Zuheyr el-Harisi
TT

Bölgede neler oluyor: Önemli fırsatlar tekrarlanmayabilir!

Suudi Arabistan, her zaman olduğu gibi son dönemde de olayların ve diplomasinin merkezinde, bölgesel düzenlemelerin yapıldığı ve askıda kalan sorunların çözüldüğü yerdeydi. İşte o atmosfer. O atmosferin ne olduğunu nerden bileceksin! Bölgemizde, gözle görülür sürpriz hareketlenmeler, turlar, görüşmeler, anlaşmalar ve uzlaşılar üzerine birtakım konuşmalar var. Neler olup bittiğine dair herhangi bir ayrıntının açıklanmadığı doğrudur. Ancak etkin bölge ülkeleri de dahil olmak üzere, bölgedeki birçok ülke arasında iletişim kanallarının açılması ve diyalogların başlamasıyla ufukta beliren ışığa bakarak beklentilerin ve yaşanan ivmenin hacminin büyüklüğünü görebiliriz.
Bazı analistler, bir sakinlik ve belki de uzlaşı veya farklılıkların çözümünün hâkim olduğu bir atmosferin olduğuna inanıyor. Diğer taraftan bazılarının dediği gibi bölgedeki yangınların söndürüldüğü bir ortam var. Bu görüş bir parça doğru olabilir. Fakat Suudi Veliaht Prensi’nin son konuşmasının kayda değer bir hamle olarak görülmesi daha doğrudur. Nitekim Yemen krizini çözme girişimini ve İran'a yönelik yeni söylemi içeren bu konuşma, mevcut dosyaların seyrinde ve bunların yansımalarında önemli bir değişim ve dönüşümü içermektedir. Bu açıklama, Suudi-İran diyalog turlarıyla ve Türkiye'nin Suudi Arabistan ile ilişkilerine verdiği zararı telafi etme arzusuyla aynı zamana denk geldi. Ayrıca Türkiye-Mısır krizini ele almak için de samimi ve ciddi bir tartışma başlatıldı. Türkiye'nin iki krizi çözme konusundaki ısrarı açıktı. Nitekim Dışişleri Bakanı'nın Riyad'ı ve yardımcısının Kahire'yi ziyareti bunu göstermektedir. Öte taraftan Körfez özelindeki uzlaşı dosyasını tamamlamak için Körfez-Körfez görüşmelerine tanık olduk. Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed ve Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad, Cidde'yi ziyaret ettiler ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile görüştüler. Suudi Savunma Bakan Yardımcısı Prens Halid bin Selman, Irak'a önemli bir ziyarette bulundu. Bu ziyaret, DEAŞ ile mücadele çabalarını yoğunlaştırdı ve ilişkilere büyük bir ivme kazandırdı. Henüz resmi bir açıklama yapılmasa da Suriye'nin Arap kucağına döneceğine dair doğrulanmamış haberler var.
İran ve Türkiye tarafından desteklenen bölgesel dosyalardaki gelişmeler uzlaşıya mı işaret ediyor, yoksa geçici bir atılımdan mı ibaret? Bunu kesin olarak bilmiyoruz. Ancak objektif bir okumayla iyimserliğin tavanını yükseltmemek gerekiyor. Arap dünyamızda neler olup bittiğini düşünürseniz, kaos, çatışmalar ve krizlerden yoksun olmayan bir sahne bulacaksınız. Bunların uluslararası ve bölgesel uzantıları vardır. Dış müdahaleler ve yasa dışı milislerle devam eden Irak krizine, Kerbela’daki son protestolara ve İran'a karşıt olan açık mesaja bakın. Yemen’deki krizin çözümünü engelleyenin kim olduğunu öğrenmek için sihirli bir aynaya ihtiyacınız yok. Husiler, her ciddi girişimde ve müzakere için atılan adımlarda engel çıkarmaktan geri durmuyorlar. Lübnan, liderlerin hükümet kuramama konusundaki rekorunu hala elinde tutuyor. Siyasi yoldaki iyi ilerlemelere rağmen güvenlik ve askeri dosyaların ayrıntılarında çatışmaların devam ettiği Libya’da olup bitenleri açıkça görürsünüz. Öte yandan Suriye krizi ‘en sorunlu ve ıstıraplı’ dosya olma özelliğini devam ettiriyor. Bir yandan bölgesel ve uluslararası tarafların çıkarlarının çokluğu ve diğer taraftan çeşitli tarafların orada olup bitenleri ihmal etmesi bu krizi uzatıyor.
Bölgenin bugün yaşadığı bir dönüm noktası, herkesi fırsatı değerlendirmeye çağırıyor. Özellikle komşu ülkelerin egemenliğini, güvenliğini ve istikrarını baltalayan bazı siyasi hatalar yapan Türkiye ve İran bu ülkelerin başında gelmektedir. Bunun için bazı Afrika ülkelerinde yaptıkları müdahalelere (Türkiye’nin Libya'da ve İran’ın Fas’ta) bakmak yeterlidir. Bugün hataların envanterini çıkarma sürecinde değiliz ve her ne kadar bardağa dolu tarafından  baksak da bu, bardağın boş tarafını görmezden geldiğimiz anlamına gelmiyor. Ancak yine de bölgeye ilişkin bir umut ışığı taşıyabiliriz. Diyalog ve görüşmelerin başarılı bir şekilde sonuçlanması, yalnızca şu veya bu konuyu değil, tüm sorunlu dosyaların çözülmesini tetikleyici bir işlev görecektir. Çünkü bu konuları ellerinde tutanlar, diyalogla ilgilenenlerdir. Böyle bir şeyin kısa sürede başarılmasının kolay olmadığını ve uzun bir zamana ve diyaloğun yoğunlaştırılmasına ihtiyacın olduğunu biliyoruz. Ancak tünelin sonundaki ışığa rağmen sahnenin karmaşıklığını artıran şey, Türkiye ve İran gibi ülkeler hakkında geçmiş deneyimlere dayanarak beliren güvensizliktir. Nitekim iki ülkenin, üzerlerindeki baskılardan dolayı geçici bir taktik uygulamakta olduklarını ve koşullar düzeldiğinde eski yöntemlerine geri döneceklerini iddia edenler var. Bu, Suudi Arabistan'ın Türkiye'nin uzlaşı girişimine vereceği cevabı ağırdan alma tutumunu açıklamaktadır.
Bazıları, İran'ın geçtiğimiz yıllarda barış ve diyalog konusunda ciddi olmadığına inanıyor. Peki, bu sefer farklı ve yeni olan nedir? İran, benzeri görülmemiş bir ekonomik krizden geçiyor. Biden yönetimi, selefi Trump'tan farklı değil. Nitekim nükleer anlaşmayla ilgili Viyana'da önerilen değişiklikleri kabul etmesi kaçınılmaz görünüyor. Ayrıca Türkiye, ekonomik koşullar ve yaklaşan seçimler gibi Suudi Arabistan’la ilişkilerini onarmada ısrar etmesine neden olan bir atmosferden geçiyor. Her halükârda mevcut atmosfer, bölgenin daha önce tanık olmadığı bir istikrar ve barış ortamını üretebilir.
Beyaz Saray'a yeni bir yönetimin gelmesiyle uluslararası oyunun kuralları da değişim sürecine girdi. Bu, bölgemizde uluslararası siyasetin yeniden konumlanacağı anlamına gelmektedir. Göstergeler yumuşama durumuna işaret ediyor. Uluslararası sahnelerde olup bitenler, sorunlu dosyaların çözülmesi gerekliliğini pekiştiriyor. Çünkü durumun böyle devam etmesi zor.
Bölgedeki krizlerin iç içe ve girift bir yapı arz etmesi, gelecekte ne olacağını kestirmeyi zorlaştırıyor. Bu nedenle bu krizleri ayırmak veya tek bir şekilde ele almak mümkün değildir. Kapsamlı bir çözüm, irade, bağlılık ve ciddiyet gerektirir. Öyleyse olacakları bekleyip görelim.