye çalışması, Trump'ın iptal ettiği anlaşmaya geri dönüş veya herhangi bir değişiklik konusunda Avrupalı ​​ortakları endişelendiriyor.
Tüm bu gelişmelerin arka planında ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, iki gün önce İran'ı el Kaide’nin yeni karargâhı olarak tanımladığı bir açıklama yaptı. Açıklama, İran'ın bu suçlamaların eski ve yanlış olduğunu hatırlatan alaycı tepkileriyle karşılandı. Joe Biden’ın yemin töreninden birkaç gün önce The New York Times gazetesine verdiği demeçte Pompeo, geçen yıl Ağustos ayında suikasta uğrayan el Kaide’nin ikinci adamı Abdullah Ahmed Abdullah’ın İsrailli ajanlar tarafından öldürüldüğünü ifade etti. Ulusal Basın Kulübünde yaptığı konuşmada da “İran İslam Cumhuriyeti el Kaide’nin yeni ana karargahına dönüştü, Tahran gerçekten de yeni Afganistan oldu, fakat aslında durum daha da kötü” diye konuştu.
Pompeo, birkaç kişiye daha yaptırım uygulandığını, İran'da bulunan ve Abdurahman el Mağribi olarak bilinen bir el Kaide örgütü üyesi hakkında bilgi verenlere de yedi milyon dolar ödül verileceğini duyurdu.
Pompeo, 9 Ağustos 2019’da Usame bin Ladin’in oğlu ve babasından sonra örgütün liderliğini üstlenen Hamza bin Ladin’in İran’a taşındığı ve orada düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğü ancak bunu doğrulayan bilgilerin olmadığı hakkında söylenenleri ve yayınlananları da hatırlatabilirdi.
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif bütün bu suçlamalara, İran’ın bildiğimiz hızıyla karşılık verdi, “Trump ve Pompeo’nun söylediklerine kimse kanmaz. 11 Eylül’deki teröristlerin hepsi İran dışındaki yerlerden geldi.” Her halükârda, Trump'ın iktidardan ayrılışı ve Biden'ın gelişiyle yapılması beklenen müzakerelerden önce İran rejimi, nükleer meselede kendi koşullarını dayatmak için ön baskı yapmaya başlamış gibi görünüyor. Nitekim çelişkili ve birçok soru işareti yaratan açıklamasında Dini Lider Ali Hamaney'in danışmanı Ali Ekber Velayeti, Hamaney'in nükleer silah üretiminin haram olduğu fetvası verdiğini, ama İran'ın artık gerektiğinde kullanılmasını, nükleer silah kullanmayı mubah gördüğünü söyledi.
2003’te Nükleer Enerji Ajansı’nın Viyana’da düzenlendiği toplantı sırasında Hamaney, nükleer silah üretiminin ve kullanımının haram olduğuna dair bir fetva yayınladığı biliniyor. Tahran, geçen yıl 19 Ekim’de bu fetvayı yine hatırlatmıştı. Dolayısıyla Velayeti’nin açıklamasının, Batı’nın herhangi bir koşuluna karşılık bir ön baskı olduğu açıkça görülüyor. Özellikle de İran’ın daha önce uranyum zenginleştirme oranını yüzde 20’ye yükseltme açıklamasıyla oluşturmak istediği baskı göz önüne alındığında.
Velayeti, “Nükleer silah kullanımı haram, ama bizim için gerekliyse kullanılması helaldir. Bu nedenle gerekirse kullanacağız” diye konuştu.
Tahran'ın yalnızca Trump’ın getirdiği sert yaptırımlar değil, aynı zamanda Avrupa ülkeleriyle birlikte Barack Obama döneminde ABD yönetiminin de kendisine uyguladığı yaptırımlar yelpazesini iptal etmesini sağlamaya yardımcı olacak pozisyonlar benimsemeye hazırlandığı oldukça açık. Tahran yaptırımlardan kurtulmak için Hamaney’in geçmişteki fetvasının aksine şimdi nükleer silah kullanmanın mubah olduğunu açıklayarak, önce davranıp, Biden yönetimi ile müzakereler masasına dönmeden kendi koşullarını dayatmaya çalışıyor. Başkan Trump tarafından uygulamaya sokulan ve yaptırımları otomatik olarak geri getiren “tetikleme mekanizması”nın iptal edilmesini şart koşuyor.
Uluslararası Kriz Grubu'ndan analist Nisan Ravati, son günlerde yaşanan gerilimlerin anlaşmanın bir uçurumun eşiğinde olduğunu doğruladığını, ilk anlaşmayı imzalayan Almanya, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa'nın da bunun farkında olduğunu, AB'nin İran'ın tırmandırmasına rağmen bu anlaşmayı canlandırmaya çalıştığını söylüyor.
Trump'ın ayrılışından sonra İran nükleer meselesinde tarafları meşgul edecek ana soru şu olacak: Avrupa ülkeleri, geçmişte uygulanmasaydı Trump’ın iptal ettiği anlaşmanın da imzalanamayacağı yaptırımları uygulayabilecekler mi ya da artık nükleer silah kullanımın mubah olduğunu açıklayan rejime, her zaman anlaşmazlık konusu olan nükleer silah ve balistik füze meselelerinde baskı yapabilecekler mi?