Her ne kadar apaçık ve biliniyor olsa da Kovid-19 ya da korona adı verilen salgının ciddi ve tehlikeli bir hastalık olduğunu hatırlatmak bir gerekliliktir. Dünya ülkelerinin büyük çoğunluğundaki vakaların sayısı endişe verici bir şekilde arttı ve genel olarak sağlık sektörleri üzerindeki baskı yeniden geri döndü. ABD’deki yeni yönetim, milyonlarca kişiye bulaşan ve yüz binlercesinin hayatını kaybetmesine neden olan koronavirüs ile mücadeleyi öncelikler listesinde ilk sıraya koydu ve 100 milyon ABD vatandaşına 100 gün içinde aşıyı ulaştırma planı yaptı. Moderna ile Pfizer aşısının kullanılacağı benzeri görülmemiş bu uygulama, bir kargaşayı ve her iki şirketin diğer sözleşmeli ülkelerle olan programını yeniden gözden geçirmesi anlamına geliyor. Çünkü bu şirketler, salgını bir savaş durumu mesabesinde değerlendiren bu ülkedeki olağanüstü hal yasasına tabi olacaklar ve ülkenin tüm kaynakları içeriye seferber edilecek.
Bu salgın ile birlikte aşı üzerine ciddi bir baskı bekleniyor. Ancak şu ana kadar uluslararası arenada çok sınırlı sayıda aşı bulunuyor: Çin'den Sinovac, Rusya’dan Sputnik V, ABD’den Moderna ile Pfizer ve İngiltere’den AstraZeneca. ABD merkezli “Johnson & Johnson” ilaç şirketinden de yakın zamanda yeni bir aşının onaylanması bekleniyor. Bu şirket, iki doz olacak şekilde aşı uygulayan diğer şirketlerin aksine yalnızca tek doz kullanacak.
Bu durum tıp ve sağlık işleriyle ilgilenenlerin kafasında çok önemli bir soruyu gündeme getiriyor: Aşı temin etme yarışında dünya çapındaki diğer dev şirketler nerde? İsviçre'den Roche ve Alcon, Almanya merkezli Bayer ve Merck, Fransa'dan Novartis ve Sanofi, Belçika'dan AbbVie ve Japonya'dan Daiichi Sankyo gibi şirketler bunlardan bazılarıdır. Dev ve kapasiteli şirketlerin bu yıkıcı ve ölümcül salgın için gerekli aşıları üretme yarışında yer almamalarının mantıklı ve kabul edilebilir bir nedeni yok. ABD’de pandeminin baş göstermesiyle birlikte Moderna, Pfizer ve Johnson & Johnson şirketlerinden her birine federal hükümet tarafından bir milyar dolar tahsis edildi. Bu durumun aşı testlerinin hızlandırılmasında ve onayında önemli etkileri oldu. Böyle bir girişim Rusya'da ya da Çin'de olmadı. Çünkü burada üretilen aşılar bizatihi devlete ait olan şirketlerden geldi. İsviçre, Avrupa Birliği ve Japonya bunu yapamadı.
Aşı temin etme, istisnasız dünya çapındaki her bir hükümetin bir numaralı görevi haline geldi. Nitekim mesele artık bir sağlık sorunu olmanın ötesine geçerek ekonomik ve dolayısıyla siyasi bir mesele haline geldi. Dolayısıyla burada takip edilecek başarılı veya başarısız politikadan sonra hükümetin performansı gözden geçirilecek. Ayrıca Birleşmiş Milletler yetkililerini endişelendiren aşının adil dağıtımı konusunu henüz ele almadık. Çünkü fakir ülkeler pratik olarak aşılardan mahrum kaldılar. 2023’e kadar da bundan mahrum kalacaklar gibi görünüyor. Zira masrafların karşılanması ve ihtiyaç sahibi ülkelere ulaştırılması için bir finansman gerekiyor.
İnsanlık tarihi boyunca çok sayıda muhtaç insana aşının ulaştırılması için bu türden bir baskı yaşanmadı. Dolayısıyla ilaç firmalarının üretimde, nakliye şirketlerinin lojistikte ve ilgili şirketlerin dağıtımda bazı zorluklarla karşı karşıya kalması mümkündür. Bu, başlangıca ve sıfır noktasına geri dönmek anlamına geliyor. Pandeminin ciddiyetinin yanı sıra maske takma, sosyal mesafe gibi sıkı uygulamaların önemini tekrar hatırlatmak gerekiyor. Hala sona gelmedik. Virüse karşı büyük bir savaşın ortasındayız. Bu ancak farkındalıkla, kayıtsız kalmayarak ve tehlikenin boyutunun farkında olarak ortadan kaldırılacaktır.
TT
Kovid-19 ile ilgili mesajın tekrar!
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة