Hüseyin Şubukşi
TT

Sağ ve sol arasında bir görüş

Arap dünyasında azımsanmayacak sayıda Arap futbol taraftarının, Avrupa Şampiyonlar Ligi’ne alternatif olarak oluşturulan Avrupa Süper Ligi projesine desteklerini başkaları gibi ben de takip ettim.
Avrupa Süper Ligi düşüncesi başlangıçta büyük Avrupa futbol kulüpleri tarafından benimsendi. Ancak Avrupa hükümetlerinin Şampiyonlar Ligi'ni korumak için uyguladığı ağır siyasi baskı, yeni turnuvayı hemen ortadan kaldırmaya çalıştı ve böyle de oldu.
İngiliz hükümetinin tutumu kuşkusuz en şiddetli olanıydı. Bu da İngiltere için Avrupa pazarını terk etmenin, büyük Avrupa futbol şampiyonasına ve arkasındaki büyük ekonomik çıkarlara yönelik bu tehdidi kabul etmekten daha kolay olduğuna dair yorumların yapılmasına yol açtı.
Arap dünyasında bu konuya dönük popüler ilgide beni gerçekten şaşırtan ve hayrete düşüren husus, Arapları hiç ilgilendirmeyen konuları ele alırken ortaya çıkan aşırılık ve kraldan çok kralcı olma ruhu oldu.
Tartışmalar sırasında Arap taraflar, Batılı taraflar ile aynı pozisyonu benimseyip, onlarla aynı sloganları benimsediler.
Kanaatimce, bunun yerine gündeme getirilen konuları tüm yönleriyle daha derinden anlamaya, eleştirel zihniyetlerinin kapasitesini geliştirmeye zaman ayrılsaydı daha uygun olurdu.
Zaman içinde biriken ve bu toplumların deneyimlerini bizimkinden tamamen farklı kılan kültürel birikim ve deneyimin hafife alındığı, bir takdir ve değerlendirme eksikliği olduğu ortaya çıktı.
Bu nedenle, başkalarını ilgilendiren konularla ilgili tartışmalara yüksek bir sesle katılan Arap taraftarları, ekmediği, hatta esasında tohumun toprağa atılması aşamasına bile katkıda bulunmadığı ürünün meyvelerini toplamak isteyen biri gibi görüyorum. Bu katılımlar, genellikle şiddet, üstenci bir üsluptan uzak olmayan bir kibirle yapılıyor.
Zira bu onları rahatlatıyor. Kendi bakış açılarına göre onları “ekim” aşamasının yükünden ve sıkıntılarından, bildiklerinden çok farklı yeni bir şeye atılmanın ve denemenin zahmetinden kurtarıyor.
Özellikle de tartışmalara katılan Arap kitleler ile Batı dünyasında davanın asıl sahipleri arasındaki tamamen farklı çevresel, kültürel, sosyal ve toplumsal arka planlar hesaba katıldığında.
Bu konu, sağ ve sol görüş arasındaki tartışmaya hakim olan iki düşünce ekolü tarafından en çok benimsenen iki yöntemden bahsetme fırsatı sunuyor.
Sağcı, bu sayede bir çıkar elde etmesi mümkün olduğu için esas olarak bir kişinin doğru ve iyi olanı yapması gerektiğine inanır.
Bu düşünce, insan arzusunun sömürülmesini, insanın hem kendisine hem de başkalarına fayda sağlamak için amansız kâr elde etme çabasını düzenlemeye yönelik kapitalist sistemin arkasındaki temel düşüncedir.
Solcuya gelince, sağcıdan tamamen farklıdır, çünkü korunan ve tüm çağların ötesinde olan değerler ve ilkeler olduğuna dair idealist kanaatlere sahiptir. Böylece onların insan ruhunun derinliklerinde var olduğuna, zaman ve mekanın unsurları ne kadar değişse de her zaman geçerli olduğuna inanır.
Bu, ütopik, idealist, gerçeklikten tamamen uzak, dünyanın çeşitli liglerinde futbol takımları arasındaki rekabet gibi, hayatın kendi yapısında tam bir eşitliğin olmadığı fikrine yer vermeyen bir önermedir.
Yine bu önermede “eşit sonuçlar” değil “eşit fırsatlar” ilkesine (iki yaklaşım arasındaki fark ne büyüktür) ulaşmak için çabalamak gerektiği düşüncesine de yer yoktur.
Din veya aşırı sol tarafından korunan sloganların tüccarı, ideal yaşama ulaşmak için daha yüksek değerlere dayalı bir meta sunar.
Buna ulaşmanın bedeli ve maliyeti iflas, yıkım, bölünmelerin yayılması, ihtilaf çemberlerinin genişletilmesi, muhaliflerin ve düşmanların sayısının artması olsa bile, bunun önemi yoktur. Bu ölümcül ve mahvedici bir döngüdür.
Açık başarısızlık kanıtlarına ve delillerine rağmen, temel fikrin etkinliğini ve uygulanabilirliğini defalarca kanıtlama girişimleri devam eder. Sebep olarak her zaman yanlış uygulama bahanesi kullanılır. Bu nedenle onların bakış açısına göre her şeye rağmen temel fikrin büyüklüğünü koruduğunu söyleyebiliriz.
Genel olarak dünya belirli ilkeler üzerinde hemfikirdir. Bunların en önemlileri de eşitlik ve adalettir. Bir bütün olarak insanlığın yararına olan bu başarılara ulaşmak için çok büyük bedeller ödeyen toplumlar var. Dolayısıyla, bu başarılar söz konusu olduğunda alay eder gibi bu toplumlardan daha aşırı bir pozisyon benimsemek, inkar edilemeyecek bir adaletsizlik ve  gizlenemeyecek epey bir ironi içeriyor.
Batı'da, öteki görüşü yok sayma olgusunun yükselişine dair korkular büyüyor. Batı dünyasındaki haklar sisteminde temel bir mesele olan düşünce ve ifade özgürlüğünü tehdit eden çok tehlikeli bir olgu olan tek sesin yükselişinden kaynaklanan endişe artıyor. Öteki görüşü yok sayma noktasına ulaşan görüşte aşırılık, en az aşırılık düşüncesinin kendisi kadar tehlikelidir.
Farkındalık ve kamuoyu oluşturmaya katılım, uygunluk, saygı ve liyakat ile ele alınması gereken bir sorumluluktur.