Hüseyin Şubukşi
TT

Erdemli halef dönemi!

Dini söylemin yenilenmesi ve geliştirilmesinin önemini ve gerekliliği hakkındaki konuşmalar neredeyse hiç durmadan devam ediyor. Bu, genellikle kolaylıkla durdurulamayan tepkileri de beraberinde getiren bir dalgayı tetikliyor. Fakat mesele yine de olduğu yere geri dönüyor. Uzun zaman önce kapatılan içtihat kapısının yeniden açılmasının ve donuk geleneğinin terk edilmesinin önemine dair eski/yeni tartışmalar bir sır değildir. Katı ve donuk bir geleneğe bağlılığın sürdürülmesi, İslam dininin her zaman ve her yerde geçerli olduğu anlayışıyla çelişmektedir.
Dini metinlerin geleneksel yorumunu savunanların çoğu, genellikle Hz. Peygamber’in (sav) şu hadisine dayanmaktadırlar: “Asırların en hayırlısı benim asrımdır.” Ancak bu kişiler, Hz. Peygamber’in (sav) bir diğer hadisini ya unutuyor ya da görmezden geliyorlar: “Kıyamete kadar hayır, benim ümmetimdedir.” Bunu, ilk önce Müslümanların çoğunluğunun mensubu olduğu ilk ve en eski mezhebinin kurucusu İmam Ebu Hanife fark etmiştir. Nitekim Hanefi mezhebi, görüşlerinde ve fetvalarında rivayeti değil, aklı esas almaktadır. Ebu Hanife, kendisini ilk Müslümanların söylediklerine itimat etmeye çağıran köktendinci seslere karşı şu meşhur cevabı vermiştir: “Onlar adamsa bizde adamız.”
İçtihat kapısının kapanması, fikir ve fetvaları yüzlerce yıl önce dünyamızı terk eden belirli şahsiyetlerle sınırladı. Bu görüşler, ortaya çıkan ve son derece karmaşık olan konuları çözme gücüne sahip değildirler. Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav), “Dünyevi işleriniz konusunda siz daha iyi bilirsiniz” hadisi, kamu yararına ilişkin araştırma, düşünme, içtihat ve tefekkür için önemli bir giriş noktasıdır.
Dini söylemin yenilenmesi meselesiyle ilgilenenlerin çoğu, Müslümanların bölünmelerine ve aralarında savaşa neden olan büyük âlim ve şeyhlerin görüşlerinin olduğunu bililer. Bu görüşlere kutsiyet atfedildi ve kitaplarda savunulmaya devam edildi. Bu yanlış anlayışın sebebi, bu sözlerin ardındaki niyetin İslam ve Müslümanlar için büyük fayda sağladığıdır.
Bugünlerde akla yeninden dönülmesi, görüş ve tartışmalarda aklın referans alınması, maslahat fıkhının teşvik edilmesi ve fetva vermeye ilişkin hatırı sayılır bir sistemin tesis edilmesi hakkındaki konuşmalar, yeniden gündeme gelmeye başladı. Tüm bu sahne ve beklenen sonuçlarıyla İslam alemi, uzun zamandır beklenen bir dönemde olabilir. Bu dönem, çağdaş düşünürler, alimler ve müçtehitler hakkında iyi zannın hâkim olduğu “Erdemli Halef Dönemi” olarak isimlendirilebilir. Bu dönemde aklın kullanımı saygın bir çaba olarak görülür ve Allah'ın yarattığı en şerefli varlığa bahşedilmiş bir nimet olarak takdir edilir. Zira iyilik ve hayır, bir grup insanla veya belirli bir süre ile sınırlı değildir; zamanın sonuna kadar insanların arasında olacak bir unsurdur.
Bunlar şüphesiz tamamen yeni anlayışlardır ve çok uzun bir süre geleneksel basmakalıp bir metodolojiyi izleyen bazı insanlar için şok edici ve sinir bozucu olabilir. Dini söyleme ilişkin bu yenilenmiş yaklaşımı benimseyen siyasi karar da oldukça önemlidir. Böylece nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan ileri yaş grubunun beklentilerine ayak uydurulur. Bu grup, tipik dini söylemin artık donuk bir hale geldiğini ve zamanın gereklerinin dışında kaldığını hissetmektedir. Çeşitli resmi dini kurumların da aynı dinamizmle bu harekete katılması beklenmektedir. Bunlar küçük adımlar olsa da oldukça etkili ve önemlidirler. Bu, uzun zamandır beklenen “erdemli halef” dönemidir.