İstemi Yılmaz
TT

Kıbrıs’ta çözüm: İki devletçik

Kıbrıs yeniden gündemde. Türkiye’de basın ve kamuoyu, 53 yıldır çözüm bekleyen Kıbrıs’ın geleceğine ilişkin konulara ilgisiz. TRT’nin yayınlamaya başladığı dönem dizisi ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Yunan mevkidaşı Nikos Dendias ile gerçekleştirdiği “kavgalı basın toplantısı” Ada’yı yeniden popüler hale getirmiş gibi duruyor. Buna rağmen Kıbrıs’ın gündemin üst sıralarına yükselmesinin asıl sebebi başka.
İki konu başlığı, flaşların yeniden Kıbrıs Türk toplumuna dönmesine neden oluyor.
İlki, bu hafta İsviçre'nin Cenevre kentinde garantör ülkelerin de katılımıyla düzenlenecek 5+1 formatındaki Kıbrıs konulu gayri resmî toplantı. “Gayri resmî” olsa da Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres'in katılması ve Türkiye’den tam destek alan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Ersin Tatar’ın ilk uluslararası sınavı verecek olması zirvenin önemini artırıyor. Tatar, zirve öncesi ülkesindeki akademik çevrelerden destek almayı başardı. KKTC’de faaliyet gösteren 21 üniversitenin rektörü ortak bir açıklamaya imza atarak Tatar’ın ortaya koyduğu, egemen eşitliğe ve eşit uluslararası statüye dayanan çözüm önerisini desteklediklerini duyurdu. Ancak rektörlerin bu bildirisi, Ada’daki bazı çevrelerde “Akademi, Türkiye tarafından siyasete mi çekiliyor?” sorusunu gündeme getirdi.
İkincisi ise Kıbrıs Türk toplumunun kendisini ilgilendiren (veya ilgilendirmesi gereken) bir mahkeme kararı. Geçtiğimiz hafta, bir sendikanın başvurusunu değerlendiren Kuzey Kıbrıs Anayasa Mahkemesi, ülkede Din İşleri Komisyonu'nun Kur'an kursu düzenlemek ve hafızlık belgesi vermek gibi yetkilerinin Anayasa'ya aykırı olduğuna hükmetti. Böylece Kur’an kurslarının faaliyetleri durduruldu. Kararın gerekçesi, KKTC’nin “laiklik” ilkesi. Mahkeme Başkanı Narin Ferdi Şefik’in açıklamasına göre “din ve devlet işlerinin ayrımına dayanan laiklik ilkesi gereği” bir devlet kurumu olan Din İşleri Komisyonu’nun dini fonksiyonları ifa etmesi kurucu kanunla bağdaşmıyor.
Elbette Türkiye’den tepkiler gecikmedi. Dendias’la yaşadığı münakaşanın akşamı Çavuşoğlu, apar topar KKTC’ye gitti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Kuzey Kıbrıs bir Fransa değildir” diyerek kararı kınadı. İletişim Başkanı Fahrettin Altun ise Kur’an kurslarının kapatılmasını “karar ideolojik ve dogmatik bir aklın ürünü” olarak nitelendirdi. Karşılığında Ada’daki öğretmenler sendikası, insan hakları vakıfları, barolar ve sivil toplum kuruluşları, Ankara’nın ültimatomunu “Kıbrıs’ın iç işlerine ve yargı bağımsızlığına karışmak” şeklinde değerlendirdi. Başbakan Ersan Saner’in yakınlarının da destek verdiği Lefkoşa, Girne ve Mağusa’da gösteriler düzenlendi. Protestolarda “Yargı bağımsızlığına sahip çıkıyoruz” sloganı ön plandaydı.
Türkiye’nin yıllar içerisinden katı laiklikten yumuşak ve görünmez bir laikliğe geçmesi, bu anayasal ilkenin kültürel bir nostalji unsuruna evrilmesi kararı anlaşılmaz kılıyor. Fakat Ada’da, Kıbrıs Türk toplumunu Türkiye’den ayrı değerlendiren güçlü bir damar mevcut. Söz konusu damar, siyasi olarak kendisini bütünlüklü bir şekilde var ediyor. AB üyesi federal bir Kıbrıs’ın kurulabileceğine, Ada’nın hem Yunanistan hem de Türkiye’den gelen baskılardan sıyrılarak bağımsız olabileceğine dair inanca dayanıyor. Bu anlayışın izlerini, son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 48,26 oy alarak Tatar’a ufak bir farkla yenilen Mustafa Akıncı’da bulmak mümkün.
KKTC’deki Anayasa Mahkemesi kararına Ankara’nın verdiği tepki ve rektörlerin Tatar’a destek bildirisi, Ada’daki Türkiye’den bağımsız kalma siyasetini körükleyen gelişmeler. Ülkede kırılgan bir siyasi yapı mevcut. Cumhurbaşkanı seçiminin ardından bir geçici hükümet KKTC’yi idare ediyor. Pandemi izin verirse sandık başına gidilecek. Böyle bir ortamda Ankara’nın “Kıbrıs’ı Türkiye’nin bir kazası” gibi gören açıklamaları, KKTC’deki federal damarı beslemekten başka bir işe yaramıyor.
Dahası, Ankara’nın müdahalesi kendi tezleriyle de çelişkili. Doğu Akdeniz’deki enerji rekabetinin kızıştığı bu günlerde Türkiye her platformda Kıbrıs’ta “iki bağımsız devletli” çözümü savunduğunu dile getiriyor. Ancak atılan adımlar, biri Ankara’dan idare edilen sözde bağımsız özde anavatanla bütünleşmiş “iki devletçik” sisteminin getirilmek istendiğinin ispatı.