Emir Tahiri
İranlı gazeteci-yazar
TT

G7 zirvesinin ardından Biden ve Putin görüşmesi

ABD Başkanı Joe Biden, İngiltere'nin Cornwall kentinde düzenlenecek olan G7 zirvesinin hemen ardından Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ikili bir görüşme yaparak, Rusya tarafından G7’ye doğru bir hareketlilik olduğuna ve bir zamanlar G7’ye tam üye olan Moskova’nın bekleme odasında bir yan koltuk temin edebileceği, yönünde anlaşma yapma olasılığına işaret ediyor olabilir. Bu da Putin’e yakışan bir düzenleme. Zira Putin, izlediği stratejide her zaman Batı demokrasilerini Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO), Avrupa Birliği (AB) veya G7 gibi bir bloktan ziyade tek tek ele almayı hedeflemiştir.
Peki, Putin ne istiyor?
Putin, Sovyetler Birliği ve ABD'ye dünya meselelerinde eşit hakemler olarak bakıldığı eski günlere geri dönmek istiyor.
Putin bu hedefi gerçekleştirmek için Avrupa’da her yönde hareket etme politikası izledi. Zira kendisini Belarus'ta (Beyaz Rusya) ülkenin koruyucusu ve Ukrayna siyasetinde önemli bir oyuncu olarak öne sürdü. Aynı zamanda Sırbistan, Yunanistan ve Kıbrıs ile ‘Ortodoks’ kartını kullanırken, Macaristan ve Slovakya ile iyi ilişkiler kurdu.
Rusya'nın Batı Avrupa'ya, özellikle de Almanya'ya önemli bir enerji tedarikçisi olmasını kullanan Putin, İngiltere’nin AB’den çıkmasıyla zayıflayan AB politikalarını etkilemeye çalıştı. Biden'ın Rusya'nın enerji tedarik ağının Avrupa'ya uzatılması konusundaki vetosunu kaldırmaya karar vermesi, Putin'in saldırgan değil aktif diplomasisinin bir başarısını temsil ediyordu. Ayrıca Rusya Devlet Başkanı'nın her yönde hareket etme arzusu, Moskova'nın ‘yakın komşu’ olarak gördüğü diğer bölgeleri de etkiledi.
10 yıldan biraz daha uzun bir süre önce ABD, Kafkasya bölgesindeki esas yabancı güç ve Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki barışın garantörüydü. Ancak bugün ABD’nin bu bölgelerdeki yokluğu fark edilir hale geldi. Orta Asya'da da benzer bir durum hâkim. Eski ABD Başkanı George W. Bush yönetimi sırasında ABD, etrafı siyasi ve ekonomik güçten oluşan bir ağ ile kaplı bir dizi üs kurmuştu. Bugün ise eski ABD Başkanı Barack Obama'nın döneminden dolayı bu uçsuz bucaksız bölge, ABD'nin uzaktan bir gözlemci olmasıyla birlikte Çin ile Rusya arasında bir yarış sahasına dönüşebilir.
Biden ile yapılacak olan zirve, Putin için başta Kırım Yarımadası, Güney Osetya ve Abhazya'nın ilhakı olmak üzere bir dizi meseleyi oldubittiye getirerek empoze etmesi için bir fırsat olacak.
Putin, Obama'nın Ortadoğu'daki birçok hatasını kullandı. Başta Mısır ve Irak olmak üzere bir zamanlar Sovyetler Birliği'nin yörüngesinde olan birçok ülke ile arasında köprüler kurup yakınlaşmaya çalışırken İran'ı Truva atı olarak kullanarak kendisini Suriye'nin kaderini belirleyen bir hakem konumuna taşıdı. Aynı zamanda Lübnan’da da kendisine yer edinen Putin, yavaş yavaş ABD'nin daha kadim müttefiklerinden bazılarını kendine çekmeye başladı.
Ancak Putin'in şu anki en büyük hedefi İran. İran Büyük İmparator Petro’dan bu yana Rus hükümdarlarına her zaman bir tehdit oluşturmuş ve aynı zamanda onları cezbetmiştir. Putin 20 yılı aşkın bir süredir, Tahran'ın iki asırlık Batı odaklı dünya görüşünü bölme arayışına geri dönme olasılığını ortadan kaldırmaya çalışıyor. Ancak Putin artık son zarı atma vaktinin geldiğini düşünüyor.
İran'da yapılan devrimden 40 yıl sonra, İslam Cumhuriyeti'ndeki Rus yanlısı, Batı karşıtı ve anti-demokratik güçler, ABD’nin himayesinde Humeyni rejiminin süresini uzatmayı uman ABD yanlısı gruplara karşı verdikleri iktidar mücadelelerinde tam bir zafer kazanmanın eşiğindeler.
Putin'in Biden'dan şu anda İran'la ilgili olarak istediği şey, Tahran'a yönelik yaptırımların kaldırılması. Bu durumda İran birkaç yıl içinde mali yükümlülüklerini bir dereceye kadar yerine getirebilir. Ancak yaptırımlar devam ederse, şimdi Birleşmiş Milletler'e (BM) üyelik ücretini ödeyemeyen İran, Rusya için çirkin ve pahalı bir metresten başka bir şey olmayacak.
Bununla birlikte yaptırımların kaldırılmasıyla Moskova, İran'ın büyük enerji kaynaklarını kontrol edebilir. Bu da Moskova’nın İran’ın pazar payını kontrol etmesini sağlayacak. Böylece Moskova, Avrupa’nın ve aynı şekilde Çin’in en büyük enerji tedarikçisi olarak konumunu güçlendirmiş olacak. Ancak zamanı gelince. Bu ayrıca, İran'ın rejimin devamı için yeterli fonu sağlamasına ve Rusya’nın belirlediği sınırlar içerisinde ‘devrimi dışarı satma’ senaryosunun değiştirilmiş versiyonunu sürdürme çabalarına yardımcı olacak.
Geçtiğimiz hafta Rus enerji şirketi Lukoil'in Başkanı Vahit Alekperov ve Rusya Enerji Bakanı Nikolay Şulginov, İran'ın bitik vaziyetteki petrol endüstrisini bir pilot proje ile canlandırma planlarını görüşmek üzere üst düzey bir İran heyetini kabul etti. Proje kapsamında İran'ın güneybatısındaki Mansuriye petrol sahasının üretime alınması hedefleniyor. Petrol sahasında 3,1 milyar varil ham petrol olduğu tahmin ediliyor. Bu olay, peş peşe gelen İran rejimlerinin Rusya'yı ülkenin enerji endüstrisinin dışında tutmak için bir yüzyıldan fazla süren çabalarının sonu demek olabilir.
Aynı zamanda Putin, dünyanın en büyük gölü olan Hazar Denizi’ni bir Rus gölü haline getirecek ve Batılı güçleri buradan uzaklaştıracak Hazar Denizi Anlaşması'nı İran'ın hızlıca onaylayacağını umuyor.
Rusya Devlet Başkanı’nın ilk kez Obama'nın reklamını yaptığı ‘Asya-Pasifik’ vizyonunu destekleyeceğine ve ABD’nin dikkatini Rusya’nın oyunundan ‘yaklaşan Çin tehdidine’ çevirmeye çalışacağına hiç şüphe yok.
Washington, Afganistan’dan çekilerek, Pakistan'ı kendisinin bölgedeki arabulucusu olarak kullanan Çin'in Afganistan'ı yönetme konusunda İslamabad'a alternatif olarak Taliban'a yağ çekmeye çalıştığı ‘büyük oyunun’ son perdesinde yeni oyunculara alan açıyor. Diğer taraftan Rusya ise Pekin ve İslamabad ikilisiyle mücadele etmek için Hindistan ve İran ile bir mihver oluşturuyor. Burada da ABD olayları sadece uzaktan izliyor.
Putin, Biden ile görüşmelerinde ortaya ustaca birkaç yem atacak. Putin, Avrupa'nın istikrarından, Çin'i kontrol altına almaktan, Kuzey Korelileri kırmızı çizgiler içinde tutmaktan, İsrail'e karşı ‘cihat’ gösterilerinde belirli bir sınırı aşmalarına müsaade etmemek başta olmak üzere Tahran mollalarına sert kısıtlamalar koymaktan, Taliban'ın Afganistan'ın kontrolünü ele geçirmesine izin vermemekten ve ABD ile Afgan ve Batılı müttefikleri tarafından kan ve parayla gerçekleştirilen her şeyin iptal edilmesinden söz edebilir.
Putin, G7’nin sona erdiğini ve eski Sovyet lideri Nikita Kruşçev'in 1960'ların başında övündüğü ‘iki büyük gücün’ geri döndüğünü görmeyi umuyor.
Biden'ın üzerinde düşünmesi gereken soru şu: Rusya'yı güç ve prestij konusunda ABD için yalnızca bir rakip haline mi getirecek, yoksa zar zor saklayabildiği kötü niyetli eylemlerinden bazılarının gösterdiği gibi, eskiden ‘özgür dünya’ olarak bilinen demokratik dünyanın bir düşmanına mı dönüştürecek?