Dağlık Karabağ ile ilgili çatışmanın büyümesi sonucu Ermenistan’ın Azerbaycan ile giriştiği ve ancak Rusya’nın arabuluculuğu sayesinde durdurulan son ani savaştaki yenilgisi, Ermenistan toplumunda şiddetli bir krize neden oldu. Bunun sonucunda siyasi seçkinler ve halkın tümü, bir yandan Başbakan Nikol Paşinyan'ı aşağılayıcı yenilgiden sorumlu tutan ve tüm hükümetiyle birlikte istifa etmesini talep eden muhalifleri, diğer yandan destekçileri olarak ikiye bölündü. Buna karşılık, Başbakan da muhalefete taviz vermeyi reddetti ve inatla masumiyetini savundu. Her iki kamp da büyük kitlesel gösteriler düzenlemeye başlayan destekçilerini mobilize etmeye devam etti.
Son günlerde ülkedeki durum daha da kötüleşti. Öyle ki Paşinyan'a karşı kitlesel gösteriler düzenleyen aktivistler parlamento binasının yakınındaki Özgürlük Meydanı'nda sürekli çadırlar kurma (genellikle protestocuların niyetlerinin ve hazırlıklarının ciddi olduğunu gösterir) noktasına geldiler. Bu eylemlerinin etkisi ve ağırlığı, Ermenistan'ın eski cumhurbaşkanı Robert Koçaryan'ın da kendilerine katılmasıyla arttı. Aynı zamanda Paşinyan da taraftarlarından bir konvoy oluşturarak başkentin sokaklarında dolaştırdı.
Siyasetten uzak bir Arap okuyucu “bunlar oluyorsa ne olmuş” şeklinde düşünüp, Erivan'daki olayların Ortadoğu'yu pek ilgilendirmediği sonucuna varabilir. Cüret edip öyle olmadığını söylemek istiyorum ve işte nedenlerim:
Birincisi, Suriye ve Lübnan'da az da olsa nüfuzlu bir Ermeni azınlık topluluğu yaşıyor ve Ermenistan'daki akrabalarıyla yakın bağları var. Örneğin Halep'teki Ermeni cemaati, ülkenin ekonomik hayatında her zaman önemli bir rol oynadı.
İkincisi, geçtiğimiz yıllarda, özellikle Suriye'de 10 yıldır devam eden çatışmalar nedeniyle çok sayıda Ermeni ülkeyi terk etti çok olmasa da bir kısmı Ermenistan'a taşındı. Ermenistan’ın ilk cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan (1991-1998) Halep doğumlu. Bu arada kendisinin yüksek lisans eğitimini, Sovyetler Birliği’nde benim de hayatımın önemli bir bölümünde çalıştığım Doğu Bilimleri Enstitüsü’nde tamamladığını belirtmeliyim. Geri dönenlerin, Maşrık’taki (Levant) akrabaları ve arkadaşları ile ilişkileri halen devam ediyor. Bu arada, Karabağ'daki son silahlı çatışmada, iki taraf da birbirlerini kendi oluşumları içinde Suriye vatandaşı savaşçılar bulundurmakla suçladı.
Üçüncüsü, pek çok Ermeni toplumu, ABD ve Rusya gibi Ortadoğu'da çıkarları bulunan ve bölgedeki duruma büyük etkisi olan ülkelerde siyasi ve ekonomik hayatta, medya faaliyetlerinde, resmi yapılarda ve kültür kurumlarında önemli rol oynuyor. Aynı şekilde bazı Avrupa ülkelerinde, özellikle de Fransa’da etkinler. ABD’deki Ermeni cemaatinin sayısının yaklaşık iki milyon olduğu tahmin ediliyor, bu, Rusya'daki Ermeni asıllı vatandaşların sayısı ile aynı.
Dördüncüsü, İran'da da bir Ermeni cemaati var ve İranlı Ermeniler, diğer soydaşları gibi, İslam dinini değil de Hristiyanlığı benimsemelerine rağmen, ki Ermeni Kilisesi dünyadaki en eski Hristiyan topluluklarından biridir (Ermenistan, 301'de Hıristiyanlığı devletin resmi dini kabul eden ilk ülkedir), bu topluluğun İran'da devam eden operasyonlar üzerinde bazı etkileri var. İran ile ortaklık, Ermenistan'ın dış politikasının önemli bir parçası ve İran koridoru Ermenistan’ın dünyaya açılmasını sağladığından dış ilişkiler için kesinlikle gerekli, zira Ermenistan’ın Türkiye ile ilişkileri yok ve bu ülke ile sınırları kapalı.
Beşincisi, silahlı bir safhadan yeni çıkan Dağlık Karabağ sorununun mezhepsel bir boyutu da var ve bu nedenle İslam dünyası ve Arap ülkeleri buna kayıtsız kalamazlar.
Altıncısı, Rusya Federasyonu, ABD ve Fransa, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı tarafından Karabağ sorununun çözümüyle ilgilenmekle görevlendirilen Minsk grubunun eşbaşkanlarıdır.
Sonuncusu ve yedincisi, Rus İskender füze sistemleri skandalının, ki kendisinden daha sonra bahsedeceğim, bir Ortadoğu boyutu da var. Paşinyan'ın verdiği bilgiler doğrulanırsa, Moskova'nın Arap pazarlarında tanıttığı Rus silahlarının itibarı önemli ölçüde zedelenebilir.
Ermenistan'ı ziyaret eden herkes, Ermeniler ile Araplar arasında yüzyıllardır var olan ve özellikle de Osmanlı İmparatorluğu döneminde gelişen yakın bağ nedeniyle Ermenilerin, kültür ve zihniyetlerindeki Arap etkisini fark edecektir. Birçok kişi belki de ikinci Raşid Halife Ömer bin el Hattab dönemindeki Arap fetihlerinin ilk yıllarından beri Ermenistan'ın özerk bir emirlik haline geldiğini bilmiyordur. Bu emirlik, yetkisi hem halife hem de Bizans imparatoru tarafından tanınan bir emir tarafından yönetiliyordu. 640 yılından itibaren Araplar tarafından fethedilen Divin (Debel) şehri, o dönemde Gürcistan ve Kafkas Arnavutluğu ile Bab el Abvab’ı (Derbent) içeren "Ermeni" bölgesinde Müslüman hükümdarlarının ikametgahı oldu. Emevi Halifesi Muaviye bin Ebu Süfyan'ın hükümdarlığı sırasında, Ermenistan hükümdarı kendisini bölgenin bağımsız emiri olarak tanımaları karşılığında Müslümanların otoritesini gönüllü olarak tanıdı. Hatta ilginçtir ki, Ermeni askerleri Müslüman ordularının bir parçası olarak Bizans'a karşı dahi savaştılar.
Şimdi Paşinyan, geçtiğimiz sonbaharda Dağlık Karabağ'daki çatışmalar sırasında kullanıldığı iddia edilen Rus 9K720-E veya İskender-E füze sisteminin füzelerinin “patlamadığını veya sadece yüzde 10’un patladığını” açıkladığında, kendi eliyle yangına körükle gitmiş oldu. Bu açıklama, Rusya'nın Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü müttefiki Ermenistan ile Rusya'da sert tepkilere yol açtı ve analistleri şaşkına çevirdi. Ortadoğu'da iyi bilinen bu silah sisteminin kalitesi konusunda uzmanların hiç şüphesi yoktu. Suriye'de terörist çetelerle mücadeledeki performansının gösterdiği gibi, 9K720-E veya İskender-E füze sistemi, sınıfının en iyisi olarak kabul edilebilir. Peki gerçekte ne oldu?
Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü General Igor Konaşenkov bunu çok doğru ve disiplinli bir şekilde şöyle açıklamaya çalıştı: “Rusya Savunma Bakanlığı, basitçe yanıltılmış görünen Paşinyan'ın (bunu kimin yaptığını bilinmiyor ama tahmin edilebilir) açıklamasını okuduğunda oldukça şaşırdı. Elimizdeki nesnel ve güvenilir bilgilere göre, ki bunları objektif takip sistemi dahil olmak üzere çeşitli yollarla teyit ettik, Dağlık Karabağ'daki çatışmalarda bu tür füze sistemlerinin hiçbiri kullanılmadı. Sisteme ait tüm mühimmat stoku Ermenistan Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetlerinin depolarında.”
Başka bir deyişle, Ermenistan Başbakanı sadece “kesin olmayan bilgiler kullandı” ve kendisini Batı eğilimli bir figür olarak gören bazı Rus yorumcuların varsaydıkları gibi, Rus ekipmanların kalitesini sorgulamak istemedi.
Bu olaylar bağlamında Ermenistan Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı, Başbakanı sert bir şekilde eleştirdi ve derhal istifa etmesini istedi. Buna karşılık Paşinyan, Genelkurmay Başkanı ve Genelkurmay Başkan Yardımcısını görevlerinden aldı. Bunun üzerine Ermeni ordusu da açıkça ikiye bölündü, çok büyük bir kısmı Genelkurmay Başkanlığını desteklerken, geri kalanı hükümete sadık kaldı. Bu arada deneyimli bir siyasetçi ve askeri komutan olan Savunma Bakanı Vagharshak Harutiunyan, Paşinyan hükümetini desteklemeye devam etti. Kötü diller bunun nedeninin bakan ile Başbakan’ın ana muhaliflerinden biri olan Koçaryan arasındaki düşmanca ilişkilerden kaynaklandığını söylüyorlar. Koçaryan, cumhurbaşkanlığı sırasında Harutiunyan’ı sadece bir bakan olarak görevinden değil (o dönemde de bakandı), aynı zamanda bir general olarak askeri rütbesinden de mahrum etmişti.
ABD’nin Ermenistan'a olan ilgisi göz önüne alındığında, Dışişleri Bakanlığı'nın olaylara hızlı tepki vermesi ve yaptığı açıklamada gelişmeleri yakından takip ettiğini vurgulaması şaşırtıcı değil. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price 25 Şubat'ta düzenlediği basın toplantısında, "Tüm tarafları itidalli olmaya, gerilime yol açabilecek herhangi bir eylemden ve aynı şekilde şiddetten kaçınmaya çağırıyoruz. Tüm taraflara demokrasinin kalıcı ilkesini, yani herhangi bir ülkede silahlı kuvvetlerinin iç siyasete müdahale etmemesi gerektiğini hatırlatıyoruz" dedi. Price ayrıca, "ülke liderliğine çelişkileri barışçıl bir şekilde çözme ve hukukun üstünlüğüne saygı gösterme” çağrısı yaptı. Gözlemciler, Sözcünün, Washington'un Ermenistan'daki güncel olayları bir darbe girişimi olarak kabul edip etmeme konusunda henüz karar vermediğini, ancak “Ermenistan'da demokrasiyi ve egemenliği desteklemeye devam ettiğini” itiraf etmesine duydukları ilgiyi dile getirdiler.
ABD'nin özellikle Minsk Grubu'nda oynadığı rol göz önüne alındığında, Ermenistan'daki olaylara tepkisi genel olarak uluslararası toplumda sakin bir şekilde karşılandıysa da, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dile getirdiği Türkiye'nin tepkisi için aynı şey söylenemez. Erdoğan olanları doğrudan "darbe teşebbüsü" olarak nitelendirdi. Aynı zamanda "Ermeni halkının mevcut liderliğinden bıktığını" deklare etti. Ermenistan'da bu açıklamalar ülkenin içişlerine bir müdahale olarak görüldü. Muhalefet yanlısı uzmanlara göre, Ankara'nın nüfuzunu Güney Kafkasya'nın tamamına genişletmek yönünde ciddi planları var ve Ermenistan liderliğindeki bir değişiklik bu planları engelleyebilir. Bu doğru olsun ya da olmasın, Türkiye'nin Ermenistan'daki olaylarla ilgili etkinliğinin arttığı aşikar.
Görünüşe göre Arap siyasetçiler bu yönde çok diplomatik faaliyet göstermiyorlar, ancak Türkiye'nin Ermenistan etrafındaki olaylara daha fazla müdahil olması, onların da olup bitenlere ilgilerini artırabilir.
TT
Ermenistan olayları Ortadoğu için de önemlidir
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة