ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz salı günü ülkesinin semalarını karadan, denizden ve havadan atılacak kıtalararası füzelerden korumaya yönelik yeni bir askeri plan açıkladı. Projeye imparatorluk ihtişamının izlerini ve çağrışımlarını taşıyan “Altın Kubbe” adını verdi.
Başkan Trump'ın projesi, 1983 yılında ABD Başkanı Ronald Reagan tarafından ana hatları çizilen ve o dönem Yıldız Savaşları olarak bilinen geçmişe bir dönüş niteliğinde.
İki proje arasındaki tek fark, Reagan'ın, o dönemde Sovyetler Birliği'nin temsil ettiğine inandığı kötülük güçleriyle kaçınılmaz mücadele yoluyla dünyanın sonunun yaklaştığını düşünen dogmatik bir ideolojiden yola çıkmış olması. Pat Robertson, Jerry Falwell ve onları izleyen bazı köktendinci Hristiyan sağının liderleri onu buna ikna etmişlerdi.
Trump'a gelince, ABD'nin kaderi artık onlara bağlı gibi görünen iki blok tarafından yönlendiriliyor gibi görünüyor. Bunların ilki Joe Biden'ın yakın zamanda kendisine karşı uyardığı oligarşik teknoloji bloğu, ikincisi ise Dwight Eisenhower'ın altmış yıl önce sonuçları konusunda uyardığı geleneksel askeri-endüstriyel kompleks.
Bu dev projenin açıklanan temel amacı, Amerikalıları küresel geniş yelpazeli füze tehditlerinden korumak. Böylece ABD semaları, uzaydan bile atılsa dünyanın öbür ucundan fırlatılacak füzeleri durdurabilecek şekilde geçilemez hale getirilecek.
Proje Amerikalılar ve dünya için bir sürpriz miydi?
Kesinlikle hayır, çünkü Trump geçen ocak ayında “Ulusal Savunma Sistemi”ni başlatan bir kararname imzalamıştı. Mevcut Pentagon programlarını uzay tabanlı radarlar ve silahlar gibi yeni geliştirici teknolojiler ile birleştiren çok katmanlı bir ABD savunma programı çağrısında bulunmuştu.
Trump'ın açıklamaları tüm hikayeyi yansıtmıyor gibi görünüyor. 21’inci yüzyılın sonuna kadar Amerikan askeri stratejisinin omurgasını oluşturacak bir program için bu normal, çünkü kimse onun sırlarını ifşa edemez.
Ancak uluslararası askeri çatışmalarda niteliksel bir değişime tanık olduğumuz, bunun da özellikle mevcut ve gelecekteki kutuplar arasındaki stratejik güç dengesini belirsiz, dikkat çekici ve belki de yıkıcı bir yola ittiği çok açık.
ABD Başkanı, projenin 3 yıllık bir takvimle ve 175 milyar dolarlık bir maliyetle tamamlanacağını söyledi
Ancak Kongre Bütçe Ofisi, projenin gerçekten kapsamlı bir füze savunma kalkanı geliştirmesinin 500 milyar dolardan fazla maliyet ve 20 yılı aşan bir zaman dilimi gerektireceğini tahmin ediyor.
Amerikan “Altın Kubbe” projesinin, ABD Uzay Kuvvetleri Uzay Operasyonları Başkan Yardımcısı General Michael Anthony Gitlin'in yönetiminde olması dikkatleri çekti ve şu soruyu gündeme getirdi; bu, uzayın militarize edilmesine doğru kesin bir adım mı? Eğer durum böyleyse projenin bu kadar hızlı hayata geçirilmesine ne neden oldu?
ABD Savunma İstihbarat Ajansı (DIA), 13 Mayıs'ta Çin, Rusya, İran ve Kuzey Kore gibi ABD'nin düşmanlarının çeşitli balistik füzeler, uzun menzilli seyir füzeleri, bombardıman uçakları ve hipersonik füzeler ile ABD ana karasını hedef alma güçlerine ışık tutan gizli olmayan bir değerlendirme yayınladı.
ABD, kendisini Altın Kubbe'yi hemen bugün uygulamaya koymaya yönelten daha endişe verici bilgilere mi sahip?
Çin'in hava, kara ve denizden fırlatılan konvansiyonel nükleer füzelerden oluşan ve hızla genişleyen cephaneliğinin oluşturduğu tehdit bunun için yeterli bir sebep değilse, ABD’nin şu anda Çin'in alçak Dünya yörüngesinden gerçekleştirebileceği potansiyel füze saldırısı tehdidiyle boğuştuğu kesin.
Zira yine Savunma İstihbarat Ajansı, daha detaylı incelemeler sonucunda Çin'in yaklaşık on yıl içinde konvansiyonel kıtalararası balistik füzelere göre çok daha kısa sürede ABD'ye ulaşabilecek nükleer başlıklarla donatılmış onlarca balistik yörünge füze üretebileceği uyarısında bulundu.
ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, ABD’nin projesine ilişkin basın toplantısını bitirir bitirmez, Çin Dışişleri Bakanlığı, hemen harekete geçerek Başkan Trump'ı stratejik dengeyi ve küresel istikrarı baltalamakla suçladı.
Ertesi gün, yani geçen çarşamba günü Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mao Ning: “Bu öneri, uzayı bir savaş alanına dönüştürme riskini artıracak, bir uzay silahlanma yarışı başlatacak ve uluslararası güvenlik ve silah kontrol sistemini istikrarsızlaştıracaktır” diye konuştu.
Çin'in Washington'a yönelik suçlamaları, Trump'ın Moskova ile Pekin arasındaki ilişkinin bağlarını çözme ısrarıyla bağlantılı çok önemli bir noktayı ortaya koyuyor. O da kültürel olarak kırılgan olsa bile bu ittifakın, öngörülebilir gelecekte pragmatik açıdan da olsa ABD için askeri bir tehdit haline gelebileceği.
Stratejik dengelerin bozulduğu, küresel istikrarın istikrarsızlaştığı bir dünyada mı yaşıyoruz?