ABD Başkanı Donald Trump'ın Suudi Arabistan, BAE ve Katar'ı kapsayan turunun kayda değer başarısının ardından, yakın zamana kadar hayal ürünü gibi görünen yeni stratejik haritanın sunduğu istisnai fırsatları görmezden gelmek hata olur. Mevcut fırsatları değerlendirmek yalnızca Amerikalıların değil, aynı zamanda Arapların da sorumluluğu. Her taraf, elde edilen başarının tamamlanmasını engelleyebilecek, patlamış veya halen gizli veya tutuşmaya hazır tüm sıcak noktaları ortadan kaldıracak bir kaldıraç oluşturmak amacıyla etkisini ve gücünü bu fırsatları değerlendirmek için kullanmalı.
Ortadoğu'da zayıf ve etkisiz hükümetlerden derin dini, etnik ve siyasi bölünmeler, Gazze'deki yıkıcı savaşın sonuçlarının yanı sıra Lübnan'daki durum ve Suriye'nin kırılganlığına kadar devam eden meydan okumalar ve riskler hafife alınmamalı. Tüm bu etkenler barış ve istikrara doğru herhangi bir ilerlemenin önünde engel teşkil etmeye devam ediyor.
Amerikan-Arap kaldıracının önünde kapatılması gereken üç sıcak nokta var. Hamas'ın çöküşüne, uluslararası ve Arap desteğini, hatta sempatisini kaybetmesine rağmen belki de en zor ve sıcak nokta Gazze Şeridi'dir. Zira başta Binyamin Netanyahu'nun kişiliği ve kişisel sorunları, ardından Aksa Tufanı operasyonunun yarattığı paranoyanın da etkisiyle aşırı dinci sağın giderek artan nüfuzunu ve popülaritesini yansıtan, katı tutumuyla bilinen hükümeti olmak üzere şimdi asıl düğüm İsrail’dir. Gazze savaşını durdurmak için olağanüstü bir Amerikan çabasına, Arap ülkelerinin Washington'a baskı yapmasına ve Netanyahu'nun nihai çözüm müzakerelerinin başlamasını, Filistin halkının haklarının tanınmasını kabul etmesi, Filistin devleti sürecini başlatmayı taahhüt etmesi için Amerikan-Arap teşviklerine ihtiyaç var. Böyle bir durum, Gazze Şeridi ve Batı Şeria'da kısmi istikrarın, Filistin Ulusal Otoritesi'nde reformun ve yeniden inşada Arap ve Körfez ülkelerinin rol almasının önünü açıyor. İran nükleer sorununa makul bir çözüm bulunması, İsrail'in İran kaynaklı tehditler konusundaki korkusunu da Netanyahu'nun duyduğu tedirginliği de yatıştırabilir.
Tahran bugün Hizbullah ve Hamas gibi vekillerinin zayıflayan gücü, kendi savunmasının zayıflığı ve içinde bulunduğu boğucu ekonomik kriz nedeniyle her zamankinden daha zayıf. Bu nedenle, ABD için daha elverişli şartlar içeren, uranyum zenginleştirme, balistik füzeler ve bölgesel faaliyetler üzerinde kalıcı kısıtlamalar içeren yeni bir nükleer anlaşma yapmaya istekli olabilir. Trump, Kongre'deki nüfuzunu ve güçlü tehditlerini kullanarak İran ile bir anlaşma yapabilecek bir konumda.
Suudi Arabistan'ın isteği ve ABD'nin yaptırımları kaldırma yönündeki cevabı sonucu sıcak noktalardan biri olan Suriye’de durum kontrol altına alınmaya çalışıldı. Yaptırımlardan ziyade Suriye'nin kontrol altına alınması daha önemli, zira bu hamle, direniş ittifakının öncüsü, İran nüfuzunun cephesi, silah ve uyuşturucunun geçiş noktası ve terörün destekçisi olan Suriye'yi ılımlı Arap grubuna dahil etmeyi amaçlıyor. Yeni cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın iktidara gelmesi, “yeni bir Suriye” inşa etme fırsatı olarak görülüyor; ancak bu aşamanın başarısı, reform taahhüdüne ve Arap-Amerikan ortak desteğine bağlı, çünkü Amerikan politikası bu aşamanın başarısında veya başarısızlığında tek başına belirleyici faktör olmayacak. Arap rolü, ABD güçlerinin varlığını sürdürmesi, yaptırımların kaldırılması ve koordineli Körfez yardımı gibi önlemlerle etki yaratma gücünde Washington'un yanı sıra önemli bir faktör olarak öne çıkıyor. Washington'un ayrıca yeni rejim, Kürtler ve Türkiye arasında arabuluculuk rolü de üstlenmesi mümkün. Yeni hükümetten beklenenler açık; terörle mücadele, İsrail ile ilişkilerin düzenlenmesi, Rus varlığına çözüm bulunması ve direnişle kesin bir kopuş.
Öte yandan Lübnan, mezhepsel ayrışmalar, Hizbullah'ın devlet kurumlarındaki nüfuzu, Şii temsiliyetindeki tekeli ve örgütlü silahı nedeniyle en karmaşık noktayı temsil ediyor. Hizbullah ikileminin çözümü, yeni hükümeti iç savaş tehdidi olmadığına ikna etmek ve Şii toplumunun Hizbullah ile bağlarını koparmakla başlıyor. Bu, silahsızlanma çağrısı yapan pozisyonlar kadar önemli bir Amerikan ve Arap misyonudur, dahası silahsızlanmaya giden yolun taşlarını döşeyecektir. Ayrıca, yeni hükümete, özellikle barış ve çözüm konularında Lübnan'ın ılımlı Arap eksenindeki konumunu net bir şekilde tanımlaması için baskı yapılması şeklinde somutlaşacak bir Amerikan-Arap rolüne de ihtiyaç var. Hizbullah’ın silahsızlandırılması, Lübnan'ın bölgesel rolüne ilişkin açık ve resmi bir siyasi bildiriyle başlamalı, ardından Hizbullah ve Filistinli örgütlerin silahlarını da içeren bir takvim belirlenmeli. Ayrıca hükümetin otoritesini sağlamakta başarısız olması durumunda Hizbullah’ın hakimiyetinin yeniden sağlanmasının önünü açabilecek seçimler öncesinde, devletin bu konudaki ciddiyetinin teminatı olacak bir takvim de belirlenmeli.
Trump'ın turu sırasında yaşananlardan zarar gören birçok bölgesel ve uluslararası taraf var ve pusuda bekleyenler, ABD'nin son 30 yıldır bölgeye yönelik politikalarının başarısızlıklarını unutmamış durumda. Bill Clinton'ın bir uzlaşı sağlayamamasından, George W. Bush'un Irak projesinin başarısızlığı ve ardından Arap Baharı'ndan sonra Barack Obama'nın özellikle İran konusundaki tutumunun yarattığı hayal kırıklığı, Trump döneminde İran ile gerginliğin tırmanması, en sonunda Joe Biden döneminde Aksa Tufanı ve Gazze-Lübnan savaşlarının patlak vermesine kadar, ABD'nin Ortadoğu'ya istikrar veya barış getirme yönündeki tüm girişimleri çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlandı.
Bugün Gazze, Suriye ve Lübnan'da akıllıca değerlendirildiğinde nadir atılım fırsatları sunan jeopolitik ve jeoekonomik değişimlerle karşı karşıya bulunuyoruz.