Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

Suriye seçimleri: 20 yıl önce kesinleşen zafer ve uzun afiş

Suriye ile ilgili ortada dolaşan bütün kesin bilgiler, farklı kökenlerden ve kaynaklardan çok sayıda terör örgütü için büyük bir kamp haline geldiğinden bahsediyor. Ayrıca Türkiye ile İsrail gibi komşu ve Rusya ile İran gibi komşu olmayan bazı ülkelere bağlı resmi ordu birlikleri için de. Gerçekten de bu Arap ülkesinde her şey birbirine karıştı. Resmi güvenlik organları ve ordu birlikleri artık sınırları kontrol edemez hale geldikten sonra, Türk ordusu kuzey sınırlarından ülkeye giriş yaparak geniş mesafeleri kontrolü altına aldı. 1967’den beridir Golan Tepeleri'ni işgal eden İsrail, doğuda Deyrizor’dan (Bukemal) batıda Kuneytra’ya kadar istediği yere, istediği zaman hava saldırıları düzenler oldu.
Nüfuzu kuzeyde Trablus’tan güneydeki Sayda ve elbette Beyrut’un güney banliyösüne kadar Lübnan’ın tamamına ulaşan babasının vefatından sonra yerine geçen Beşşar Esed’in şimdi başkent Şam’a en yakın iki şehri bile tam anlamıyla kontrol edemediğini belirtmeliyiz. Bu şehirler, tarihi Dera ile Sultan Paşa el Atraş başta olmak üzere öncü Suriyeli liderlerin mensubu olduğu Dürzi azınlığın yaşadığı Suveyda’dır. Kontrolü sağlamak için Ürdün’ün kuzey sınırları ile işgal altındaki Golan Tepeleri’ne yakın bölgelerde İran ve Hizbullah’ın üsler inşa ettiklerine işaret etmeliyiz. Demek istediğimiz, Şam’ı –tabii ki tamamını değil- devrimci sloganlarla dolduran Beşşar Esed rejiminin, tarihi ismi Deraat olan Dera ile Suveyda şehirleri üzerinde bile tam bir kontrolü yok ve bu nedenle İranlılar bu bölgelerden kendilerine üsler inşa ettiler. Lübnanlılara, özellikle de Şiilere suikast düzenlemeyi (sonuncusu büyük Lübnanlı aydın Lokman Salim suikastıydı) alışkanlık haline getiren Hizbullah’ın da doğrudan İran Dini Lideri Ali Hamaney’e bağlı İran Devrim Muhafızları’nın direktifiyle bölgede bir üs kurduğu söyleniyor.
Bütün bunlar, Beşşar Esed’in övünmelerine ve abartılı açıklamalarına rağmen, kendi güvenliğini dahi sağlayamadığını kanıtlıyor. Rusların desteğiyle İranlıların sağladığı koruma başta olmak üzere ithal dış koruma olmasaydı, şimdi ya bilinmeyen bir mezarlık ve mezarda toprağın altında yatıyor ya da kendisini, ailesini ve bazı yakınlarını kabul edebilecek uzak bir başkentte yaşıyor olurdu. Bu seçenek söz konusu olduğunda her zaman, Suriye devlet başkanından çok önce paralarının gittiği Rusya’nın başkenti Moskova’nın adı anılır ve hala da anılıyor.
Öte yandan, aktarılanlara göre Beşşar Esed ve rejimini korumada Ruslar ve İranlılar karşılıklı olarak rolleri paylaşmış bulunuyorlar, ama ikisi de ne bu paylaşımdan memnun ne de anlaşabiliyor. Bu Arap ülkesinde temel ağırlığa sahip İran ve elbette Hasan Nasrallah’ın kuvvetleri, güvenlik ve tüm askeri konu ve işler de söz sahibi. Rusya ise siyasi meselelerde ağırlık sahibi. Bu nedenle Şam’da bulunan iki daimi delegesi, bu konularda uzman oldukları için cumhurbaşkanlığı seçimlerini ve ilgili meseleleri düzenlemekle görevliler. Ne de olsa Ruslar gerek Sovyetler Birliği dönemi gerekse sonrasında, yani 2012’de başlayan ve sonu yok gibi görünen, Rusların Josef Stalin dönemine yakın olarak niteledikleri Vladimir Putin döneminden beri seçimleri istedikleri gibi düzenlemekte deneyimliler.
Suriye’de Esed ailesinin 50 yıldır yönetimde olduğu biliniyor. Bunların 30 yılı baba Hafız Esed’in, 20 yıl ise yakın zamanda yeni cumhurbaşkanlığı seçimleri düzenlemeye hazırlanan oğlu Beşşar’ın yönetiminde geçti. Başka bir deyişle, Suriye’de genellikle cumhurbaşkanlığı seçimleri kampanyasında kullanılan “Sonsuza kadar ey Esed” sloganı, geçmişte olduğu gibi bugün de aslında var olan bir durumu ifade ediyor. Zira babasının dedesinin halefi olması için hazırlandığı gibi torun Hafız da babasının halefi olmaya şimdiden hazırlanıyor.
Birçok kişi, Esed rejiminin Baas Partisi’ni ya da daha doğru bir deyimle sadece adını muhafaza etmesinin nedeninin, 50 yıldır devam eden ve babadan oğula intikal eden ve ondan da yeniden toruna intikal edecek bu rejimi, bir ailenin değil partinin rejimi gibi göstermek olduğunu  belki de bilmiyordur. Şüphesiz, bazılarının belirli veriler ve kanıtlar olmadan beklediği bir sürpriz yaşanmazsa Suriye’de işler bu formatta sürmeye devam edecek.
Beşşar Esed babasının ölümünden hemen sonra “Sonsuz kadar ey Esed” sloganına dayanarak cumhurbaşkanı seçilmişti. Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad’ın vurguladığı gibi tarihi 16 Nisan ile 16 Mayıs arası olarak belirlenen cumhurbaşkanlığı adı verilen seçimler, Rus uzmanların planladığı şekilde gerçekleştirilecekse ortaya şu soru çıkıyor: Sahiplerinin ve bazı dostlarının verdiği ad ile bu “ulusal düğün” acaba nerede ve nasıl düzenlenecek? Suriye’nin büyük bir kısmı bilindik terör örgütlerinin, Erdoğan Türkiye’sinin, bir Amerikan birliğinin, kurucusu Abdullah Öcalan’ın 1999’dan bugüne bir Türk cezaevinde tutuklu bulunduğu PKK’nın işgali altında iken bu seçimler nasıl düzenlenecek?
Bizzat Beşşar Esed'in belki de Rus uzmanlara veya fiilen var olmayan Baas Partisi liderlerine danışmadan, seçimlerle ilgili Şam’da “iki kilometre” uzunluğunda ve bilinmeyen bir genişlikte bir tanıtım "afişi” asmaya karar vermiş olması pek çok soru işaretine neden oldu. Bu seçimlere karşı olan ve onu artık cumhurbaşkanı olarak görmek istemeyen muhaliflere karşı acaba bu afişin korumasını kaç özel kuvvet unsuru üstlenecek? Daha önce söylediğimiz gibi Suriye cumhurbaşkanlığı yaklaşık yarım yüzyıldır Esed ailesine münhasır hale geldi. İşler, kendisini yönetime taşıyan seçimleri düzenledikleri gibi Suriye’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerini de düzenlemeleri için Rus Devlet Başkanı tarafından gönderilen Rus uzmanların planladığı gibi giderse ilelebet de böyle devam edecek.
Sonuç olarak, sonucu 20 yıl hatta yarım yüzyıl önce karara bağlanan bu cumhurbaşkanlığı seçimlerinde neden 10 kişinin aday olmaya zorlandığı sorusu şaşırtmaya devam ediyor. Bu noktada, gerçekten de büyük bir oyuncu olan Cemal Süleyman’ın adının bu siyasi saçmalığa yeniden karıştırılmamasını umut ettiğimi belirtmeliyim. Nitekim Cemal Süleyman geçmişte bir kez, döneminin mottosu “Sonsuza kadar ey Esed” olan Hafız Esed’in ölümünden önce dahi sonuçları bilinen ve kararlaştırılmış cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmak zorunda kalmıştı. Bu saçma “bir şaka” gibiydi.
Daha da tehlikelisi, eğer Suriye bu yönde ilerlemeye devam ederse, DEAŞ başta olmak üzere bu bölgede yayılan terör örgütlerinin kontrol ettiği ve yönettiği mezhepçi küçük devletlere dönüşecek. Suriye’yi kurtarmaya yönelik herhangi bir girişimin, uzun bir zamana, güçlü ve birleşik bir devlete, bazı Arap ülkeleri ile Ortadoğu’ya komşu ülkelerin fiili desteğine gereksinimi var. İşlerin şu anda ilerledikleri yönde devam etmesine izin vermek, bu salgının bazı, hatta çoğu Avrupa ülkesine de ulaşacağı anlamına geliyor. Nitekim korkunç salgın, adlarını ne açıkça zikretmenin ne de atıfta bulunmanın gereksiz olduğu bazı Avrupa ülkelerine ulaştı ve onları çöküşle tehdit etmeye başladı.
Son olarak, bu korkunç salgının tehdidi altında olan Arap ülkelerinin de altını çizelim. Bunlar başta Suriye olmak üzere artık çok iyi bilinen 4 Arap ülkesidir. Bunlara ek olarak iki bölgesel devlet de var ki, bunlar İran ile Türkiye’dir. Açıkçası bu iki ülke er geç dönüp onları da vuracak olan bu felaketin kaynağı ve ihracatçısı oldular. Allah’ım, Sen de şahit ol!