İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Asya kökenli Amerikalılar: Korona ırkçılığının sonuçları

Günümüz metropollerinde ırkçılık tarihinin bazı acı bölümleri mi tekrarlanıyor?
Kolektif hafızaları bilhassa 1942’de yaşanan trajedinin bazı kısımlarını hala koruduğu için Amerikalılar gerçekten de böyle olmasından korkuyorlar. Japonya’nın 7 Aralık 1942’de Pearl Harbor’a düzenlediği ve 2 bin 500 Amerikalının hayatını kaybettiği saldırıdan sonra, Japon asıllı Amerikan vatandaşları sabotajcı ve casus sayıldılar. Bu yüzden, ABD Adalet Bakanlığı’nın o dönemdeki muhalefetine, bunun anayasaya aykırı ve insanlık dışı olduğu görüşüne rağmen, ABD’nin batı kıyısında yaşayan yaklaşık 110 bin Japon asıllı Amerikalı, toplama kamplarına nakledildi. Bu süreç, Amerikan demokrasi tarihinde bir leke olarak kaldı ve tarihçi Profesör Greg Robinson'un “A Tragedy of Democracy: Japanese Confinement in North America” (Demokrasi Trajedisi: Japonların Kuzey Amerika'da Başkan’ın Emriyle İzole Edilmeleri) adındaki ünlü kitabının konusu oldu.
Seksen yıl önce, Japon asıllı Amerikalıların sayısının görece az olduğu dönemde, Amerikalı politikacılar sarı ırktan insanları toplayıp dikenli tellerin arkasına göndermekte zorlanmadılar. Oysa bugün, ABD içinde Asya kökenli vatandaşların sayısı yaklaşık 15 milyon, bu da geçmişte kullanılan taktiği tamamen elverişsiz hale getiriyor.
Yine de şu soru öne çıkıyor: Geçmişin güçlü bir tarihsel zorlamayla geri dönmesini sağlayan nedir?
Şimdiye kadar yarım milyon Amerikalı kurbanın canını alan ve 30 milyondan fazla kişiyi enfekte eden çirkin virüs, bunun nedeni olabilir. Daha önce Japon kökenlilerinin başına gelenleri bugün bir bütün olarak Asya kökenliler yaşıyorlar. Her Asya kökenli Amerikalı, ne kadar ırkçı ve gerçeklikten uzak olsa da ABD’yi vuran salgın dalgasının doğrudan arkasında olmakla suçlanıyor. Asya kökenli Amerikan vatandaşlarının da yeni tip koronavirüs nedeniyle hayatlarını kaybettikleri, enfekte oldukları, virüsün etnik kökenleri veya genetik yapıları nedeniyle onları es geçmediği gerçeğine rağmen bu suçlama devam ediyor.
Georgia'nın Atlanta kentinde Asyalıları hedef alan kasıtlı öldürme olayları, doğu kıyısındaki New York’tan batıdaki California’ya büyük Asya topluluklarının yaşadığı diğer eyaletlerin büyük şehirlerinde de de benzer ırkçı olayların tekrarlanabileceğine dair korkulara neden oldu. Güvenlik güçleri, çeşitli kökenlerden Asyalı toplulukların yaşadığı San Francisco gibi büyük şehirlerdeki devriyelerini yoğunlaştırdı. Çin kökenlilerin yaşadığı mahallelerde güvenlik önlemleri artırıldı. Aynı önlemler Chicago'da da alındı.
Atlanta'da yaşananlar bireysel bir olay mıydı yoksa yeni bir ırkçılık dalgasının habercisi mi? ABD’de yaklaşan yazın yakıcı sıcağı, geçen yıl George Floyd’un öldürülmesinden sonra Afrika kökenli Amerikalıları yaktığı gibi Asya kökenlileri yakmaya mı hazırlanıyor?
Aslında bunun yanıtını rakamlar veriyor. Rakamlara göre, ölümcül virüsün Amerikalılar arasında yayılmasından bu yana Asyalılara yönelik fiziksel ve sözlü ırkçı saldırılar arttı.
ABD içinde az sayıda olsa da bazıları, şu anda Amerikan toplumunda baş gösteren dalgaya eski Başkan Donald Trump’ın neden olduğunu savunuyorlar, çünkü kendisi Kovid-19 virüsünü “Çin virüsü” olarak tanımlayan ilk kişi.
Stop Hate (Nefreti Durdurun) örgütünün yayınladığı raporun verdiği rakamlar, Asya kökenli insanların yüzde 70'inin sözlü tacize maruz kaldıklarını doğruluyor. Rapora göre her 10 Asya kökenli arasında birden fazlası Mart 2020 ile Şubat 2021 arasında fiziksel saldırıya uğradığını teyit etti.
Nefret ve Aşırılık Çalışmaları Merkezi tarafından yayınlanan bir başka raporda, Asya kökenlileri hedef alan suçların, 16 büyük şehirde geçen yıl 49’dan 122'ye çıkarak 3 kat arttığı belirtildi.
Atlanta olayı sonrası yaşananlar gerçekten endişe verici, nitekim bu endişe Asya kökenli ABD’li Senatör Tammy Duckworth tarafından da dile getirildi. Duckworth, FBI Direktörünün birkaç gün önce Atlanta’da 6 Asya kökenli kadının öldürülmesi olayının bir nefret suçu olmadığına dair ilk değerlendirmesini şüpheyle karşıladı.
CNN’e verdiği demeçte Duckworth; “Ateşli silahlarla işlenen suçlar ile diğer benzer suçların etnik sebeplerle işlenip işlenmediğini saptayacak daha derin bir soruşturma görmek istiyorum” diye konuştu.
Günümüzde ABD'nin bilge insanlarını korkutan birkaç derin soru var ve bunların başında da pandemi hikayesinden bağımsız olarak, Çin ve Çinlilere karşı yürütülen soyut doldurma kampanyası geliyor. Nitekim Amerikan medyası, Pekin'i, ufukta yükselen Amerikan kartalını yutmaya çalışan bir ejderha olarak tasvir etmeye devam ediyor.
Burada duyulan korku, ABD'nin Pearl Harbor sonrasında yaşanan sahnenin tekrarlanmasından daha tehlikeli ve eski bir olguyla karşı karşıya kalmasından duyulan korkudur. Bahsettiğimiz olgu daha da geçmişe, tam olarak 19. yüzyılın sonlarına uzanıyor ve “sarı tehlike” olarak adlandırılıyor. Bahsettiğimiz dönemde yaygınlaşan bu tam anlamıyla ırkçı kavram, Asya'dan gelenlerin yakında beyaz ırk için tehdit oluşturacağı düşüncesine dayanıyordu.
Görünen o ki o dönemde etnik kota, yani Asya kökenlilerin sayısı bugünkü kadar olmadığı ve Çin şimdi olduğu kadar güçlü olmadığı için söz konusu kavram bugün sahip olduğu etkilere sahip değildi. Bugün ise Çin’e özel, ABD’nin birinci rakibi, Neo-muhafazakarların 1997’de temellerini attığı ve “ABD yüzyılı” olarak bilinen yüksek stratejik yönelimin temsil ettiği küresel hegemonyasına yönelik en ciddi tehlike gözüyle bakılıyor.
Afro- Amerikalılardan sonra Asya kökenli Amerikalılara karşı artan ırkçılık, bir eritme potası olarak bilinen Amerikan yapısı için alarm zillerini çalıyor. Amerikan birliğinin parçalanmasına ve dağılmasına yol açabilecek etnik ve kimliksel ayrım çağrılarının önünü açıyor.
Özetle; ırkçılık inşa etmez, yıkar.