Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Ulus devleti yeniden kurma çabaları!

Araplar olarak neredeyse her gün, Maşrık’ta daha önce Mağrip’te olduğu gibi devleti yeniden kurmanın, bugün ve gelecekte bizim için varoluşsal bir zorunluluk olduğuna giderek daha fazla ikna oluyoruz. Papa’nın Irak ziyareti, Hıristiyanların, Yezidilerin ve tüm Iraklılarının başına neler geldiğini bize hatırlattı. Bu devam eden trajedinin nedenleri hakkında düşünürsek, temel nedenin bir devletin yokluğu olduğunu göreceğiz. Papa, Roma'ya dönüş uçağına binerken, bir sonraki ziyaretini varoluşsal bir kriz içinde olan  Lübnan’a gerçekleştirmek istediğini söyledi. Papa’nın bu sözleri bizim utancımızı daha da artırdı. Suriye halkının başına son on yıl içerisinde gelen felaketlerden ve belalardan bahseden papa, bu trajediye bir son verilmesi çağrısında bulundu! Lübnan ve Suriye’nin durumu elbette bir devletin olmamasından kaynaklanıyor. Şüphesiz buna ‘iyi bir yönetim ve ulus devletin’ de eklenmesi gerekiyor.
Son aylarda, devletin yeniden inşası yoluyla sorunlu ülkelere barışı getirmeye yönelik çeşitli hamlelere tanık oluyoruz. Papa, silahların ve savaşın geride bırakılması çağrısında bulunarak Irak'a yöneldi. Ayrıca bir ‘vatandaşlık devleti’ kurulması müjdesini verdi. Lübnan ve Suriye için de aynı temennide bulundu. Sudan ve Lübnan’da gerçekleşen başarılar gibi umut verici gelişmeler var. Ruslar ise Suriye’de barışın tesisi, devletin inşası ve ülkenin imarı için harekete geçiyor. Yemen'de ateşkes ve müzakerelere dönüş için çağrılar var.
Elbette hedeflerin yanı sıra zorluklar da ülkeden ülkeye farklılık gösterir. Ancak burada ortak bir husus var ki o da bir devletin yokluğudur. Yabancı güçler 2010'dan sonra yaşanan kargaşa sebebiyle stratejik pozisyonlar ve alanlar kazanma fırsatının olgunlaştığını düşündüler. ABD’liler Mısır'da bile mevcut rejimi değiştirmek istediler. ABD’den sonra savaşla da olsa değişim için gelenlerin öncüsü Ruslar, onlardan önce veya sonra İranlılar ve Türkler geldi. Halihazırda iç ve dış güçlerin çoğu yorgun haldeler ve bir neticeye varmak istiyorlar.
Bazıları gerçekleştirmek istediği şeyi başardığına inanıyor ve bunun meşruiyetini tesis etmeye çalışıyor.  Bazıları geri dönmek için elde ettiği ganimetle yetinmeye hazır. Bazıları ise kargaşayı devam ettirmenin veya diğer taraflarla çözüm sürecine girmenin hangisinin kendileri için daha iyi olduğunu düşünüyorlar. Bu üç taraf da devleti yeniden kurarak -fakat istedikleri şekilde- hedeflerine ulaşmayı amaçlıyor!
Kargaşanın hâkim olduğu ülkelerde devletin yeniden kurulmasıyla en çok ilgilenen kimseler ise devletin yokluğu veya zayıflığı nedeniyle en büyük kayıpları yaşayan vatandaşlardır. İlgili ülkenin vatandaşlarını takip eden ve bu sorunların çözülmesini gözleyen diğer taraf büyük Arap güçleridir. Bu ülkeler, yaşanan kargaşaların ve sorunların bir neticesi olarak ‘güvenliği, sınırları, bölgesel ve uluslararası ilişkileri’ ciddi şekilde zarar gören ülkelerdir. Avrupalılar ve Mısırlılar, Libya'daki kargaşadan en çok etkilenen taraflar oldular. Bu etkilenmenin sebebi göç ve güvenlik sorunlarıydı. Türklerin sürece dahil olması ve konunun ülkelerin yüksek çıkarlarıyla ilişkili stratejik bir hal almasıyla birlikte tarafların endişeleri daha da arttı. Dolayısıyla ABD ve Rusya da dahil olmak üzere herkes, ülkedeki siyasi süreç için verilen herhangi bir destek söz konusu olduğunda katkıda bulunmaktan geri durmadılar. Türkler ise kar ve zararı tartılar ama ganimeti kabul eden taraf olmadılar.
Libya'da yaşananlar, öncesinde Sudan’da yaşandı. Ordu, sorunların büyüklüğüne rağmen sağlam durdu. Halk buna özlem duyuyor. Mısır’ın istikrarlı ve müttefik bir Sudan'a ihtiyacı var. Amerikalılar ve Ruslar geç kalmadılar. Aksine çatışmadan yarıştılar ve rekabet ettiler. Herkes yeni Sudan devletinin, Beşir ve İhvan dönemindeki devletsizlikten çok daha iyi olduğuna inanıyor.
Irak'ta ise durum daha zor. Ülkede çok karmaşık iç sorunlar var. Araplar Irak’ta güçlü bir devlet olmasını istiyorlar. Amerikalılar da öyle. Kuveyt ve Suudi Arabistan her türlü desteği sağlamaktan geri durmuyor. Eğer güçlü bir devlet onları PKK’den kurtarırsa aynı şey Türklerle de sağlanabilir. Fakat İranlılar burada güçlü bir devlet istemiyorlar. İran'a tamamen yahut kısmen bağlı olan milisler ve iktidardaki taraflar ise kontrol, para ve iktidarı bırakmak istemiyorlar. Irak halkının çoğunluğu, gelecek seçimlerdeki rollerine umutlarını bağladıkları gençlik devriminden ümitliler. Ancak mesele seçimlerden çok uzakta. Başbakan Mustafa Kazımi, milislerle ve onların ağır silahlarıyla ne yapacak? Gençler milislerin devlet yönetimine, güvenlik ve askeri birimlerine sızmaları karşısında ne yapacak? Irak hakkında söylenenler Lübnan için de geçerli. Lübnan’da da milis ve siyasi mafya arasında bir ittifak var. Devrimcilere umut azaldı ve mali durum tamamen çöktü. İranlılar, Hizbullah ve silahları aracılığıyla Lübnan’ı rehin almış durumda. ABD ile aralarında yaşanacakları ve buna nasıl yatırım yapacaklarını bekliyorlar.
Suriyeliler belki de güçlü, rasyonel ve tek bir devlete en çok ihtiyacı olan ve en çok özlem duyan halktır. On yıldır ölüm, iltica ve açlıktan muzdaripler. Fakat burada çözüm daha da zor. İran, Türkiye, Rusya ve ABD olmak üzere ülkede dört dış aktör var. Rusya şu anda harekete geçti ve hedefinin istikrar, devletin yeniden inşası, imar ve yerlerinden edilenlerin ülkeye geri dönüşü olduğunu söyledi. Birkaç Arap ülkesi de bunu destekledi. Rusya, İran ve Türkiye’nin de bulunduğu üçlü grubun içindedir. Ayrıca Türkiye ve Katar’la olan bir üçlü grubu daha var! Ruslar ve İranlılar, Beşşar Esed ile de ortak bir payda buluyorlar. Amerikalılar, Avrupalılar, Türkler, Suriye muhalefeti ve yerinden edilen kişiler, bu konuda onlarla aynı fikirde değiller. Uluslararası elçinin umduğu üzere anayasa reformu ile uzlaşıya varmak mümkün mü?
Suriye'de devletin yeniden inşasından konuşamazsak, Yemen için de konuşamayız. Çünkü, İran'ın ABD ile pazarlık gücünü en üst düzeye çıkarmak için karayı ve denizi ele geçirme arzusu hâlâ çok büyük. Bu, onun için tekrarlanmayacak bir fırsattır.
Arap ulus devleti, vatandaşlarının temel çıkarlarını koruyabilmek için yenilenme, kalkınma ve yeterlilik yoluyla istikrarlı ülkelerde kendini tesis edecektir. Kargaşanın hâkim olduğu ülkelerde devleti yeniden kurmak varoluşsal bir ihtiyaçtır.
Batılı tarafların Yemen ve Suriye'deki insani kriz hakkında çok konuştuğunu görünce siyasi bir çözümün hala var olduğunu ve yine hala yürünecek çok yolumuz olduğunu fark ediyorum!