İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Şin Bet Eski Başkanı Yuval Diskin’in tahminleri ve İsrail’in geleceği

Yakın ve öngörülebilir gelecekte İsrail devleti için en büyük ve tehlikeli tehdit nedir?
Bu soru kalabalık bir siyasi araştırmacı ve düşünür, hatta güvenilir stratejist grubuna yöneltildiğinde, cevap şüphesiz İran nükleer programı olacaktır. Bilhassa İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, gelecekte Washington ile Tahran’ı bir araya getirecek hiçbir anlaşma Tel Aviv’i bağlamayacak anlamındaki açıklamaları göz önüne alındığında. Bu cevap bir dereceye kadar doğru, ancak ne kadar büyük bir sürprizdir ki tamamen doğru değil. Zira üst düzey İsrailli yetkililerin, İran’ın nükleer ve balistik füze programından, hatta siber saldırılardan tamamen uzak ve İsrail’in ölümüyle bağlantılı görüşleri ve kanıları var. Buna ne diyeceksiniz?
İçinde bulunduğumuz ayın son haftasında İsrail merkezli Yediot Aharonot gazetesi, İsrail İç Güvenlik Servisi Şin Bet’in Eski Başkanı Yuval Diskin’in bir yazısını yayınladı. Yazının “İsrail gelecek kuşağa kalmayacak” şeklindeki başlığı, içerideki ve dışarıdaki İsrailliler için son derece şoke ediciydi.
Okuyucu ilk olarak “kuşak” sözcüğü üzerinde durmalıdır. Kuşak kısaca babadan oğula doğal ardıllık aşamasıdır. Geleneksel olarak, bir ebeveynin doğumuyla çocuklarının doğumu arasındaki ortalama süre olarak tanımlanır. Her kuşak arasındaki süre 23 ila 30 yıldır. Biyolojide ise genetik özelliklerin organizmalar tarafından bir nesilden diğerine aktarılması süreci evrim olarak bilinir.
Yuval Diskin herkesi çok uzak bir yere götürüyor. İsrail Dimona’daki nükleer projesini geliştirmeye çalışıp ABD hava endüstrisinin gururu F-35 savaş uçaklarından satın almak için çabalarken, balistik füzelere eklenen nükleer savaş başlıkları ve uçaklara yerleştirilen nükleer bombalardan sonra İsrail’in nükleer kalkanının üçüncü sac ayağını oluşturan Alman denizaltılarından bahsetmeye gerek bile yok. Yuval Diskin, İsrail'deki ekonomik ve askeri yükün çoğunu yakında İsraillilerin yalnızca yüzde 30'unun yükleneceği sonucuna varıyor.
Diskin'in sözleri bu noktaya kadar belirsizliğini koruyor ve belki de bu yüzden, bilhassa devam eden İbrahimi barışın gölgesinde İsrail’in Arap komşularından hiçbirinin artık bahsetmediği İsrail'in ölümü fikrine okuyucuyu bağlayan temel soruyu da kendisi soruyor.
Yeni tip Kovid-19 virüsü salgınının geride bıraktıklarından yola çıkarak Diskin okuyucularını şu soru ile şaşırtıyor: “İsrail, gelecek kuşakta varlığını garanti edecek sosyal birliktelik, ekonomik esneklik, askeri ve güvenlik gücüne sahip mi?”
Eski Şin Bet direktörü halihazırda İsrail'in özünü değiştiren ve bir kuşaklık süre içinde varlığını tehlikeye atabilecek demografik, sosyal ve ekonomik eğilimlerden bahsediyor.
İki bin yıldır köklü bir kuralın hâkim olduğu feci bir sorunsala dikkat çekiyor; kendi içinde bölünen her ev harap olur ve kendi içinde bölünen hiçbir krallık ayakta kalamaz. Mesele, İsrailliler arasında artan bölünmeye değinilerek açıklanabilir. Sağ ve sol arasındaki çatışma ve çekişme, Araplar ve Yahudiler arasındaki çatışma ve çekişmeden daha baskın hale geldi. Hükümetlere yönelik güven eksikliği artıyor ve yolsuzluk yayılırken, sosyal dayanışma zayıflıyor.
Diskin makalesinde güçlü ifadeler kullanıyor ve İsrail'i birçok bölgeyi kontrol edemeyen bölgesel güç olarak tanımlıyor. Bu konuda İsrail Merkez İstatistik Bürosu tarafından yayınlanan ilginç sayısal dayanaklardan yola çıkıyor. Ona göre, 40 yıl içinde İsrail nüfusunun yarısını dindarlar yarısını da Filistinliler oluşturacak. Bu tasnif ne anlama geliyor?
Okuyucular, özellikle de Arap olanlar, İsrail İç Güvenlik Servisi eski direktörünün Filistinliler arasındaki yüksek doğum oranlarına atıfta bulunduğunu fark edeceklerdir. Zira belirli bir zaman diliminde, İsrail'in Arap sakinlere karşı uyguladığı tüm zorunlu yerinden etme politikalarına rağmen, İsrail'deki Arap nüfusu artacak ve Yahudilere oranla daha fazla olacak.
Bununla birlikte, dindar Yahudiler sorunu yakın zamanda İsrail'i bekleyen en büyük korku olmaya devam ediyor. Bu gruplar arasında, medeni kanun ve mevzuatların terk edilmesini, Musa'nın Eski Ahit'te yer alan kanunlarına geri dönülmesini ve ülkenin bu kanunlarla yönetilmesini, seküler İsrail siyasi liderlerin ortadan kaldırılmasını isteyen özellikle Lehava gibi aşırı sağcı grupların büyümesiyle.
Diskin, İsrail’in kaybetme yolunda ilerlediğini düşündükleri için İsrail devleti için bir yük haline gelen Ortodoks Haredi Yahudiliği akımı üzerinde özellikle duruyor.
Birkaç hafta önce kameralar, Kudüs’te önde gelen hahamlarından birinin cenazesine katılarak, İsrail hükümetinin korona salgını nedeniyle uyguladığı toplanma yasağını ihlal eden binlerce Haredi Yahudi’sini çekmişlerdi. Yuval Diskin’i en çok endişelendiren, yayınlanmış bazı kamuoyu araştırmalarının sonuçları. Bunlardan biri de Kudüs İbrani Üniversitesi’ne bağlı aChord Merkezi tarafından yayınlanan ve Haredi Yahudilerinin Araplar ile diğer seküler Yahudilere duydukları nefreti ölçen araştırma. Söz konusu kamuoyu araştırmasının sonuçları, Haredi Yahudileri ve milliyetçi dindarların yarısının artık Araplara yönelik nefretlerini açıkça dile getirdiklerini ve İsrail vatandaşlığından çıkarılmaları çağrılarını desteklediklerini ortaya koydu.
Araştırma ayrıca, seküler İsraillilerinin yüzde 23’nün de Haredi Yahudilerinden nefret ettiklerini ve koronavirüsün yayılmasının kaynaklarından biri olarak gördüklerini ortaya çıkardı.
Diskin, makalesinin sonunda İsrail'in kasvetli bir resmini çizmekten, çatışan bir toplumsal doku ve birbirlerinden rahatsız olan kültürel sınıflar resmetmekten kaçınmıyor. Haredilerin yanı sıra, geleneksel sekülerler, radikal dindarlar, Mizrahi ve Aşkenaz Yahudileri, orta sınıf, zenginler, yoksunlar ve dışlananlar gibi kendi tanımıyla çoklu kimlikler bulunuyor. Bunlar Ortodoks Yahudilerin İsrail ekonomisine, toplumuna ve askerlik hizmetine katılmamaları nedeniyle artan yükü taşımakta zorlanıyorlar.
Arap dünyamızda dikkatlice okunması gereken dikkat çekici ve tehlikeli makalesinde Yuval Diskin tam olarak ne yapıyor? İsrailoğullarının geçmişte dini bayramlarında üfledikleri boynuzdan boruyu (Şifor) çalarak, İsrail içinde Filistin çatışmasından, hatta İran ile nükleer çatışmadan çok uzakta krizlere dikkat çekmeye çalışıyor.
Diskin'in makalesi, Filistin meselesi hatta Arap dünyasıyla diğer ihtilaflı konularda adil ve kapsamlı bir çözümün, yazarının gelecekteki İsrail kuşaklarının omuzlarına yüklenmiş olarak resmettiği endişelerin büyük bir bölümünü ortadan kaldırabileceğini doğruluyor.
Özetle, çözüm barıştır.