Racih Huri
Lübnanlı yazar
TT

Lübnan: Devlet yolsuzluğun kendisi

Her ne kadar Lübnan'ı kemiren ve Lübnan devletini son mafsalına kadar derinden vuran siyasi yolsuzluk kanserini sonunda yok edemeyeceğini çok iyi bilse de Fransız yönetimi bu ülkeyi boğulmaktan ve yıkımdan kurtarmak için çabalamaya devam ediyor. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian'ın defalarca yaptığı uyarıların sonuncusu, kapsamlı bir Arap-Avrupa mutabakatına bağlıydı. Mezkûr mutabakat, bazı Lübnanlı yetkililer üzerindeki baskının artırılması çağrısında bulunuyor. Sorumlu ve ciddi bir şekilde çalışmaya hazır verimli bir hükümet kurmaya zorlamak için kendilerine mal varlıklarını dondurmayı ve seyahat etmelerini engellemeyi içeren yaptırımlar uygulanabileceği konusunda uyarıyor. Ancak bu herhangi bir sonuç verecek gibi görünmüyor.
Birkaç gün önce Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri, Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın bir yıldan uzun bir süre önce söylediklerinin bir benzerini söyledi; yeni hükümet kurulmazsa Lübnan Titanik gemisi gibi batacak ve istisnasız hepimiz boğulacağız. Ama ne gam, birkaç ay önce de Avn kendisine “hükümet kurulmazsa nereye gidiyoruz” diye sorulduğunda tereddüt etmeden “cehenneme” karşılığını vermişti.
O zamandan beri Lübnan kendisini cehenneme götürecek adımları sanki gerçekten hızlandırmış görünüyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un ülkeyi çöküşten çekip kurtaracak uzmanlardan oluşan bir "görev hükümeti" kurma girişimini engelleyen yedi aylık çıkmaz ve karışıklıktan sonra, bu hükümetin özellikleri, kotalar ve şartlarıyla ilgili mücadele devam ediyor. Bu, Lübnan Titanik’inin gerçekten de dibe battığını doğruluyor. Dipte dondurucu buz mu yoksa cehennem ateşi mi olduğu önemli değil, çünkü belki de Lübnan cumhuriyetinin dümenini ellerinde tutan yetkililer lanetin en aşırısından, yani her koşulda ölümün aynı olduğundan bahseden Roma efsanesinden esinlenerek ülkeyi idare ediyorlar. Buz ve kül arasında bir fark yok, her ikisinde de ceset parçalanıp dağılabilir.
Lübnanlı yetkililere ilk kez ağır yaptırımlar uygulama tehdidi yönetilmiyor ancak çoğu milyarlar ve milyonlar üzerinde uyuduğu, bu milyarların büyük bir bölümü mutlaka yaptırımlara maruz kalabilecekleri kasa ve bankalarda olmadığı için yaptırım tehditlerini hiç önemsemediler. Pratikte şimdiye kadar çok şey söylendi ama kimse dinlemek ya da sorumluluk almak istemiyor. 20 Aralık 2019'da yani 17 Ekim devriminin patlak vermesinden iki ay sonra, Fransa, Avrupa ülkeleri ve ABD, Lübnanlı yetkililere ve siyasi sınıfa karşı en şiddetli uyarıyı yaptılar ve onları "yolsuz ve hırsızlar grubu" olarak tanımladılar. Peki, sonuç ne oldu?
Hiçbir şey. Baabda Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na “reform ve değişim” sloganları ve yolsuzlukla kıyasıya bir mücadele davulunu çalarak ulaşan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, geçen yıl ağustos ayında, yani cumhurbaşkanlığı ve devleti yönetme sorumluluğunu üstlenmesinden 4 yıl, Beyrut Limanı’ndaki patlamadan da hemen sonra Paris Match dergisine kelimesi kelimesine şunu söylemişti: “Lübnan'da yolsuzları koruyan siyasi sınıftır, çünkü bundan doğrudan bir şekilde yararlanmaktadır.”
Harika, peki bu siyasi sınıf kim ve öncesi bir yana neden tüm bu dört yıl boyunca yolsuzluğu koruyan bu sınıfın tek bir üyesi bile cezalandırılmadı. Cumhurbaşkanın halka arz ettiği bu sonucun, yani politikacıların yolsuzluğun koruyucusu veya daha doğrusu bizzat kendisi olduğunu kabul etmesi ne anlama geliyor. Devlet yetkilileri, siyasetin yolsuzluğun koruyucusu olduğunu söylüyorlarsa, bu tehlikeli kanseri tedavi etmek için nasıl inisiyatif almazlar? Bu, gerçekten garip.
Şimdi de istifa etmiş teknosiyasi hükümetin Başbakanı Hassan Diyab, Temsilciler Meclisi’nden başında olduğu iş çevirme hükümetinin anayasaya göre rolünün ve işlevinin anlamını ve sınırlarını açıklamasını talep ediyor. Meclis Başkanı Nebih Berri bunu, daha önce Diyab’ın Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki göz kamaştırıcı kutlamada, yüzde 97 oranındaki başarılarla ilgili söylediği her şeyi yutan “anlamı olmayan sözler” olarak değerlendirdi. Birkaç ay önce gerçekleşen bu kutlamada Diyab “yolsuzluğun devletten daha büyük olduğunu” söylemişti. Ancak, Cumhurbaşkanı Avn’ın, politikacılar yolsuzluğun koruyucusu oldukları için devlet yolsuzluğun kendisidir sözleri daha doğru. Avn’ın sözlerinden bu anlam çıkmıyor mu?
Yine ezici bir yolsuzluk kanseri karşısında, iki gün önce Le Drian'ın yeni bir hükümet kurulması için baskının yoğunlaştırılmasıyla ilgili sözlerinin ne anlama geldiğini gerçekten bilmiyoruz. Zira Avn ile hükümeti kurmakla görevli Saad Hariri, karşılıklı mesajlar, pozisyonlar ve suçlamalarla birbirleriyle atışmaya devam ediyorlar. İş çevirme hükümetinin anlamını ve görevlerini sorgulamak gibi anayasayı yorumlama çabaları ise, Avn ve Hariri arasında “anlamı olmayan sözlere” ve tartışmalara indirgeniyor.
Bütün bunların hiçbir anlamı yok. Fransa, Avrupa ve ABD’nin yolsuz politikacılara yaptırım uygulamakla ilgili imalarına artık Lübnanlıların karınları tok. Şimdiye kadar yapılan bütün imaların ve açıklamaların sonucu ne oldu ki? Neredeyse hiç. Bu da bizi özellikle 20 Aralık 2019'da Le Drian'ın gerek iktidardan gerekse dışından tüm siyasi sınıf üyelerini hedef alan, önem verdiği diplomasiden uzak, sert bir tonda ve aşağılayıcı bir uyarı içeren bildirisini yayınladığı zamana geri götürüyor. Le Drian, söz konusu sınıfı, Fransa ve Lübnan halkının paralarını çalan ve yağmalayan hırsız ve yolsuzlar olmakla suçladı ve şunu ekledi: “Eğer reformlar çabuk hayata geçirilmez, ikinci bir halk devrimi gerçekleşir ve yönetim onu zor kullanarak bastırırsa, 54 Avrupa ülkesi ve 89 uluslararası şirketle birlikte Fransa, Lübnan’ı boykot edecek, Beyrut Havaalanına ambargo uygulanacak, iktidar ve dışından siyası sınıf ve yozlaşmış grup çökene kadar Lübnan'a yaptırımlar uygulanacak.”
Aynı gün, saatler sonra, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından benzer bir açıklama yapıldı; Fransa, Avrupa ülkeleri, ABD ve 89 uluslararası şirket, Lübnanlı siyasetçileri hasta ekonomide hızlı reformlar yapma, hırsızlığı ve yolsuzluğu önleme, kurumları örgütleme, iktidar ve dışındaki siyasi sınıfın yağma amacıyla yetkilerini ve gücünü sömürmesini önleme çağrısı yapmaktadır. Bu açıklamada da Fransız bildirisinin küçük düşürücü ifadesi tekrarlandı: “Devlet, halkın parasını çalan bir grup soyguncu ve yolsuzdan temizlenmeli. Lübnanlıların parasını çalanlar, çalınan paraların geri alınması için uluslararası bir mahkemeye çıkarılmalı.”
Geçen yıl Lübnan, Uluslararası Para Fonu'ndan dört tavsiye içeren bir mutabakat teslim aldı. Bu tavsiyelerin üçüncüsü şöyleydi; “Lübnan yargısının bağımsızlığının teyit edilmesiyle ilgili temel ve son derece önemli bir konuya dayalı olarak, Lübnan'ın her düzeyde radikal bir inceleme yapması bir gerekliliktir.” Peki ama Yüksek Yargı Konseyi tarafından onaylanan reformist yargı oluşumları nerede? Bir yıldır kendisini imzalamayan Cumhurbaşkanının çekmecesinde uyuyor.
Dördüncü tavsiye ise şu şekildeydi; “Lübnan'ın ekonomisi bir dizi tehlikeli kısıtlamayla zincirlenmiş durumda; siyaset, israf, yolsuzluk, baştan aşağı modernize edilmesi gereken bir dizi kanun, tekeller ve verimsiz bir idari sistem tarafından zincirlenmiş.” Sonuç basit ve net; buz denizinin derinliklerine batan Titanik'te ya da cehennemde (ikisi de aynı) olsun ölmüş Lübnan halkı, ülkeyi yağmalayan ve yok edenlerin onu reforme etmek gibi bir amaçları olmadığını, kendisine yönelik küresel ve Arap tehditleri ne kadar yükselirse yükselsin yozlaşmış siyasi sınıfın omuzlarında melek kanatları çıkmayacağını gayet iyi biliyor.
Geçen Pazartesi, Temsilciler Meclisi, elektrik şirketine ‘yakıt’ için bir buçuk aylık bir süreyi kapsayan ve tabii ki mevduat sahiplerinin parasından (çünkü devlet iflas etmiş ve tek bir kuruşu bile yok) 200 milyon dolarlık bir avans verilmesini onayladı. Aynı elektrik şirketi son 10 yılda Asya kıtasını aydınlatabilecek 44 milyar doları har vurup harman savurmuştu. Ama acı olan bu değil, Temsilciler Meclisi Başkanı Berri’nin “Temsilciler Meclisi ülkeyi karanlığa boğmakla suçlanmamak için söz konusu avansı onaylayarak iyi yaptı” sözleridir. Halbuki karanlık, politikacıların elektrik ve diğer sektörlerdeki yağmaya göz yummalarının bir sonucuydu. Kısa süre sonra da insanların bankalardaki mevduatlarına son kuruşuna kadar el konulmasının bir sonucu olacak. Evlerinde ve dünya genelindeki bankalarda çaldıkları milyarlarca doları biriktirenlere ceza uygulamakla tehdit eden Dışişleri Bakan Le Drian için tüm bunlar gizli değil.
Lübnan devrildi Mösyö Le Drian, buna karşılık bu işe yaramaz Lübnanlı siyasi sınıftan hiçbir yolsuz devrilmedi.