Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Böyle buyurdu Muhammed bin Selman

Arap ve uluslararası medyanın Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Suudi Arabistan devlet televizyonunda yayınlanan kapsamlı röportajını haber yapması doğaldı. Zira bütünle ilgilenen ve bahsettiği her konunun en ince ayrıntısına kadar inen Prens’in kişiliği, vizyonu ve düşünce tarzıyla ilgili Suudi Arabistanlıların yıllardır bildiklerini keşfettiler.
Arap Körfez ülkelerinin Prens’in konuşmasına verdiği destek anlaşılır, ancak uluslararası düzeyde Rusya ve diğer ülkeler de Prens’in vizyonunu desteklediler. Suudi Arabistan ile gelecekte ortaklık kurma isteğini ifade ettiler. Arap ve Arap olmayan pek çok analist, Prens’in konuşmasını karakterize eden vizyonun netliği, amacın açıklığı, düşüncenin kapsamlılığı, şeffaflık ve esneklik üzerine yazıp çizdi ve yorum yaptı.
Bazıları, Suudi Arabistanlıların genç Prens ile ilgili makalelerde, televizyon kanallarında, iletişim araçlarında ve tüm ifade araçlarında söylediklerinin, abartı veya karar sahibine yönelik bir dalkavukluk ve yaltaklanma olduğunu düşünüyordu. Bugün ise bunu bizzat kendileri izledi ve Suudi Arabistan'ın dostu sayılmayan bazıları dahi övgüler düzdüler.
“Böyle buyurdu Zerdüşt”, Alman filozof Friedrich Nietzsche'nin felsefesini ve fikirlerini özetlediği kitaptır ve bu başlık aslında Prens’in bu kapsamlı diyalogda dillendirdiklerini de ifade ediyor. O yalnızca kararlarını açıklayan bir politikacı sıfatıyla konuşmadı, aynı zamanda değindiği her konuda mantıksal tutarlılık ve irtibat, bütüncül düşünme ve genellikle sadece uzmanların bahsedebileceği ayrıntılarla bir vizyon ve felsefe sundu.
Prens'in ekonomik vizyon, başarılar ve performans hakkındaki konuşması, her alanda başvurduğu gerçekler ve rakamlarla doluydu. Ancak aynı zamanda Suudi Arabistan kimliği, siyasi meşruiyet ve siyasetçinin din ilişkisiyle ilgili vizyonundan da bahsetti ve söyledikleri, bu netlik, ayrıntı ve derinlikle eşi benzeri olmayan felsefi bir teorisyenlikti.
Birincisi, Suudi Arabistan kimliğinin 3 temel kaynağı bulunuyor; İslam, Araplık, tarih ve liderlik. Veliaht Prens açıkça; “Bizim anayasamız Kur’an-ı Kerim’dir ve sonsuza kadar da böylece olacaktır. Temel Yönetim Kanunu bunu çok açık bir şekilde belirtmektedir” diye konuştu. Hz. Ali; “Kuran konuşmaz, onu insanlar konuşturur” der. Prens şunu da ekledi; “Hükümet şeri meselelerde mütevatir hadisleri uygulamakla yükümlüdür. Ahad hadis/haber-i vahid hadislere de bakabilir, ancak çok özel durumlarda.” Suudi Arabistan, İki Kutsal Cami’nin ülkesi, vahyin doğum yeri ve inancın beşiğidir. Araplığa gelince, Arap Yarımadası, yarımadanın dışına yayılan Arapların kökeni ve Arap dilinin kaynağıdır. Tarih ve liderliğe gelince, Yemame'nin hükümdarları Beni Hanife kabilesindendi ve İslam'dan önce Peygamber Efendimizi siyasi ve ekonomik olarak desteklemişlerdi. Sümâme b. Üsâl’ın hikayesi bilindiktir. Suud Hanedanı'nın ataları, 3 yüzyıl daha devam eden Suudi Arabistan devletinin kurulmasından yüzyıllar önce aynı bölgeyi yönetmişlerdi. İnsanlık tarihinde çok az ülke, tarihte bu kadar uzun bir ömre sahiptir.
İkincisi, siyasi meşruiyet, yukarıda zikredilen kimlik unsurlarını korumanın meşruiyeti,  istikrar, prestij, güvenliğin ve adaletin yayılması yoluyla "devlet"in meşruiyeti, başarının meşruiyeti ve menfaatlerin meşruiyeti dahil olmak üzere kapsamlı bir meşruiyettir.
Üçüncüsü; dinin siyaset ile ilişkisi, bu çok önemli bir konu, çünkü titiz bir araştırmacı için açık iken, pek çok muhalif veya bu konuda çok az bilgisi olanlar tarafından hakkında çokça yaygara koparılıyor. Devlet ile davet aynı değil, nitekim Veliaht Prens de bununla ilgili şu sözleri kullandı; “Kendimizi belirli bir ekol ya da alime bağlamıyoruz. Şeyh Muhammed Bin Abdulvehhab, mezarından çıkıp onun metinlerine bağlı kaldığımızı, aklımızı içtihada kapattığımızı ve onu tanrılaştırdığımızı ya da aşırı övdüğümüzü görse buna itiraz ederdi.” Bu vizyonu netleştirmek için 3 Suudi Arabistan devletinden sadece 3 örneğe değineceğim. Birinci Suudi Arabistan devleti dönemiyle ilgili Armstrong; “Diriye Emiri İbn Suud iddialıydı… İbn Suud lider ve önderdi, İbn Abdulvehhab ise Allah’a davet eden bir rehber ve davetçiydi” der. Conrad Meltborn ise onları şöyle tanımlar; “Birincisi dini bir lider, ikincisi siyasi yönetici ve liderdi.” İkinci Suudi Arabistan devletinde İmam Faysal bin Türki, Riyad’ı ziyareti sırasında bir İngiliz subayına, “Din ile siyaseti birbirine karıştırmıyoruz” demişti. Üçüncü Suudi Arabistan devletinde Kral Abdulaziz, “Siyaset dinden ayrıdır” ifadesini kullanmıştı.
Veliaht Prens, “İçtihat kapısının sonsuza kadar açık olduğunu", içtihat olmadan fıkhın donuklaşacağını, insanların "tanrılaştırılacağını" ve "kutsallaştırılacağını" vurguladı. Ayrıca, koşullar ve veriler nedeniyle dünyanın yuvarlak olduğunu ve döndüğünü, bazı kanıtlanmış bilimsel gerçekleri inkar eden saygın bir fakihin hikayesini anlattı ve fakihleri –kendilerine saygı duysak da- bu tür şeylerde takip etmemenin hem dini hem de politik olarak doğru bir yaklaşım olduğunu belirtti.
Veliaht Prens bugün ve gelecek için çok önemli ve etkili bir konu olan aşırılıktan da açıkça bahsetti, “Biz (Suudi Arabistan) dünyadaki aşırılık yanlısı projelerin ana hedefiydik” diye konuştu ve şunu ekledi,”Aşırılık yanlısı gruplar fikirlerini Suudi Arabistan'da yaymak ve oradan geri kalan ülkelere ihraç etmek istiyorlar, ancak bu olmayacak.” Suudi Arabistan, Müslüman Kardeşler, Sururi Cemaati ve diğerleri gibi siyasi İslam gruplarını terörist gruplar olarak sınıflandırıyor. Veliaht Prens geçmişte aşırılık yanlıları için, “Onları bugün yok edeceğiz... Bu konuda geçmişte net adımlar attık ve çok yakında arta kalanları da ortadan kaldıracağız” demişti. Son kapsamlı röportajında da, “Her aşırılıkçı projeyi kökünden söküp atmalıyız” dedi.
ABD merkezli The Time dergisine verdiği demeçte de Sururi takipçilerini “Ortadoğu'daki en aşırılar” olarak tanımlamış ve eklemişti, “Onlar aşırılıkta Müslüman Kardeşlerden daha ilerideler.” Ayrıca, “Sururiler yasalarımıza göre suçludur ve aleyhlerine yeterli delil olduğunda yargılanacaklardır” diye vurgulamıştı. Bu röportajında ise açıkça, “Aşırı bir yaklaşım benimseyen, terörist olmasa bile suçludur” dedi. Bireyler kendilerine karşı dini olarak aşırı olabilirler, bu onların kişisel meselesidir, ancak bu aşırılığı yaymaya ve radikalizme dönüştürmeye çalıştıklarında, bu kabul edilemez. Veliaht Prens şöyle konuştu, ”Hükümet veya kanun yapıcı Şura Konseyi ya da 3 otoritenin referans kaynağı Kral olarak bizler, Kuran'ı şu veya bu şekilde uygulamakla yükümlüyüz. Bununla birlikte, sosyal ve kişisel konularda, sadece Kuran'da yer alan nasları açıkça uygulamakla yükümlüyüz.” Ardından şunu ekledi, “Kur’an-ı Kerim’de veya Sünnet'te açık bir nas (delil) olmadan yasal bir hüküm uygulamamalıyım.” Sosyal konular, devletin sorumluluğunda olan kamusal bir meseledir ve devlet bu alanda tahrifata hiçbir şekilde izin vermez.
Veliaht Prens'in röportajı düzenli, birbirini izleyen ve sağlam bir düşünceyi ortaya koydu. Bilhassa hadis ilimleri ve rivayetler zinciri hakkında aktardığı detaylar, Suudi Arabistan kimliğinin oluşturulması, siyasi meşruiyet, aşırılık ve köktenciliğe karşı tutum konusunda Hz. Peygamber döneminden getirdiği deliller konusunda.
Son olarak; Veliaht Prens’in röportajı tarihi ve bugünden 2030'a, ardından 2040'a kadar Suudi Arabistan'ın bugünü ve geleceği için temel bir röportajdı. İslam dünyası ülkelerine de tarihi değiştirecek bu eğilimi desteklemek yakışır.