Birinci Dünya Savaşı, ölen imparatorlukların ve küllerden doğan devletlerin yanında, ölü ve yaralı insani kayıplar 37 milyonu aştıktan sonra sona ermişti.
Mekke-i Mükerreme'ye gelince, o zamanlar, insanlar için (ibadet kastıyla) ilk kurulan evi çevreleyen çeşitli dağlardan, çoğu Mescid-i Haram’a bakan 6 bin haneyi geçmeyen küçük bir beldeden ibaretti. Yazımızın kahramanı Suudi Arabistanlı yazar ve gazeteci Ahmed bin Abdulgafur Attar, 1918 yılında Cebelul Kabe Mahallesinde doğdu.
Babası, Abdullah bin el Mübarek gibi aynı anda hem bir tüccar hem de alimdi. Oğlunun zengin bir eğitim almasına önem verdi. Çocuğa da hem kitapları hem de ilmi sevdirilmişti. Böylece, müreffeh ve konforlu bir çocukluk yaşadı. İlme rağbet etti ve Mescid-i Haram’ın revakları arasında meclisleri, dört bir köşesinde ders halkaları olan alimleri sevdi.
O dönemde Mekke’de çok okul yoktu. Ailesi ilköğretim için– bugün halen mevcut olan- Dar el Faizin Okulunu seçti. Daha sonra, el Mas’a Okulu ve ardından en seçkin öğrencilerinden biri olduğu için dostumuzun oldukça şanslı olduğu Suudi Arabistan Bilim Enstitüsünde eğitimine devam etti.
Zeki genç daha zayıf, bıyığı bitmemiş bir öğrenci iken, o zamanlar yayınlanan gazetelere gönderdiği ölçülü makaleler yazıyordu. Attar ilk kitabını 18 yaşındayken yayınladı. Yine ilk gazetecilik deneyimi olan “el Şebab el Nahid” adlı okul dergisini de bu dönemde yayınladı.
Hicaz bölgesi Kurucu Kral Abdulaziz’in yönetimine geçtiğinde Attar henüz çocuktu. Büyüdüğünde genel eğitim mezunları arasında ilk sırada yer aldığı için Kralın Hicaz Genel Valisi Prens Faysal tarafından ödüllendirildi. Böylece üniversite eğitimini tamamlamak için 1937’de burslu olarak Mısır’a gitme fırsatı elde etti.
Attar, bir Arapça aşığıydı. Edebiyatına aşinaydı, şiirlerini ezberlemişti ve onunla ilgili ilimlerde çok bilgiliydi. Mısır’da okuma fırsatı elde ettiğinde, modern çağda Arapçanın tanıdığı en önemli bilim adamları ve büyük yazarların okuduğu ve ders verdiği prestijli bir fakülte olan Dar el Ulum’a katılmak istedi.
Ancak genç Ahmet, burslu okuduğu sırada zor bir durumla karşı karşıya kaldı. Mısır gazetelerinde ülkesi aleyhine yazılar yazmakla itham edildi. Bursu kesildi ve ülkesine geri gönderildi. Suçsuz olduğunu kanıtlayan deliller ortaya çıkana kadar orada hapsedildi. Masumiyeti kanıtlanınca Kral Abdulaziz onu serbest bıraktırdı ve onurlandırdı.
Bundan sonra Attar kendini okuma ve yazmaya adadı. Ardından hasret onu yeniden gazetecilik dünyasına yönlendirene kadar Kamu Güvenliği’nde memur olarak çalıştı. Bu hasrete dayanmayıp devletteki işinden istifa etti ve zahmetli mesleğe yelken açtı. Suudi Arabistan’daki gazeteler yeni sisteme göre bireylerden kurumların mülkiyetine geçmeden önce el Beyan gazetesinin kurucusu ve editörü oldu. Ardından 1960 yılında Ukaz gazetesini kurdu. Yeni sisteme geçildikten sonra Attar, bilimsel, edebi ve fikri olmak üzere çeşitli alanlarda şiir ve nesir yazmak ve araştırmakla meşgul oldu.
1967’de Attar, “Kelimetul Hak” dergisini kurdu, ama maddi zorluklar nedeniyle dergi uzun soluklu olmadı.
Ahmed Abdulgafur Attar, hoş ifadeli bir yazar, ince bir şair, sözleri bir kılıç kadar keskin bir eleştirmen, ilmi geniş bir entelektüel, parlak bir gazeteci, üst düzey bir araştırmacıydı. O tüm bunları şahsında toplamıştı.
Merhum edebiyatçımızın makalelerini okuyanlar, iyi cümleler kuran, düşüncelerini sunmakta mahir, rakiplerini susturmakta yetenekli, tereddütlüleri ikna etmekte usta bir yazar ile karşılaşırlar. Nesirde Abbas Akkad’ın üslubundan etkilenmişti. Şiirlerini okuyanlar ise, hayalperest, romantik eğilimli ve yumuşak bir dili olan bir şairle tanışırlar. Kitaplarını okuyanlar, karşılarında ciddi bir araştırmacı, geniş bir bilgiye sahip bir okuyucu, harfleri ve fikirleri birbirine eklemeyi bilen bir yazar bulurlar.
Attar, ünlü Bengalli şair Tagore’nin oyunlarından birini Arapçaya çevirdi. Ünlü araştırmacı Abdulselam Harun ile birlikte Zencani’nin “Tehzib el Sıhah”ı ile Cevheri’nin “el Sıhah” kitabını inceledi. Fasih Arapçayı savunan ve o dönemde hakim olan Ammiceyi teşvik etme, Fasih Arapçadan bağımsız konuşulan ve yazılıp çizilen bir dil olarak benimsenme çağrısı yapan kampanyaya karşı çıkan birçok kitap yayınladı.
Dostumuz geniş bilgisini yazdığı çeşitli konularda gösterdi. Din bilimleri alanında 4 ciltlik devasa “Mevsuat el Diyanat vel Akaid Fi Muhtelaf el Usur”u (Farklı Çağlarda Dinler ve İnançlar Ansiklopedisi) yazdı. İbadet fıkhı, Mekke ve Kabe’nin tarihi, Kral Abdülaziz, Şeyh Muhammed bin Abdulvahhab, el Sıhah yazarı Cevheri üzerine kitaplar yayınladı. Yine 1946’de “el Hava vel Şabab” (Aşk ve Gençlik) adlı divanını yayınlayarak Suudi Arabistan’da ilk şiir divanı yayınlayanlardan oldu. Arap Edebiyatının Dekanı Taha Hüseyin tarafından tanıtıldı ve şiiri övüldü. Taha Hüseyin Attar’ın şiirindeki “sözlerin sağlamlılığına, anlam derinliğine, müziğin tatlılığına, iyi uyuma, duygu sıcaklığına, duygunun samimiyetine” dikkat çekti.
Dostumuz hayatının onlarca yılını büyük kütüphanesinde okuyarak, yazarak, yayınlayarak ve araştırarak geçirdi. Ardından bir gün ani bir şiddetli baş ağrısı onu yokladı, çok geçmeden de görme duyusu bozuldu. Gözlerinin ışığı söndü ve hareket etmesi zorlaştı. Bu da, beyin kanaması geçirmesine neden oldu.
Bundan sonra Attar, âmâ, ağır hareketli, güçsüz bir şekilde döndüğü uzun bir tedavi yolculuğu yaşadı. Ancak yaşadığı tüm güçlükler ve yorgunluklar onu zayıflatmadı, üretmeye ve çalışmaya devam etme azmini kırmadı. Sağlığı bozulmadan önce başlamış olduğu bir dizi kitabı tamamlayıp yayınlamakla uğraştı.
Sakin ve huzurlu yaşlılığında Ahmed Abdulgafur Attar, yaşam güneşi batmadan önce gelen Devlet Liyakat Ödülünü kazandı.
1991 yılının bir Cuma günü, Mescid-i Haram vaizi hutbe için minbere çıkarken, Ahmed Abdulgafur Ahmed’in ruhu, sahibinin okumak, insanlara fayda sağlayan ve yeryüzünde baki kalan güzel sözler üretmekle geçirdiği 77 yılın sona erdiğini duyurarak Yaratıcısının katına yükseldi.
TT
Attar: Taha Hüseyin’in takdir ettiği Suudi Arabistan’ın Akkad’ı
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة