Hüseyin Şubukşi
TT

Irkçı sesler, ırkçı yüzler

Irkçılık, acizlerin dili, güçsüzlerin tarzı, barbarların üslubudur. Kalbi kin ve nefretle dolu olan herkes bu üsluba başvurur. Bu nedenle ırkçılık için ‘toplumların kanseri’ denilir. İstifa eden Lübnan Eski Dışişleri Bakanı Charbel Wehbe’nin körfez ülkeleri ve özellikle Suudi Arabistan Krallığı’na yönelik kullandığı hakaret içeren ifadeler ırkçı zorbalığa bir örnektir. Böyle bir zorbalık asla kabul edilemez ve buna izin verilemez. Bunu yapan kişinin, ülkesinde diplomasiden sorumlu olmasından bahsetmiyorum bile. Ne yazık ki Lübnan’da iktidar olan ‘Özgür Vatansever Hareket’ ve terör örgütü Hizbullah sık sık bu tür açıklamalar yaptığı için artık bu durum şaşırtıcı gelmiyor.  
Araplar arasında bir ihtilaf çıktığında sahneye çıkan ırkçılık dili, sorunun bir o kadar radikal ve derin olduğunu, dini vaazların, kanunların ve yasaların bu sorunu ortadan kaldıramadığını, hatta düzeltemediğini gözler önüne seriyor.
Bugün İsrail’in Filistinlilere uyguladığı şiddetin temelinde de ırkçılık yatmaktadır. İsrail devleti anayasal olarak Yahudi bir devlet olduğu için Filistinliler siyasi açıdan ikinci sınıf vatandaş konumundadır. Aynı durum, Tevrat’ın aşırılıkçı Talmudik yorumuna göre Filistinlilerin müsaade edilebilir bir aşağılık derecesi olarak kabul edilen Cüayim kategorisine ait oldukları düşüncesi Yahudilik dini bakış açısından da geçerlidir. Sonuç olarak bunlar, İsrail’de iktidarın apartheid sistemini devam ettirmesinin sebeplerinden bazılarıdır.
İsrail, 1948 ve 1967’de Araplarla yaptığı savaşlarla, Batı devletlerin zihninde, Eski Ahit’te yer alan Davud peygamberin Talut ve onun kalabalık ordusuna karşı gerçekleştirdiği savaşa benzer bir savaş yaptıkları imajını oluşturmaya çalıştı. Ancak 1982 yılında bu durum değişti. Zira İsrail, ordusunun Lübnan’a girip başkent Beyrut’u işgal etmesiyle, ‘etrafındaki acımasız komşularıyla mücadele eden bir devlet’ olmaktan, masum sivillere karşı iğrenç suçlar işlemekten çekinmeyen ‘baskıcı ve işgalci’ bir devlete dönüştü. Eğer İsrail askeri savaşı kaybetmeseydi, kaçınılmaz olarak geri çekilecek ve dünyanın gözünde kendini savunan bir devlet olacaktı.
Dünya’nın her yerinden, Kovid-19 salgını ve onun dayattığı sosyal mesafeye rağmen İsrail’in suçlarını kınamak ve Filistin halkına destek vermek için büyük gösteriler yapan kalabalıkların fotoğrafları geliyor. Amerika’nın New York Times, Fransa’nın Le Monde gazeteleri gibi büyük gazetelerde İsrail şiddetini kınayan makaleler yayımlanıyor. Dünyanın önemli haber kanalları İsrail’in uygulamalarını eleştiren yayınlar yapıyor. Sosyal medya platformlarında ise İsrail şiddetinin fotoğrafları ve belgeleri kullanıcılar tarafından her dilde paylaşılıyor. Tüm bunlardan şu sonuç çıkıyor; İsrail tüm dünyanın tepkisine rağmen savaşıyor ve bu savaşı asla kazanamaz. Bugün İsrail, kendisi için yeni olan ve hiç alışık olmadığı bir pozisyonda bulunuyor. Tüm dünyanın ifşa ettiği suçlara karşı kendini savunmaya çalışıyor. Ancak tüm çabalarına rağmen ona inananların sayısı hızla azalıyor.
İsrail aleyhine olan her türlü kriz ve durum karşısında şiddetle İsrail’i savunan bazı medya kuruluşları, Batı ülkelerinden İsrail’in uygulamalarına karşı sert bir duruş gördükten sonra daha temkinli hareket etmeye başladılar. Haaretz gazetesinin ve önemli 12. TV kanalı gibi İsrail’in içinde büyük ve önemli medya kuruluşlarından bile İsrail’in Filistinlilere uyguladığı ırkçı eylemleri kınayan birçok yayın yapıldı.
Irkçılık silahı, sadece aptalların kullandığı bir silahtır. İngilizlerin Hindistan’daki, beyaz adamların Afrika’daki deneyimlerini bir sorun. Onların oralarda uyguladıkları ırkçılık politikaları başarısız oldu. İsrail de ırkçı politikalar uygulamaya başladığından beri iç ve dış destekçilerinden kaygı ve korkularını gizlemeyen sesler çıkmaya başladı.