Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Siyaset bir cesaret sanatıdır

Sermayenin korkak olduğu ve parası olanın da korktuğu söyleniyor.
Bu nedenle iş insanlarının hırslı seçimler yaptığını ve kendilerine katlanarak döneceğinden emin olmadıkça tek bir kuruş bile ödemediğini görüyoruz.
Bu, sermaye sahipleri hakkında kabaca dolaşan bir fikirdir.
Bu fikrin tartışmalı olduğuna ve onu göreceli yapan istisnalara sahip olduğuna inanıyoruz.
Öyle ki maceracı ve cesur iş adamları ve kadınları mevcut. Bunlar, yalnızca önceden hesaplanmış ve incelenmiş durumlarda hareket eden diğer sermaye sahiplerinden daha başarılıdırlar.
İş ve finans dünyasında, siyasi durum da dahil olmak üzere herhangi bir projenin dikkatli bir şekilde incelenmesine önem verilme meselesi, bugün korkuya neden olan en önemli nedenlerden biri haline geldi.
Peki finans ve iş dünyası için geçerli olan şey siyaset dünyası için de geçerli mi?
Korku, siyaseti uygulamada olumlu bir faktör mü? Korku, bir iş adamı açısından temkinli ve hırslı olmak için bir belirtiyse bu korku, siyasetçiler için de aynı belirtiyi sağlayabilir mi?
Siyasetin, mükemmel bir cesaret dünyası olduğuna inanıyoruz. Zira politikacılar, hızlı ve kritik kararlar alırlar, acil olan bir durumla herhangi bir gecikme olmaksızın uygun kararı verebilecek şekilde ilgilenirler. Bu nedenle bir politikacı, başta cesaret olmak üzere tecrübe, bilgelik, zeka ve karizmayla ayırt edilmelidir.
Bugün bir politikacı, genç ya da yaşlı olsa da deneyimsiz olabilir. Ancak zekası, ‘devlet tecrübesine sahip olanlardan, idareyi üst çemberlerden uygulayanlardan ve siyasi tarihlerinde kendilerine tecrübe kazandırmış önemli olaylara tanık olanlardan’ yardım istemesini gerektirir. Başka bir deyişle, devleti yönetecek ekip ve danışmanlar takımı seçilerek siyasi deneyim ve uzmanlık telafi edilebilir. Ama cesaret, politikacının kendisinde bulunan, telafi edilemeyen veya satın alınamayan bir niteliktir.
Dünyanın önde gelen siyasetçilerinin, örneğin İkinci Dünya Savaşı sonrasından günümüze kadar olan deneyimlerini gözden geçirirsek, karizmaları ve cesaretleriyle öne çıkanların, isimlerini hafızalara kazıyabildiklerini görürüz. Bu durum ise tarihinde gerçek bir iz bırakan iyi ve başarılı bir politikacının, cesur bir politikacı olduğu sonucuna varmamızı sağlar.
Elbette zorlukların ve engellerin cesaret koşulunu bir zorunluluk haline getirdiğini söylemekten de geri duramayız. Dolayısıyla kim karar ve sorumluluk alma cesaretine sahip değilse, siyasete katılması, lider olmanın ve karar almanın ön saflarına atılması büyük bir hata olur.
Siyaseti cesaretle ilişkilendiren, cesaret ile pervasızlığı birbirinden ayıran bu bakış açısına göre, bize öyle geliyor ki Arap ülkelerindeki bir politikacı, bir Avrupalı ​​politikacıdan daha çok cesarete ihtiyaç duymaktadır. Her gün içeride ve dışarıda çeşitli olaylarla karşı karşıyayız. Aynı zamanda moderniteye geçişin ve toplumsal değişimin acımasız ve bazen kanlı mücadelelerinin hala merkezindeyiz.
Ayrıca popülizmin meşhur olduğu bu siyasi süreçte, hizmet verenin bu popülizmi değiştirmedeki ve bazen onunla çatışmadaki cesareti, vazgeçilmez bir zorunluluk haline gelmektedir, zira insanlar zamanla kendilerini karanlık ve zor senaryoların içinde bulmasın.
Cesaret, politikacının dürüst bir vatansever olmasına, aklın sesini dinlemesine ve şu anda görünmeyen insanların menfaatine kulak asmasına yardımcı olur. Çözüm, iflas eden kurumların devlet bütçesi üzerindeki yükünü azaltmak olduğunda, siyasi karar gerçekle cesur şekilde yüzleşmelidir. Bu durum, kasıtlı özelleştirmenin ve iflas etmiş kurumlara kamusal alanlarda özel sermayenin elinde gelişme fırsatı vermenin yolunu açar.
Aynı şekilde devlet borç ağırlığı altına girdiğinde ve çalışanların maaşlarını tahsil edilmiş gelirlerden ödediğinde, yeni personelleri görevlendirmemek en iyi çözümdür. Çünkü sakat bir görevlendirme ve yatırım, devlet açısından bir tür yavaş bir intihardır.
Bugün Kuzey Afrika, Arap ve İslam ülkelerimizde, çeşitli alanlarda vazgeçilmez sert kararlar alınıyor. İşte kanamayı durdurmada ve akılcılık aşılamada cesaretin önemi bu noktada başlamaktadır.
Tabi ki bu gerekli seçeneklere güvenmek anlamına da gelmiyor, ret tavanı ne kadar yüksek olursa olsun bir mesaj olarak bu, cesaret kapsamındadır.
Gerçek bunu gerektirdiğinde ise cesur bir politikacı, bununla karşı karşıya kalır. Ancak aynı zamanda alternatifler de sunabilmelidir. Çünkü politikacının işi çözüm bulmak, kriz ve sorunları ele almaktır.
Ülkelerimizde fark ettiğimiz şey, egemen elitlerin çoğunluğunun, tek bir ülkenin sınırları dışındaki krizleri yönetmede gerçekçilikle karakterize ediliyor olmasıdır. Bu durum, dış politikadaki siyasi gerçekliğin, ülke içerisindeki siyasete kıyasla daha sağlam olduğu anlamına gelmektedir. Çünkü bir Arap siyasetçinin ani halk tepkisini dikkate aldığını ve mücadeleyi süresiz olarak ertelediğini fark etmekteyiz.
Aslında gerekli cesur kararı almak ve sert kararlardan zarar görenlerin üzerindeki etkileri ele almak, samimi bir politikadır ve siyasi bir sorumluluktur.