Emir Tahiri
İranlı gazeteci-yazar
TT

Afganistan'dan hızlı kaçış!

ABD’nin dış politikasına gölge düşüren bir hayalet var: Donald Trump'ın hayaleti ya da en azından eski başkanın tercihlerinin bazı tartışmalı yönleri.
ABD Başkanı Joe Biden'ın yeni yönetimi, Çin karşısındaki söyleminin tonunu artırdı ve Pekin'i bir dizi hatadan dolayı suçladı. Ayrıca Çin’e, ‘gezegeni kurtarma’ misyonunda stratejik bir ortak olarak övgüde bulundu. Başkan Joe Biden Rusya konusunda bir dizi diplomatik jest yaptı. Ayrıca Tahran'daki mollaları ‘nükleer anlaşmaya’ geri dönmeye ikna etmeye çalışmak gibi konularda Moskova ile yakın iş birliğinden bahsetti. Dahası, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir grup liderine daha yakın gösteriliyor, aynı zamanda Afganistan'da barış hayaletinin peşinde ortak olarak bakılıyor.
Biden, Afganistan’la ilgili olarak Trump yönetiminin mantıksız olan geri çekilme politikasını sürdürdü ve bunun karşılığında en büyük terör örgütlerinden biri olan Taliban’dan, ölümcül saldırılarının şiddetini azaltma gibi belirsiz bir söz aldı. Oysa Biden'in, Obama’nın yardımcısıyken karşı çıktığı politika buydu. Başkan Biden, Trump’ın yolunu takip etmesinden kaynaklı herhangi bir eleştiriden kaçınmak için, geri çekilme planını mayıstan eylüle erteledi. Taraftarları ve siyasi elitin bir kesimi, Trump tarafından ortaya konulan ilk plana olan muhalefetlerini ve ‘bazıları için gülünç ve hızlı bir kaçış’ olarak nitelendirdikleri şeyi unuttular.
Peki ya Biden’in politikası gelecekte birtakım sorunları da beraberinde getirirse?
Burada, yaklaşan 11 Eylül tarihine dikkat çekmek gerekiyor. Bu yıl, New York ve Washington'a yönelik ölümcül terör saldırılarının 20’nci yılı olacak. Amerikalıların büyük çoğunluğu bu günleri, ulus tarihinin en kara günlerinden biri olarak görüyor. Peki ya Taliban, DEAŞ, Horasan veya Hakkani Ağı gibi terör örgütleri, hala hayatta ve güçlü olduklarını hatırlatmak için özellikle bu tarihi seçtiyse ne olacak? Afganistan'ın bazı alanlarının, terörü bölge ülkelerine yaymak için bir üs haline gelmemesini kim garanti edebilir? ABD’ye bu terörün ulaşmasını kim engelleyebilir?
Başkan Biden’in Trump'ın planını takip etme gerekçelerinin ya saf ya da gerçekçi olmadığını görüyoruz. Biden, ABD’nin Afganistan'daki varlığının aşırı uzun sürdüğünü ve bu talihsiz destanı sürdüren beşinci başkan olmak istemediğini söylüyor. Aslında ABD’nin Afganistan'a girişinin başlangıcı, Başkan Jimmy Carter döneminde gerçekleşti. Carter, Sovyetlerin elinde kukla olan Kabil'deki rejim karşıtı cihadı idare etmesi için Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski'yi görevlendirdi. Başkan Ronald Reagan, Afgan mücahitlere daha etkili silahlar sağlayarak bu cihadı destekledi. Başkan Clinton'a gelince, Molla Muhammed Ömer ile Kabil'de görüşmesi için Ulusal Güvenlik Danışmanı Bill Richardson’ı göndererek Taliban'ın iktidarı devraldığını zımnen kabul etti.
Bu korkunç destanın bir sonraki bölümünde ise Molla Ömer'in motosikletiyle Kabil'den kaçtığı görüldü. Peşinde Başkan George W. Bush’un gönderdiği Amerikan kuvvetleri vardı. O sıra bazılarımız, ABD’nin Afgan krizine derinlemesine girmekten kaçınması ve Taliban sonrası dönemde işleri düzenleme görevini Afganların üstlenmesine izin vermesi için çağrıda bulundu. Buna karşılık Bush ve Obama, asker sayısını 130 bine çıkaran ve savaşın parçaladığı ülkeye büyük miktarlarda paraların akıtılmasına sebep olan bir devlet inşası stratejisi seçtiler. Obama, Irak'taki ‘kötü savaşın’ aksine, Afganistan’da bir ‘iyi savaş’ ilanı yaptı. Yirmi yıl sonra, ‘ulus inşası’ stratejisi 2002'de düşündüğümüzden daha başarılı oldu. Ayrıca 2002 veya 2003'te Afganistan'dan hızlıca çıkılması çağrısında bulunuyorduk. Ancak şu anda, sürekli etkileşim ve katılımın Amerikan çıkarlarına hizmet etmenin en iyi yolu olduğuna inanıyoruz.
Bugün ABD’nin askeri varlığı, yaklaşık 2 bin 500 danışman, eğitim görevlisi ve teknik memura düşmüş durumda. Artık savaşan güçler yok. Oysa bunlar, Afganlar için manevi bir destek olmalarının yanı sıra, NATO üyesi olan diğer ülkelerin güçlerinin desteğinin garantisiydi. Ayrıca bu varlık, ABD'nin, hükümet istemediği sürece müttefiklerini terk etmediğinin güçlü bir göstergesidir. Fakat şu anda Afganistan’daki maliyet, Avrupa ya da Yakın Doğu'daki harcamalara kıyasla önemsizdir.
Biden’in ABD’nin Afganistan’daki bulunma süresinin ‘aşırı uzun’ olduğu hakkındaki sözleri, ABD'nin Almanya, Japonya ve Güney Kore'deki varlığının uzunluğu göz önüne alındığında tuhaf görünüyor. Bu bağlamda gülünç olan diğer husus, Biden’in Afganistan'dan çekilme tarihini belirledikten bir gün sonra Almanya'ya daha fazla asker gönderme emrini vermesidir. Büyük bir ulusal güvenlik meselesine ilişkin, bir terör örgütüyle yapılan muğlak anlaşmaya göre hareket edilmesi, diğer terörist gruplara onlar için en iyi yolun savaşta kalmak olduğuna dair bir işarettir.
Trump ve Biden'ın yarattığı çıkmazdan bir çıkış yolu var mı?
Bence var. Biden, geri çekilmeyi bir geçiş hükümeti oluşumuna bağlayabilir ve bu konuyu anlaşmanın bir parçası haline getirebilir. Ayrıca bu görev, Türkiye'nin sorunlarını çözememesi nedeniyle barışçı rolünü oynamaya elverişsiz hale gelen Erdoğan'a bırakılamaz. ABD ve NATO müttefikleri, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ile iş birliği yapmalıdır.
Afganistan’daki geçiş hükümetinin, aşiret liderleri, mollalar ve ‘Loya Jirga’ olarak bilinen toplumun en önemli isimlerinin yer aldığı bir meclis gibi geleneksel kanallar aracılığıyla kurulması mümkün değildir. Afganistan, son yirmi yılda oluşturulan yeni bir siyasi kültüre ve anayasaya sahiptir. Bu arada çok sayıda referandumun yanı sıra yerel, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleriyle şekillendirilen yeni bir anayasaya ve siyasi kültüre sahiptir. Bunları görmezden gelmek hem Afgan hem de Amerikan halkı için bir hata, adaletsizlik ve ihanet olur.
Geçiş hükümeti için adı geçen isimler yetmişli ve seksenli yaşlardadır. Bu kimseler, monarşi sırasında orta düzey bürokratik memurlardı ya da dosyaları suçla dolup taşan eski savaş ağalarıdır.
Biden’in yardımcıları, onurlu bir şekilde geri çekilmekten bahsediyorlar. Ancak bana göre geçiş dönemi, Afgan anayasasının belirlediği çerçevede ve siyasi gerçekliği yansıtan yeni bir siyasi neslin katılımıyla gerçekleşmediği sürece, vaka hızlı bir kaçış planından başka bir şey değildir. Dolayısıyla Trump-Biden planı ABD’ye yakışmamaktadır.