Emir Tahiri
İranlı gazeteci-yazar
TT

İran’ı tarihi bir çıkmaza sürükleyen oyun

“Bir kova çöpü haketmiyor.”
Bunlar, eski ABD Başkanı Truman’ın Başkan Roosevelt döneminde başkan yardımcılığını yürütürken bu pozisyonu tanımlamak için söylediği sözlerdi.
Günümüzdeki bazı yorumcular, bu yanardönerli tanımlamanın İran Cumhurbaşkanlığı ofisine tatbik edilebileceğini düşünüyor.
İşte bu yüzden rejimi eleştirenler arasında bile birçok kişi, bu yıl önümüzdeki haziranda yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerine herhangi bir ilgi göstermenin sadece bir vakit kaybı değil, aynı zamanda geniş çaplı siyasi bir aldatmacaya aktif bir katılım olması anlamına geleceği konusunda ısrar ediyor. Bu analitik yaklaşımların doğruluk payı nedir?
Tabi ki Ayetullah Humeyni ve grubu tarafından oluşturulan rejim, cumhuriyet rejimi dışında her şey olabilir. Bugün İran’da elimizde olan şey, Hamidiye imamlarının yönetimi altında Kuzey Yemen’de (1918-1962, Yahya Muhammed Hamideddin el-Mütevekkil’e dayandırılıyor) var olan türden bir “imamlık” yönetim şekli. İran anayasal monarşisine karşı 1978 ve 1979 yıllarında yapılan devrimler sırasında, ne Humeyni ne de en yakın ortakları bir cumhuriyet rejiminden söz etmedi.
Sloganları “İslami yönetim” idi ve bu slogandan daha da kötüsü, ideal rejimlerini Velayet-i Fakih sistemine dayalı bir rejim olarak tanımlamalarıydı.
Bu sistem Afganistan’da Taliban, Musul ve Rakka’da sözde DEAŞ Devleti ve Batı Afrika’da Boko Haram tarafından sonraki örneklerini oluşturmak üzere kabul edilmiş bir sistem.
Bununla birlikte İran’da Şah döneminde büyük ve biraz da Batılı bir orta sınıfın geliştiği göz önüne alındığında mollaların sunduğu kapsülün “cumhuriyet”, “cumhurbaşkanı” ve “anayasa” gibi sözcüklerle kaplanmış olması gerekiyordu.
Ama mollalar gerçek gücü ele geçirdiğinde, süslü sözler kayboldu. İslam Cumhuriyeti’nin ilk seçilmiş cumhurbaşkanı, kısa bir prosedürle Humeyni tarafından çıkarılan 9 kelimelik bir kararname ile görevinden alındı ve kampanyasının “Sosyal ve Ekonomik Adalet” sloganı acı bir şakaya dönüştü.
İran’ın ikinci Cumhurbaşkanı Muhammed Ali Recai “Tüm hayatlar Allah için” sloganıyla seçimlere girdikten birkaç hafta sonra öldürüldü.
O zamanlar sadece “Huccetü’l-İslam” unvanına sahip olan üçüncü Cumhurbaşkanı Ali Hamaney, tabloda görünmeye çalıştı. Ancak çok geçmeden Humeyni döneminde 8 yılını kenarda köşede geçirmek üzere ortadan kayboldu. Kuzey Kore’ye ve Sahra Altı Afrika ülkelerine seyahat etti.
Dördüncü Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani, kendisini bu durumdan yararlanmak için “Huccetü’l-İslam”a dönüştüren bir iş insanıydı. Diğerlerine nazaran neler olup bittiğini en iyi o anlamıştı. “İş ve kalkınma” sloganını kullandı ve 8 yıl süren çalışma hayatını iş imparatorluğunu inşa edip büyüterek geçirdi. Bu sırada ise “Velayet-i Fakih” sistemini rahatsız etmemeye her zaman özen gösterdi.
Ancak Rafsancani de “İslami Şura Meclisi”ndeki (sahte parlamento) bir sandalyesinden mahrum bırakılması da dahil olmak üzere tarif edilemez bir aşağılanmaya maruz kaldı. Hatta Rafsancani’nin çevresindeki bazı kişiler, Rafsancani’nin yüzme havuzunda boğulup öldürüldüğünü iddia etti.
Beşinci Cumhurbaşkanı kendisine “Huccetü’l-İslam” unvanını veren son kişiydi. Kendisini Humeyni'nin çizdiği kalıba uyacak şekilde bir din adamı olarak lanse eden bir seyahat acentesi yöneticisiydi. Sloganı “Daha iyi bir gelecek” olsa da bu kendisi için bile gerçekleşmedi. Zira cumhurbaşkanlığını bıraktığından beri ülkeden çıkması yasak. Yakın bir zamana kadar, adı devlet medyasında yasaklanmış tanınmayan bir kişiydi.
Altıncı Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad kendisini, “Petrol parası insanların masasında” sloganıyla çarpan halk yanlısı bir kalp olarak gösterdi. İran tarihinde milyar cinsinden en büyük rakamı getiren petrol gelirlerinin neredeyse 1 trilyon dolarlık israfını denetledi. Bununla birlikte makamından daha büyük görünmeye başladığında, onun da hak ettiği yere geri döndürülmesine karar verildi.
Yedinci Cumhurbaşkanı şu anki “Huccetü’l-İslam” unvanına sahip kişi. Hasan Feridun Surhe 1978-1979 yıllarında adı bilinmeyen bir İngiliz kolejinde tekstil tasarım bölümüne kaydolmuştu. Rüzgarın ne yöne doğru estiğini farkedince adını Ruhani olarak değiştirip, büyük bir sakal bırakıp bir de molla kıyafetlerini giyerek kendini bir din adamına dönüştürmeye karar verdi.
“Huccetü’l-İslam” unvanına sahip olan Hasan Ruhani “Fayda ve umut” sloganı altında cumhurbaşkanlığı pozisyonuna geldi.
Başlangıçta Ruhani için işler tıkırında gidiyor gibi görünüyordu. ABD’de eğitim görmüş ve ABD Demokrat Partisi’ne yakın bir grup bürokrat ve teknokrattan oluşan “New York Çocukları”nın desteğiyle Ruhani, İran İslam Cumhuriyeti’ni “halka dayalı” bir hükümet olarak gören ABD Başkanı Barack Obama’nın onayını aldı. Ruhani, birçok eski İngiliz bakan tarafından desteklendi ve kıdemli İsrail lideri Şimon Peres tarafından bir takdir jesti aldı.
Donald Trump’ın, Obama’nın yaptığı iyi veya kötü her şeyi tersine döndürmeye kararlı bir şekilde Beyaz Saray’a girmesiyle Ruhani için işler kötü gitmeye başladı. Bu yüzden İran’ın dini liderini arka plana atıp cumhurbaşkanlığını Tahran’da gerçek bir güç merkezine dönüştürmek için yeterli olabilecek şekilde “New York Çocukları”na güç kazandıran ve ABD desteğini sağlayan senaryo bozuldu.
Sonuç olarak Ruhani’nin cumhurbaşkanlığı sanki bir araba kazası olmuş da daha sonra toplanan kalabalık dağılmış gibi sona erdi. Resmi enflasyon oranı yüzde 50’nin üzerine ve işsizlik oranı da yüzde 25’e yükselmiş durumda. İranlıların yüzde 40’ından fazlası resmi yoksulluk sınırının altında yaşamaya devam ediyor. Öyleyse en azından “umuttan” söz etmek yakışıksız oldu.
Obama’nın hayalini kurduğu senaryo, Ruhani ve “New York Çocukları”nın iki döneminin bitiminden sonra bile başkanlığını sürdürmek için yeterli ekonomik ve diplomatik başarılar elde etmesiydi.
Bugün, İngiltere tarafından da desteklenen ABD yanlısı grup haziran ayında bir aday sunarak senaryoyu yeniden canlandırmayı ümit ediyor. Ancak bu, Başkan Joe Biden’in felç olmuş İran ekonomisine büyük fonlar pompalamak, “New York Çocukları”na büyük diplomatik tavizler vermek ve bir memnuniyet havasının yaratılmasına katkıda bulunmak için çok daha büyük bir çabalar göstermesini gerektirecek.
Ancak senaryo işlemiyor. Çünkü Hamaney cumhurbaşkanlığını geriye kalan son anlamından da yoksun bırakma fırsatını değerlendirmemek için hiçbir neden görmüyor. Hamaney ana destek üssü olan Devrim Muhafızları Ordusu’ndan (DMO) bir takipçisini cumhurbaşkanlığı makamına getirebilir ve oğullarından birinin de İran’ın yeni dini lideri olarak ortaya çıkmasına zemin hazırlayabilir.
150 yıl boyunca çeşitli gruplar tarafından sarsılan, 1906 Meşruiyet Devrimi ile biten ve 1925 yılında iktidardaki ailenin değiştiği rejim içerisinde “İngiltere sevdalıları” ve “Rusya sevdalıları” İran siyasetini kontrol ettiler.
Bugün giderek daralan bir daire içerisinde iktidar için yarışan “Rusya sevdalıları” ve “ABD sevdalıları” gruplarıyla birlikte kötü eski dönemlere geri döndük.
“New York Çocukları” bakışlarını son anda bir kurtuluş olması için Joe Biden’a çevirmiş durumda. “Rusya sevdalıları” ise Vladimir Putin’e “antlaşma yapmak” üzere gizli mektuplarını gönderdiler.
Haziran seçimleri “Rusya sevdalıları” için bir zafer olabilir. Bu, Humeyni rejimin dengesiz davranışlarının Moskova’nın jestleriyle kontrol altına alınmasını sağlayabilir.
Haziran ayında çıkacak en kötü sonuç, İran’ı tarihi bir çıkmaza sürükleyen trajikomedi türündeki kukla gösterisinin süresinin uzaması olacak.