İstemi Yılmaz
TT

ABD, Türkiye’den umudu kesti

Demokrat Joe Biden’ın ABD Başkanı seçilmesinin üzerinden neredeyse 4 ay geçti. Herkesin beklentisi Biden ABD’sinin, Atlantik’teki öncü rolüne yeniden soyunacağı yönündeydi. İlk ayları pandemi ve onun yol açtığı sosyoekonomik sorunlarla ilgilenerek geçen Biden, gecikmeli de olsa diplomatik alana hızlı ve şaşalı bir giriş yaptı. Münih Güvenlik Konferansı’na video konferans yöntemiyle bağlanan Demokrat Başkan, “Tüm dünyaya çok açık bir mesaj gönderiyorum. Amerika geri döndü. Transatlantik ittifak geri döndü. Ve geriye bakmayacağız” dedi. Evet Bush döneminin işgal, Obama döneminin denetim ve Trump döneminin yakıp yıkma politikasının ardından şimdi Biden, bir kez daha sopalı süper gücün dönüşünü müjdeledi.
Peki “Biden’ın müjdesi” genelde Ortadoğu’yu özeldeyse Türkiye ile ilişkileri nasıl etkileyecek?
ABD’nin yeni Başkanı, seçildiği günden beri Türkiye ile arasındaki krizleri NATO müttefikini muhatap almayarak çözüme kavuşturmaya çalışıyor. Bir nevi “sessiz diplomasi”. Aslında “Dile getirme ki başımıza yol açmasın” stratejisi Ankara’ya verilen açık mesaj. Türkiye’nin bu sorunu karşılama şekliyse biraz karışık. Joe Biden Oval Ofis’e kurulduğundan beri Türkiye, “etkili” iş adamlarını ve lobicilik şirketlerini aracı kılarak yeni Beyaz Saray’la iletişim kurmayı hedefliyor. Bu konuda pek başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Zira iki ülke arasındaki ilk resmi temas, 15 Şubat’ta, yani ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken ile Türk mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu arasındaki telefon görüşmesiyle gerçekleşti. Söz konusu telefon diplomasisine değin ise Washington, Türkiye’de yargılandığı davalar nedeniyle tutuklu bulunan Osman Kavala’nın serbest bırakılması çağrısı yaparak işaret fişeğini yaktı. Bu, ABD’nin Türkiye’ye ilişkin duyduğu endişelerden ilkiydi.
Kavala rahatsızlığını ABD’nin Gara’daki katliama ilişkin gerçekleştirdiği skandal açıklama takip etti. “Eğer” şerhinin düşüldüğü, “Bilgiler doğrulandığı takdirde, bunu mümkün olan en güçlü şekilde kınamaktayız” denilerek Türkiye’yi terör örgütü PKK ile kıyaslayan açıklama Biden’ın Ankara’ya üsten bakışının kanıtı. Washington’ın Ankara’ya karşı rengini belli ettiği son anlaşmazlık ise Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 hava savunma sistemleri. Pentagon Sözcüsü John Kirby’nin ifadesine göre, Türkiye ABD’den Patriot füzeleri satın alma fırsatını defalarca ele geçirmişken bunun yerine Rus S-400’leri tercih ederek “Vladimir Putin’e yakın konumlanmayı” seçti. Doğru veya yanlış bilgiler içeren bu değerlendirme esasında Beyaz Saray’da konuya nasıl bakıldığını gösteriyor.
Türkiye’nin Amerikan salvoları açıklamalar karşısındaki tavrıysa farklı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir gün “ABD ile iş birliğimizi güçlendirmek istiyoruz” derken saatler sonra “Bu nasıl NATO müttefikliği?” sorusunu yönetebiliyor. Değişken tutumun iç politikayla münasebetini anlamak güç değil. Fakat yine de uzun süre S-400’leri ihtiyaçtan aldığını söyleyip, Biden sonrası fili ürkütmemek için Rus silahlarının çürümeye terk edildiği “Girit modelini” önermek pek dengeli bir tavrın işareti olarak nitelendirilemez.
Dahası, ABD’nin de artık Türkiye’nin manevralarına kanmadığı görülüyor. ABD’deki Demokratlara yakınlığıyla bilinen Brookings Enstitüsü’nün yayımladığı son Türkiye raporuna göre, Ankara’nın “tehdit” olarak gördüğü FETÖ, YPG/PKK gibi örgütlerin faaliyetleri “suni, sonradan yaratılmış politik hesaplardan” ibaret. Biden yönetimine Türkiye’nin “NATO kartını” kullanmasına izin verilmemesini öğütleyen raporda Ankara’nın adımlarından rahatsızlık duyan bölge ülkeleriyle ittifak kurulması gerektiğinin altı çiziliyor. “Kavgacılığın” bir üslup değil Türk diplomasisinin kendisi olduğunu vurgulayan Enstitüye göre, Türkiye’nin yeniden Batı eksenine kayması için tek çare yeni bir yönetim.
Elbette raporu okuyan herkesin aklına, yakın siyasi tarihi ABD denetimindeki darbelerle örülü olan Türkiye için bir “renkli devrim senaryosu” hazırlandığı fikri gelecektir. Ancak burada daha kritik olan mesele, Biden’ın çevresindeki aktörlerin Türkiye’den ve gidişatından umudu kesmiş olmaları. Böylesi bir tabloda Washington’ın yakın gelecekte Ankara’yı karşısına alacağı, Trump kadar sarih bir şekilde olmasa da saldırılar gerçekleştireceğine şüphe yok.
ABD-Türkiye ilişkileri buz dağına sabit hızla ilerleyen dev bir yolcu gemisini andırıyor. Washington kaptanın gemiyi terk etmesini umarken, Ankara ise buzdağının yoldan çekilmesi için dua ediyor.