Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Kara süvarileri ve denizlerin prensleri: Sinbad ve İbn Macid

Kristof Kolomb’un en ünlü gezgin ya da kâşif olduğunu söyledik ancak bir Arap denizcinin buna daha fazla hakkı var. O da dört bir yanda insanların hayal dünyasını dolduran denizci Sinbad. Ancak Sinbad’ın sorunu hikayenin biyografisinde tarihe ve gerek kökeni gerekse seyahatleri ve maceralarında hayalin gerçeğe baskın gelmesi.
Bir hikayede Sinbad Bağdatlı. Daha az popüler ama daha doğru bir hikayede ise Ummanlılar kendisinin Sahar’dan olduğunu iddia ediyor. Her halükarda, Sinbad Binbir Gece Masalları’ndan çıkan bir Arap ve bütün geceleri gibi o da bir bilim adamı değil, eğlendirme amaçlı bir karakter idi. Ancak İslam dünyasındaki en önemli gezgin, bugünkü adıyla Resü’l-Hayme’de doğan Ahmed bin Macid’tir (1418 - 1501).
Portekizliler kendisine, dünyanın dört bir yanında kara ordularındaki general rütbesiyle eşdeğer olarak kullanılan deniz prensi anlamına gelen “amiral” unvanı veya rütbesini vermişlerdi.
İbn Macid sadece mahir bir gezgin değildi, aynı zamanda astronomi ve coğrafya alanlarına hakim bir bilim adamıydı. Bu alanlarda önemli izler ve Kulzüm Denizi’nin (Kızıldeniz) doğru bir şekilde çizilmiş haritalarını bıraktı. Onun hayatıyla ilgilenenler arasında seyahatin güçlüklerini, yolların zorluğunu, kara ve denizin ıssız yerlerini bilen merhum Yusuf eş-Şiravi de vardı. Şiravi aynı zamanda büyük şair el-Mütenebbi’nin Arap ülkelerindeki seyahatlerini anlattığı “Atlas el-Mütenebbi” adlı kitabın da yazarı.
İbn Macid Arap dilini çok iyi bildiği için arkasında çok önemli bilgiler bıraktı. Svahili dili de dahil olmak üzere pek çok dili konuşabiliyordu. Deniz pusulasının kullanımı ve geliştirilmesinde mahirdi. Araplar, yıldızları ve gezegenleri ölçmek için pek çok alet geliştirmişlerdi. Belki de Macid’in yaptığı en orijinal şey, denizcilerin ezberlemesini kolaylaştırmak için denizcilik araçlarını ve temellerini Araciz’de (Recez ölçüsüyle yazılmış kafiyeli şiir) anlatmasıdır. Çünkü o zamanlar denizciler ümmiydiler yani ne okumayı ne de yazmayı biliyorlardı. Bu bağlamda Şeyh Nasif el-Yazıcı, “Mecma’u’l-Baḥreyn” divanında dili şerh etmek için bu yöntemi taklit etmişti.
Eski Araplar, insanların seyahat ile ilişkisinde temel roller üstlendiler. Mısırlılar, kara üzerinden sınırlarını ilk aşanlardı. Fenikeliler Sayda, Sur ve Biblos’dan denize ilk açılanlardı. Her iki durumda da hedef, yerel malların ticareti ve pazarlaması ya da en yakınlarda keşfedilen halklarla takas yapmaktı.
Ancak tüm dünyanın keşfedilmesi ve Dünya’nın yuvarlak bir gezegen olduğundan emin olunması ancak 17’nci ve 18’inci yüzyıllarda tamamlandı. Böylece maceracılar kuzeyde ve güneyde buzla kaplı bölgelere ulaştı. Tahiti ve Hawaii’de olduğu gibi insanların yaşadığı başka adalar da bulundu. Avrupalılar ​​ilk kez Afrika’nın balta girmemiş ormanlarına girdi.
Kaşifler altın ve gümüş aradıktan sonra, 19’uncu yüzyılda bitki, meyve ve ağaçlar aramaya başladılar. İnsan “modern zamanlara” geçtiğindeyse, en yüksek zirvelere ve en derin okyanuslara ulaşmış, kendisi ile meçhul bölgeler arasındaki tüm duvarları aşmış olacaktı.
İnsanoğlu hala seyahat ediyor. Milyarlarca insan bir yerden başka bir yere gidiyor. Ancak bu ölümcül salgın insanların seyahatlerini sınırladı. Yakında uzaya ve aya ticari yolculuk dönemi başlayacak. Denizler şehirlerin sokakları kadar kalabalık.
Görüşmek üzere…