Ömer Özkaya
Yazar
TT

Çin, Avrupa Birliği'ne ABD de ASEAN'a üye olsa

-Beyler izleyeceğiniz videolar son elli yıl ile bugünkü akut tartışmalarımızın içeriğini oluşturan gõrsellerdir. Bu görseller aynı zamanda geleceğimizin eksenini belirleyecek veri tabanları ile ilgilidir.
İlk video:
Doğu Afrika'daki bir köyde nine torununa "Hollanda'nın süttozu stokları artıyor mu acaba? Kente Batılı yardım dağıtıcılar gelmiş mi bak, Aku" dedi.
- Bundan bize ne ki?
- Çok istediğin çikolatayı alabilmem için kente süt mü yoksa sebze mi götürmem gerekiyor, ona bakacağım oğul.
İkinci video, Orta Afrika ülkesinin bir otel resepsiyonundaki Uzak Doğulu'nun rezervasyon sorusu ile başlıyordu.
Otelin önündeki kaldırımda oturan kır sakallı Afrikalı, resepsiyon görevlisi oğluna sordu, "gelen kim oğlum"?
- Bir Çinli, baba.
 - Demek ki küresel iklim değişikliği tartışmaları doğruymuş.
- Küresel iklim değişikliği ile Çinlinin ne ilgisi olabilir ki baba?
Üçüncü video, bir Latin Amerika ülkesinden, valizini hazırlayan orta yaşlı kadın ve iki çocuğu, büyükanne ve büyükbaba ile vedalaşıyor.
- Gitseniz yoksulluk bitecek mi sanki, okyanusa atılıyorsunuz?
-Kalsak örsde dövülüyoruz.
-Amerika sizi çok istekli bir şekilde çağırmıyor.
- Ülkemizden ayrılmaya sanki zorlanıyoruz.
-Siz gittikçe Kuzey Amerika'dan gelenler artıyor. Avrupa'dan da daha çok geliyorlar.
Dördüncü video Lübnan'dan, Beyrut'ta patlayan gübre yüklü gemi görseliyle belirdi.
- Yine büyük patlama, büyük felaket...
Oğul, yine Avrupa'ya, Amerika'ya veya
Çin'e gideceğim deme sakın.
- Buralarda terör ve savaş var.
- Oğul, savaş buralarda değil, Batı'da aslında. Önce, hep buralar patlar, sonra Batı karışır.
- Fakat şu anda savaşlar burada.
- Şu anda evet burada. Fakat ileride ne olacak? Savaşın merkezine doğru gidiyorsun.
- Buralar biraz Paris, biraz Londra, biraz Berlin, biraz Roma ve New York değil mi? Sanki Batı'nın kenar mahallelerinde oturuyoruz.
- Bir yerde Batılılar çok görülmeye başlamışsa Batı'da sorun büyük demektir oğul.
Beşinci görsel Pekin'de çok görkemli bir otelin çeşitli busines roomlarındaki toplantıdan:
- Çok onaylanacak bir durum değil bu. Çin'in ülkemizdeki çıkarları çeşitlenir ve artarken Çin'de de ülkemizin ekonomik alanını giderek minimize ediyorsunuz. Çin denizlerinin savaş gemilerinden çok ticaret filoları ile dolu olması için tutum değişikliği bekliyoruz Pekin'den.
- ABD de aynısını bekliyor, Avrupa'da, diğer ülkeler de. Barış döneminde paylaşılmaya çalışılan devlet gibiyiz.
- Ticareti format değiştirmiş bir savaşa dönüştürmeye hakkınız yok. Çin, Kore, Vietnam özetle Uzakdoğu, Batı'yı üretimsel, ekonomik ve finansal olarak işgal ediyor diye değerlendirmeler konsensüs haline geliyor.
- Siz Çin'i nasıl izliyorsanız Çin de tüm Dünya ve Batı'yı aynı şekilde takip ediyor. Söz ettiğiniz konsensüs oluşabilir tabii ki. Fakat buralarda da Batı'nın kendi içindeki savaşı Uzakdoğu'ya taşıdığına dair bir konsensüs oluşmak üzere.
- Ne demek istiyorsunuz?
- Tarihten söz ediyoruz. Finansal diplomasi mi, ticari diplomasi mi yoksa genel diplomasi mi tercih edilmeli?
- Bu silah tercihine benziyor. Bu bir meydan okuma.
- Henüz değil. Fakat meydan okuma söz konusu olursa tarihe bakmak gerekmez mi?
- Batı'nın, sorunlarını Doğu'da çözmek gibi bir alışkanlığı gelişti yüzyıllardır. Fakat sorunu çözmek için sürekli form değiştiren fakat yenilik içermeyen enstrümanlar kullanıyorsunuz.
- Sizlerde de aynı durum geçerli değil mi? Kadim Roma'dan beri Doğu'nun zenginlikleri Batı'yı sürekli yeni denklemler ve dengeler üretmeye zorluyor. Fakat ilk defa bu kadar yoğun şekilde Uzakdoğu coğrafyasındayız.
Bunun avantajları olacaktır.
- Uzakdoğu da ilk defa bu kadar yoğun şekilde dünyaya yayılmış durumda. Afrika'da, Latin Amerika'da, Avrupa'da, Arap ve İslâm dünyasında... Kısaca Eskimoların yanında bile bir Çinli görmek doğal durum artık.
Bir başka business roomdan:
- ABD'ye karşı Çin'e müttefik olmak, bizim ülkemizin statüsünü ve çıkarlarını olumlu yönde etkilemiyor. Hatta mevcut durumu bile garanti etmiyor. Bu da Çin'in ekonomik yayılmacı bir strateji izlediği yönündeki genel veriyi ne yazık ki teyit ediyor. Ayrıca ABD'nin Çin'e yönelik tenkitleri bizim ülkemizin de katıldığı içerikte.
- Bütün müzakerelerde bu söylem karşımıza çıkıyor. Fakat şu ana kadar Batılı ülkeler, Çin gerçeğini değil de kendi gerçeğini Çin'e dikte etmek istediği olgusunu çok ta diplomatik ve ekonomik olmayan argümanlarla ortaya koymaktadır. Sorunun Pekin'de değil de Batı'da olduğu gerçeği Çin için geçerli. Batı'nın sorunlarını Pekin, Tokyo veya Uzakdoğu nasıl çözebilir ve neden çözmelidir?
- Burada Çin'in ülkemiz aleyhine gelişen ekonomik bilançosunu dengelemek, düzenlemek ve yeniden dizayn etmeyi müzakere etmek için varız, Batı'nın genel sorunlarını değil. Batı'da sorunlar var fakat bunlar henüz Batı'nın çözme kapasitesinden çıkmış değildir.
Ayrıca Batı dediğiniz kavram bir bütün değildir. Öyle olsaydı İkinci Dünya Savaşı olmazdı. Batı'nın Çin'e karşı bir blok oluşturma eğilimi ve potansiyeli en çok Pekin'de değerlendiriliyor doğal olarak. Bu durumda tüm Batı ülkeleri aynı torbaya konabilir mı?
- Bu yine tüm uluslararası müzakerelerde önümüze konan klasik ve boş bir faktör. İnsanlık tarihî kardeş katli ile başlar, Batı'nın kutsal metinlerinde bile. Batı bir büyük ailedir. Öyle değilse kültürel ve dinsel farklılıklardan korunmak için bir Avrupa Birliği ve Batı Kulübü oluşturmazdınız.
Çin'i Avrupa Birliği'ne alır mısınız? Ya da ABD, Çin'i NAFTA (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması) üyeliğine kabul eder mi? Engel, coğrafya mı, kültür mü, zihniyet mi?
- Peki, Çin, ASEAN'a (Güneydoğu Asya Uluslar Birliği) Avrupa ve Batı ülkelerini kabul eder mi?
- Bahsettiğimiz, çok iyi bildiğiniz gibi, uluslararası ekonomi ve çıkarlar matrisi.
Bu matris yeniden dizayn edilmek istenmektedir. Fakat buradaki engel, Çin ya da Uzakdoğu ülkeleri değildir. Kapitalizm ya da devamı Liberalizm, Çin ya da Uzakdoğu üretimi, aklı ve imalatı değildir.
- Fakat liberalizmi çok benimsemiş durumdasınız.
- Çin tarihi iyi okunursa zaten kapitalist ve liberalist birçok tablo ve olgu ile karşılaşılır. İdeolojik olarak kapitalizmi ve liberalizmi benimsemeyiz fakat pratik olarak Çin de liberaldir. Fakat liberalizmin ideolojik bağlamında değil. Konumuz bu da değil.
Batı kapitalist veya liberal ekonomik ideolojileri terk edecekse bunun siyasal sonuçları Batı'da büyük sorunlar yaratır. Neden Batı aynaya bakmaz?
- Aynı soru Çin için de geçerli değil mi? Çin niye aynaya bakmaz?
Altıncı ve son video:
- Sahip olduğumuz devasa miktardaki Euro, Dolar, Altın, gayrimenkul, hisse senetleri ve tahvilleri uluslararası ekonomik sistem içinde tuttukça (ki büyük bölümü Batı'da), birikimlerimiz doğal olarak bir çok ülkeye ve şirkete olağanüstü cazip gelmektedir. Vurgulamak istediğim, biz Arapların değil, sahip olduklarımızın artan oranda cazip statüye yükselmesidir.
- Arapları, Batılılar, Uzakdoğulular ya da başkaları niye cazip bulsunlar ki?
Arap dünyası ve kültürü çok hızlı bir değişim içinde. Bu değişimin yönü ve içeriği Arap kimliğimizle dünyada itibar ve cazibe merkezi olmamızı sağlamaya uzak görünmektedir. Son ekonomik ve uluslararası gelişmeler, Arap ekonomik, sosyal, siyasal ve sair elitleri bakımından farklı boyutlar arz etmektedir.
- Küreselleşme olgusuna gireceksek, küreselleşmenin mi, ulusal devlet konseptinin mi doğal finansal ve ulusal güvenlik sağlayıcı olduğu hususunu irdelemek gereksinimi vardır. Veya daha başka uluslararası boyutları daha derinlemesine araştırmak zorunluluğu ile karşı karşıyayız
Batı'nın bazı devletleri için Alman ve İskandinav finansal rezerv depoları gibi görünme tablosunu izale edecek nitelikli küresel ekonomik operasyonlarımız henüz doğal koruma kalkanı oluşturmak yoğunluğundan uzak görünüyor.
- Bütün Araplar adına değil de kendi ülkemizle sınırlı tutsak daha iyi değil mi?
- Öyle ya da böyle bir yanda Uzakdoğu bloku, bir yanda İngiltere ekseni, diğer yandan da ABD-AB bloğu gibi üç ana uluslararası güç arteri oluşmaktadır. Bu ayrışma ya da bloklaşma siyasetinin ilerleyen süreçte öncelikle ülkemizi ve sonra sırasıyla ülkemizin bileşenlerini ve dünyayı nasıl bir uluslararası siyasal, askeri ve ekonomik rejime evireceğini öngörmemiz mecburiyettir.
Bu görselden sonra önemli bir katılımcı ekranın kapanmasını beklemeden "Ne demek istiyorsunuz" diye sordu.
- Türkçe tabirle "Çarşı karışacak" diyor tüm veriler. "Zaten çarşı karışmış durumda değil mi" diye soruyorsanız, küresel kaosun daha da yoğunlaşmasından söz ediyoruz.
İzlediğiniz görseller tarihsel süreçte korkulan uluslararası kaosu hep en doğru şekilde öngörmüş öğelere dayanmaktadır.
Gösterilen videolardan bir kısmı, yani toplantılar, verilerden senarize edilmiştir. Ayrıca Afrika'dan aktarılan görseller sahadan gerçek kişilerden elde edilmiştir. Bilgelik ve tarihin kültürel genler yoluyla aktarımını içerdiği ve sürekli teyit edilen gözlemler olduğu için çok önemlidir.
Şu aşamada her uluslararası güç, Küre'nin stratejik kavşaklarına önemli aktör ve ülkeleri kendilerine yönlendiren yön tabelaları yerleştirmektedir.
Siyasal likidite sorununun, ekonomik ve uluslararası arenada birinci mevkide yer kapma zorunluluğunun dayattığı bir tarihsel dönüm noktasında geleceği öngörme aczi tüm aktörlerin en büyük sorunudur.
Asıl en büyük sorun da geleceği dizayn edecek felsefi ve ideolojik derinliğin yani entellektüel kalitenin ve küresel vicdanın yitirilmesidir.
Yine bundan daha büyük bir sorun da varoluşu yani bekayı temin etmek için savaşın, savaşta galip gelmek için de tüm insanlık birikiminin kana bulanacak olmasıdır.
Tam da bu süreçte finansal elitler olarak tüm birikimlerimizi kaybetme tehlikesiyle yüz yüzeyiz. 
Tarihin en büyük sabitlerinden ve gerçeklerinden biri de finansal mobilite ve özgürlüğün insanlığın kalitesini yükselttiği ve tüm birikimini siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, sanatsal ve etik olarak estetize ettiğidir. Böylece küresel bir insani duyarlılığı yeniden inşaa ederek küresel bir şefkat iklimini kurmak konusunda inisiyatif almayı teklif ediyorum.
- Bu ne demektir şimdi? Kâr maksimizasyonuna odaklanmış ve finansal konumunu takviye etmeye yoğunlaşmış ve paradan başka bir şey düşünmeyen bizler, küresel bir şefkat iklimi oluşturmak için misyon mu üstleneceğiz? Hz. İsa'dan rol mü çalıyoruz ya da Rönesans'ın finansörlerinden bankacı Medici Ailesi miyiz biz?
- Çok güzel, neden olmasın? Tümüyle mekanikleşmiş ve ruhunu kaybetmiş ve rahatsız edici derecede materyalist bireylere dönüşmüş, hedonizmin zirvelerinde gezinen, realiteden kopmuş varlıklarız. Değişme zamanı değil mi?
- Kahretsin, buraya ahlâkî, felsefi ve dinsel vaaz dinlemek için mi toplandık? Afrika'daki ilkel bile "kasırga yaklaşıyor" derken sizin öneriniz, başkan, şefkat mi?
- Ben "şefkat" derken küresel bir tefekkürden bahsediyorum.
- Küresel tefekkür mü, bir an kendimi
Karl Marx'ı dinler gibi hissettim. Bari Türk mistik Mevlana gibi ya da yine Halil Cibran gibi coşkun ve cezbeye gelmiş dervişler olalım.
- Beyler ideolojik, dinsel ve siyasal bir nutuk çekmiyorum. Tam tersine paralarımızdan, varlıklarımızdan, ailelerimizden ve güvenliğimizden ve o çok önemsediğimiz yaşam tarzı ve kültürümüzü korumaktan söz ediyoruz.
James Rickards gibi bağırıyorum, kur savaşlarının yol açtığı inanılmaz boyutlardaki küresel hasarı göz ardı edemeyiz. Ticari ve finansal rekabetleri, yeni ekonomik, finansal ve kültürel formları makuliyet yani kabul edilebilirlilik ve yeniden sürdürülebilirlilik sınırları içinde tutmak olgusuna vurgu yapıyoruz.
Londra, New York, Paris, Berlin, Hong Kong, Tokyo, Pekin, Zürih, Dubai, Rotterdam'ın küresel, siyasal ve ekonomik anlayışın olağan işleyişini kaybetmediği bir tabloyu korumak ve geliştirmekten söz ediyoruz.
Hegemonyamızın devamı için çok da nitelikli bir siyasal, ekonomik ve düşünsel yeni ideolojik yaklaşımdan yani şirketlerimizin üçer aylık bilançolarının finansal ve ekonomik sağlığının nasıl sağlanıp devam ettirileceğinden dem vuruyorum.
Bu konsepti oluştururken de yeni gelişen ekonomik, finansal formlar veya enstrümanlar, yeni zihinsel ve felsefî formlarla deforme olmuş insanlık kalitesine katkı sağlasın istiyoruz.
Yaklaşan kasırga için çağrı yapıyoruz. Bunun nesini yadırgıyoruz?
- Sabahtan akşama finansal ve siyasal nehirlerin aktığı bu devasa yapıların içinde 7/24 bayrak yarışı yapan mekanik nesneler haline gelince, sadece para üreten makinelere evrilince, "büyük açık" ve "oyunun sonu" filmlerini tekrar tekrar yaşayan kriz yorgunu ve artığı bir atık oluyoruz.
Bunun önüne geçmek için bir çağrı bu.
Nietzsche gibi çıldırmaktansa Mevlana gibi Dinginlik, Halil Cibran gibi bilgelik vahalarını da envanterde tutmak gerekmez mi?