İstemi Yılmaz
TT

İdlib’de Türk-Rus hesaplaşması

Türkiye, iç politikada dövizin önlenemez yükselişi ve Ramazan ayında kapanma kararı ile dış politikada Doğu Akdeniz ve ABD ile ilişkilerin belirsizliği gibi meselelerin arasında sıkışıp kalmışken burnunun dibinde tehlikeli gelişmeler yaşanıyor. Sınırların hemen ötesinde Suriyeli muhaliflerin ilk zaferini kazandığı, Guta’dan Halep’e kadar pek çok kentten geri çekilirken sığındığı son kalesi olan İdlib yanıyor.
Rusya ile Türkiye’nin 2018’de yaptığı anlaşma çerçevesinde “gerginliği azaltma bölgesi” ilan edilen kentte son iki ayda belirli aralıklarla hava saldırıları gerçekleştirildi. Esed rejimi, Şubat’ın 9’unda Cebel Zaviye’ye, 11’inde Kfenbil’e, Mart’ın 5’inde Bizebur köyüne, 6’sında Marret El Numan’a, 21’inde El Eterib’e ve M4 otoyolu güzergahına hava saldırısı düzenledi. Rejimin saldırılarında 9 sivil öldü, 44 kişi yaralandı. Hedef alınan yerler arasında koronavirüsün etkisi düşünüldüğüne hayati önemde olan hastaneler de bulunuyordu. Bunlara 5 Mart’ta Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) denetimindeki Bab ve Cerablus’a düzenlenen, 3 ölü ve 28 yaralıyla sonuçlanan hava saldırısı da eklenebilir.
Her ne kadar Esed rejiminin adı ön planda olsa da hava saldırılarının Rusya’dan izinsiz gerçekleştirildiğini düşünmek güç. Öyleyse Moskova neden “stratejik müttefiki” Ankara’nın dengesini bozacak hamleler yapmaktan geri durmuyor?
Kremlin, saldırıların gerekçesi olarak “Türkiye’nin ılımlı muhalifleri teröristlerden ayırma taahhütlerini yerine getirmemesini” öne sürüyor. Saldırıların ardından Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile Rus mevkidaşı Sergey Şoygu arasında gerçekleştirilen telefon görüşmesinde Moskova’nın yeni bir teklif yaptığı konuşuluyor. Rusya, Türk askeri varlığının bulunduğu İdlib’deki “Serakib ve Mizanaz kontrol noktalarının yeniden faaliyete geçmesini” istiyor.
Aslında Ankara, saldırılardan aylar önce bölgedeki bazı kontrol noktalarını boşaltarak Bab veya Cerablus’taki modelin İdlib’de de hayata geçirmeyi hesap etmişti. Buna göre, bölgeyi tek çatı altında birleştirilecek muhalifler yönetecek ama denetim, perde arkasında, Türkiye’de olacaktı. El Kaide bağlantılı terör örgütü HTŞ gibi yapılar kendilerini lağvederek SMO’ya katılacaktı. Kabul etmezlerse gerekirse hakimiyet kurdukları alanların Esed’in kontrolüne geçmesine göz yumulacaktı. Hastaneler, posta servisleri, okullar kurulacak ve İdlib’de “de facto hakimiyetin” ileride yasallaşmasına zemin hazırlanacaktı. İşte Moskova’yı harekete geçmeye zorlayan da bu plan oldu.
Kremlin, kontrol noktalarının yeniden açılması talebiyle TSK’nın muhatap alınmasını talep etti. Bu hamle, aynı zamanda muhaliflerin statüsünün kalıcılaşmasının önüne geçme çabasının bir parçası. Putin’in Esed’in kulağına saldırı hedeflerini fısıldayarak Bab ve Cerablus’u hedef aldırtması da Türkiye’nin Bab-Cerablus-Afrin-İdlib hattını birleştirilme çabasını baltalamak adınaydı.
Kısacası Türkiye’nin “birleşme” planına Rusya “dur” dedi. Ancak bu Ankara’yı durduracak kuvvette bir rest değil. Zira İdlib, iki açıdan Türkiye için kritik önemde.
İlk olarak, bölgede yaşayan kimi verilere göre 3 kimi verilere göre 2 milyon civarında Suriyeli mevcut. Her hava saldırısında arkalarına bakmadan Türkiye’ye doğru harekete geçip, canlarını kurtarmaya çalışıyorlar. Halihazırda 3,6 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye, daha fazla göçmen kabul edecek raddeyi çoktan geçti. Bunu yetkililer de birinci ağızdan onaylıyor.
İkincisi, İdlib’in Ankara açısından önemi. Kent, muhalifler için olduğu kadar Türkiye açısından da “son kale.” Moskova ile yapılan anlaşmalarda “çatışmasızlık bölgesi” ilan edilen Hama’nın güneyi ve Doğu Guta Esed rejimi tarafından ele geçirildi. Elde sadece İdlib kaldı. Orası da muhaliflerin ellerinden kayıp giderse Rus savaş uçaklarının radarı terör örgütü YPG/PKK’nın işgalindeki topraklara değil, Afrin’e, Bab’a, Cerablus’a, Tel Abyad’a, Resulayn’a kilitlenecek.
Taraflar kabullenmek istemeseler de bölgede İdlib düğümü eninde sonunda silahla çözülecek.
İdlib’de Rusya-Türkiye hesaplaşması yaklaşıyor.