Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Filistin davasını öldüren hastalık; olayları büyütmek

Aylar önce deklare edilip üzerinde mutabık kalındıktan sonra Filistin genel seçimlerini erteleme kararı alındı. Filistinli grupların çoğunluğunun katıldığı bir toplantıda kabul edilen bu karar, İsrail'in Filistin vatandaşı olan Doğu Kudüslülerin bugüne kadar oy kullanmalarını reddetmesinin arka planında alındı. Karar metninde yer verilen denkleme göre, bu reddediş ve Kudüs halkı olmadan seçimleri düzenlemek; Kudüs’ün Filistin topraklarından tamamen ayrılışının örtülü ve siyasi olarak tanınması anlamına geliyor. İsrail’e gelecekte Kudüs’te oy kullanılmamasını kabul ettiniz, yani Kudüs, tüm Kudüs üzerinde hakkınız olmadığını itiraf ettiniz diyerek kullanabileceği bir argüman sunmak demek oluyor.
Seçimleri düzenlememe kararının mantığı, akılcı ve siyasi bir mantık. Muhalifleri de zorunlu ve acil bir ulusal hak olduğu için seçimlerin yapılması gerektiğini düşünüyorlar ama aynı zamanda Kudüs’e bağlılıklarını da deklare ediyorlar! Bu ikilem nasıl çözülür, kimse bilmiyor. Bu çelişki, yani bir elmayı aynı anda hem elinde tutup hem de yemenin mümkün olup olmadığı nasıl açıklanacak?  Bu çelişki, bazı Filistin siyasi güçleriyle sınırlı değil, alt ve üst biçimleriyle Arap siyasi eyleminin de muzdarip olduğu bir hastalık ve adı; olayları büyütmek. Karara muhalif olanlar, muhalefetlerine sebep olarak birkaç senaryo öne sürdüler. Bazıları Fetih Hareketinin dağıldığını ve kurucu babaların statülerini ve ayrıcalıklarını kaybetmekten endişe duyduklarını, bu nedenle, yerlerini korumak için seçimleri ertelemeye çalıştıklarını iddia ettiler. Bu kısmen doğru olabilir, ancak başarısız olacağını düşünen bir kimsenin seçimlerde aday olmayacağı da doğru. Bu nedenle, ister Fetih’ten ayrılanlar ister Hamas ve diğer muhalefet gruplarının organizatörleri olsun, başarı hatta zafer şanslarının hiç de az olmadığını düşünüyorlar. Ancak bu durum, şu veya bu yönde sonuçlandığından, genel seçimlerin doğasından değildir.
İkinci senaryo, İsrail’in yeni liderliklerden, belki de Hamas ve müttefiklerinin sandıklarda çoğunluğu elde etmesinden korktuğu yönünde. Bu nedenle de seçimleri engellemek için bir gerekçe yaratması gerekiyor. Filistinliler için psikolojik ve siyasi açıdan seçimlerin düzenlenmemesi anlamına geleceğinden emin olduğu için de Kudüs’te seçimleri engelliyor. Bu olası bir senaryo, ancak İsrail'in diğer liderliklerden endişe duyduğu düşüncesi kesin değil. İsrail’in tüm liderliklerle karşılıklı ilişkileri oldu. Yerel, bölgesel ve küresel dengelerin ışığında net veya önemli farklılıklar olmaksızın her tür liderlik ile herhangi bir düzeyde ilişki kurabilir.
İsrail, İbrani devletinin bir parçası olarak Doğu Kudüs üzerindeki egemenliğini savunmakla ilgileniyor. Bu proje ne kadar ilerlerse, o kadar onun lehine olur. İsrail içinde gelecekte yapılacak herhangi bir seçimde politikacılara ek oy kazandırabilecek radikallerin konumunu güçlendirir. Dolayısıyla, meseleyi aklımda her evirip çevirdiğimde, aklın ve yüksek menfaatin erteleme fikrini desteklediğini görüyorum. Zira bu, uluslararası sistemin bir bölümünü, Doğu Kudüs'te seçimlere olanak tanıması için İsrail'e bir şekilde baskı yapmaya itebilir. Peki, bu farklı senaryolar karşısında asıl sorun nedir? Bir kez daha asıl sorun, yukarıda bahsettiğimiz geniş kavram, yani olayları büyütmektir. Filistin Ulusal Otoritesi’nin tüm bölgelerinde düzenlense dahi seçim sonuçları genellikle kati şekilde belli. Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın aday gösterdikleri adayların çoğu kazanacak. Diğer bölgelerde ancak Filistin Otoritesi ve müttefiklerinin kabul ettikleri ve mutabık oldukları adayların kazanma şansı var. Bu neredeyse kesin ve yalnızca hayalperestler ile gerçeği görmeyi reddedenlerin kabullenemedikleri bir veri. Olayları büyütme hastalığı, ikincil derecede çelişkileri temel çelişkinin önüne geçiriyor.
Nitekim herkesin seçimlerin tüm Filistin bölgelerinde yapılması gerektiği fikrinde hemfikir olması, dava için daha uygun, doğru ve iyi olurdu. Böylece herkes aynı anda hem davasına hem de kendi grubuna hizmet etmiş, Filistin yapısı dışından davanın sempatizanlarını ve destekçilerini sorunun seçimler veya güç paylaşımından daha büyük olduğuna ikna etmiş olurdu. Duygular yolunu kaybettiğinde, liderlik, çözüm üretme, mantıklı ve sağlam düşünce yolundan sapıp olayları büyütme labirentinde kaybolduğunda, her siyasi dava kaybetmeye mahkumdur. Araplar, olayları büyütme ve abartma hastalığı nedeniyle birçok kez alev alev yandılar. Nitekim, 1967'de Arap orduları tam ve doğru bir biçimde hazırlığı yapılmayan bir savaşa itildiklerinde olan buydu. O üzücü evrenin gerçekleri artık elimizde. O savaşta ordular ve projenin tamamı yok edildi. İsrail, savaştan önce sahip olduğu toprakların iki katını işgal etti. Çok geçmeden bu hatayı tekrar ettik ve şehirlerimiz yıkılıp halklarımız dağıldı. Ama bazılarımız çeşitli sloganlar altında kasıtlı olarak abartılı ve hamasi duyguları yükseltmeye devam ediyorlar. Amaç, toplumun yüksek seslerden hoşlanan kesimlerini kazanmak olabilir mi? Erteleme kararının açıklanmasından sonra bir Filistinli yorumcu, güven içinde yaşadığı Londra’dan canlı olarak katıldığı bir televizyon programında, aşırı hamasetin eksik olmadığı bir sesle, Filistinlilere harekete geçip her yerde bu kararı protesto etmeleri çağrısı yaptı. Ne de olsa kendisi bu çağrıyı yaptıktan sonra, Londra’nın müreffeh banliyölerinden birinde güven içinde yaşayan ailesinin yanına dönecekti.
Filistinlilerin yüz yüze oldukları şey ne kolay ne de basit değil. Yerleşimci işgali denen farklı türde bir işgalle ve aynı zamanda modern insanlık tarihindeki en uzun çatışmayla karşı karşıya bulunuyorlar. Buna ilaveten, çoğunlukla modern, organize ve kolektif düşünen, bileşenleri detaylarda ihtilaf etseler de temelde (herkes işgali destekliyor) mutabık olan, ayrıca geniş bir uluslararası desteğe sahip bir devletin karşısında duruyorlar. Filistin kurtuluş projesi de halklar veya devletler düzeyinde destekçilerden yoksun değil. Eksik ve aynı zamanda acı verici olan, tutarlılık ve öncelikler üzerinde anlaşamamaktır. Bazı kitlelerin, herkesten önce liderlerinin gerçekleşmelerinin imkânsız olduğunu bildikleri sloganlarla beslenmesidir. Sorumluluğun bir kısmını bile üstlenmeden uzak yakın herkesi suçlamaktır. İsrail ise onların bu saçma ayrılık ve bölünmeleri nedeniyle zevkten dört köşe bir halde. Hiç kimse Filistinli güçler arasında iç demokrasinin silinmesi ve ne yazık ki bazı bölgelerde var olsa da topluma korku ve baskının egemen olması çağrısında bulunmuyor. Aksine, en azından kolektif ulusal menfaatin aracın önüne geçmesi gereken bu aşamada herkesin hemfikir olacağı ulusal öncelikler belirlenmesi çağrısı yapılıyor. Seçimler amaç değil araçtır. Davanın ivmesini korumak ve bağımsız karar alma hakkına sıkı sıkı tutunmak gibi ulusal çıkarlar, hedefe yaklaştıran gayelerdir.
Bugün tanık olduğumuz şekliyle olayları büyütme, abartı ve rekabete dayalı anlaşmazlığa gelince, hiç şüphe yok ki kendi halkını çıkarlarına ulaşmaktan alıkoyduğu gibi destekçilerini de ondan uzaklaştırıyor. Zira neredeyse saçma, Siyonist projenin tamamlanması için uygun bir fırsat oluşturan bu bölünmede ellerini yakmak istemiyorlar.