Suriye'ye yönelik yaptırımlar, Suriye'nin siyasi geleceğinin belirsizliği, bazı kesimlerin yeni yönetime ilişkin çekinceleri ve İsrail gibi güçlerin endişeleri gibi hususlar göz önüne alınarak bir yıl veya daha uzun süre uzatılabilirdi. ABD, uzun bir sınavdan geçirmeden ambargoyu kaldırmaz. Daha önce durumu kabul edip Taliban ile anlaşma imzalamıştı ama Afganistan dört yıldır halen ekonomik yaptırımlar altında. Dahası Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılıp kaldırılmaması konusundaki anlaşmazlık ABD yönetiminin kendi içinde de sürüyordu.
Bu nedenle güvenilir bir müttefik olan Suudi Arabistan aracılığıyla doğrudan Başkan Donald Trump'a başvurmak en kısa yoldu. Şimdi yaptırımların kaldırılması ile birlikte meşru hükümetin bunu tamamlayacak çabayı göstermesi gerekiyor. Öncelikle yerel güçlerin kontrol altına alınacağına, azınlıkların korunacağına, kendisi ile mücadele etmemesi halinde Ahmed eş-Şara yönetimini tehdit edecek aşırı düşüncelere karşı daha fazla çaba harcanacağına dair daha çok güvence sunmalı.
Yaptırımların kaldırılmasına karşı çıkanların görüşü, yeni rejimin bir terör örgütü olduğu ve aksini ispat etmesi gerektiğine odaklanıyor. ABD hükümeti de bazı taleplerde bulundu ve Trump bunlardan beşini Şara ile görüşmesinin ardından dile getirdi. Birincisi yabancı savaşçıların Suriye’den çıkarılması, ikincisi, Suriye'de terör örgütleriyle mücadeleye yardımcı olmak. Üçüncüsü, Filistinli örgütleri ülkeden çıkarmak ve DEAŞ militanlarının bulunduğu gözaltı merkezlerinin yönetimini üstlenmek. Beşincisi İsrail ile ilişki kurmak.
Şara hükümetinin bu şartları yerine getirme imkânı konusuna girmeden önce, Trump'ın tabiriyle yeni Suriye rejimine neden “bir şans” verilmesi gerektiğini tartışmak yerinde olacaktır.
Birincisi, Suriye'de Şara ve rejimi bir realite ve herkesin kendisi ile ilişki kurması gereken bir gerçek. Bölgede içinde milisler olan ve onlarla iş birliği yapan diğer rejimler için de durum aynı. Gerçek şu ki, yeni rejimi değiştirmek söz konusu değil, savaşa geri dönüş kabul edilemez ve Suriye halkı karanlık tünelden çıkmayı hak ediyor.
İkincisi, İran nüfuzunun Suriye'den uzaklaştırılması, sadece Suriye'nin değil, bölgenin tarihinin ve geleceğinin seyrini değiştiren değerli bir sonuç. Böylece Arap dünyasının kuzeyi, Suriye, Lübnan ve Filistin özgürleşti. İran'ın Şam'a yönelik müdahalesi ve bunun bölge için vahim sonuçları olmasaydı, eski statüko değişmeyebilirdi. Yeni rejimin zayıflatılması, ister olası bir kaos, ister Şam'ın zayıflığı sonucu olsun, İran'ı geri getirecektir.
Üçüncüsü, Şam'ın sözlerini yerine getirmediğinin ortaya çıkması durumunda yaptırımların yeniden yürürlüğe girmesi kaldırılmasından daha kolay. Aksi durum yani yaptırımların kaldırılmamasıysa isyan ve kaos ortamını teşvik edecektir veya Şam, bölgesel gerginliği artıracak başka eksenlere doğru itilmiş olacaktır.
Dördüncüsü, İsrail bugün o bölgede istediği ayarlamaları yapıyor. Dahası Şam Kabil’le, Şara hükümeti de onu dengeleyecek komşusu olmayan Taliban ile kıyaslanamaz. Şu anda Şam, bölgede yaygın bir hakimiyet kurarak komşularına sahip olacakları silah çeşitlerini, mesafeleri ve konumları kapsayan kırmızı çizgiler çizen İsrail güçlerinin, menzili içerisinde yer alıyor. Dolayısıyla İsrail kendi hesaplarının garantörü haline geldi ve Lübnan bugün İsrail güvenlik mühendisliğinin bir modelidir.
Statükoyu kabul etmek ile kaos ve İran'ın geri dönüşü korkusu arasında, uluslararası ve bölgesel toplum için en güvenli seçenek, Şam'a bu harap olmuş ülkede yaşamı yeniden tesis etmek için ihtiyaç duyduğu şeyleri sağlamak. Suriye'de istikrarın ve bölgenin güvenliğinin birlikte sağlanması amacıyla herkesin kendi koşullarını belirleme hakkı var. Suriye kriz bölgesinin tam ortasında yer alıyor ve yalnız bırakıldığı takdirde kaos tehlikesiyle karşı karşıya kalacak ve bunun vahim sonuçları kaçınılmaz. Bu nedenle içinde en kötü ihtimalle kendisi ile başa çıkılabilecek bir “macera” olasılığını taşısa da ona bir şans vermek en kolay seçenektir.
Bugün Şam ile yakın Arap iş birliğinde bulunmak, gelecekte bozulduktan sonra durumu düzeltmeye çalışmaktan daha iyi. Bir iki sene sonra gelip düzeltmeye çalışırsak, kırılanın onarılması çok daha zor olacak. Kaldı ki 7 Aralık'tan bugüne kadar, korkuların ve umutların ortasında, Şara hükümetinin herkese açık ve iş birliğine hazır olduğunu ortaya koyduğunu ve şüphesiz kendisinden daha fazlasının beklendiğini söyleyebiliriz.
Amerikan talepleri görünürde yönetimi zor durumda bıraksa da, sonuçta Şam'ın çıkarlarına hizmet ediyor. Yabancı savaşçıların yasaklanması tüm hükümetlerin sorumluluğu ve terörizmle mücadele uluslararası bağlayıcılığa sahip. Suriye’deki Filistinli örgütler ise aslında eski Esed rejimine bağlı milisler olup, onları Lübnan'da Arap ülkelerine karşı kullanıyordu. Ama Hamas hariç. Hamas Suriyeli değil.
Ürdün'ün daha önce yaptığı ve Lübnan’ın da onlardan geriye kalanlardan kurtulmaya çalıştığı gibi, Şara'nın da bu örgütlerin hepsini kendi inisiyatifiyle ülkeden çıkarması bekleniyor.
Peki İsrail ile anlaşma şartı ne olacak? Hatırlatmak gerekir ki, Şara ve bakanları Trump’tan önce Arap barış planı çerçevesinde bunu yapmaya istekli olduklarını birkaç kez dile getirmişlerdi. Daha fazla ayrıntılarına girmeyeceğim diğer kaygılar ne olursa olsun, bölge bunları özümseyip değiştirebilecek kapasitede. Bu, ülkenin herkes için daha tehlikeli olan kaosa sürüklenmesinden daha iyi.
Şam hükümetinin karmaşık bölgesel ve uluslararası gerginlikleri anlayıp bunlardan uzak durmasını bekliyoruz. Nitekim Cumhurbaşkanı Şara, yaptığı açıklamalarda sık sık herkese açık olduğunu ve kalkınmaya odaklanmak istediğini ima etti.