Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Neo-Şuubiyye ve Araplara karşı ittifak

Şuubiyye, Emeviler döneminin sonunda Arap olmayan Müslüman halklar tarafından Arap milliyetçiliğine karşı başlayan, Abbasiler döneminin başlangıcında gelişen, yayılan ve varlığını kanıtlayan, daha sonra tarih boyunca çekişmelere giren ve geçişler yaşayan, çağdaş sahnede hala güçlü bir şekilde mevcut olan bir hareket veya akımı tanımlayan terimdir.
Başlangıçtan itibaren bir Fars akımı olan Şuubiyye akımına daha sonra  Arap olmayan başka halklar da katıldı ancak Fars etkisi bugüne kadar içindeki en büyük etki sahibi olmaya devam etti.
Kısaca bahsedecek olursak, Kurtubi tefsirinde Şuubiyye’yi “Araplardan nefret eder ve Acemleri tercih eder” şeklinde özetliyor. Zemahşeri de “Onlar Arapları küçük görürler” ifadesini kullanır. Dolayısıyla Şuubiyye, Emevi döneminde İslam’a giren Arap olmayan halklar ile dinleri, kültürleri ve devletleri galip gelen Araplar arasında “eşitlik” ve “uzlaşma” fikrinden yola çıktıysa da, burada kalmadı, aksine Araplardan nefret etmek, küçümsemek ve aşağılamak raddesine ulaştı.
Lübnan Hizbullahı, İhvancı Hamas ve Yemenli Husi milisleri, Araplardan nefret eden, Farslıları yücelten ve bölgedeki Fars projesine hizmet eden neo-Şuubiyye hareketin örnekleridir.
Müslüman Kardeşler ve bütün siyasal İslamcı grupları bölgedeki iki büyük Arap karşıtı projeye hizmet ediyor; Fars ve Türk projesi. Pazarlama da mezhepçi, dinci veya çeşitli sloganlar altında yapılıyor.
Milliyetçiliklerin yükselişi, “Siyasal İslam” ve “azınlıkların vahşileşmesi”, “popülizmi” ve Arap karşıtlığını canlandırmaya yardımcı olan unsurlar. Doğal olarak tüm bunların temelinde, Arap ülkeleri ve halkları, dilleri ve medeniyetlerine karşı düşmanlıkta bütüncül bir projeye iten tarihi, kültürel, sosyal, dini ve siyasi birikimler bulunuyor.
Bu proje son yıllarda siyasi yönünün tamamlanmasıyla birlikte, küresel sol akımda kendisine modern bir Batılı destekçi buldu. Solun sembolleri, Humeyni'yi ve onun devrimini memnuniyetle karşıladılar. ABD ve Avrupa'daki "liberal sol" hareket kendisini çağdaş bir destekçi olarak gördü. Bunun için eski ABD Başkanı Barack Obama'nın “Farslar” ve “Araplar” hakkındaki açıklamalarını okumak yeterli.
En önemli danışmanlarından Ben Rhodes onun hakkında şunları söylüyor; “Obama garip bir şekilde Araplardan nefret ediyor ve İran'ı körlük derecesinde seviyor”.
Obama'nın duygularından daha önemli olan, İran projesinin (nükleer anlaşma) tarafını tutma ve Arap ülkelerine zarar verme (Arap Baharı) konusundaki stratejik kararlarıdır. Bahsettiğimiz boyutu kolayca ve sorunsuz bir şekilde keşfetmek için bu kararlar kafi.
Viyana'da İran rejimiyle müzakereleri yürüten ekip, Obama'nın vizyonundan çıkan, anlaşmanın önceki üretim ve uygulamasının bir parçası olan ve onu yeniden canlandırmaya çalışan bir ekip. Bu nedenle, Arap ülkelerinin ve özellikle de Körfez ülkelerinin bu müzakerelere katılmayı reddetmekte ısrar etmeleri şaşırtıcı değil.
Fars edebiyatında Araplar “aşağılanır” ve Pers İmparatorluğu'nun yıkılışının ve çöküşünün “sorumluluğunu” taşırlar.
Bu algı, Safevi dönemi, ardından “Kaçar dönemi, Pehlevi dönemi ve çağdaş Humeyni dönemine kadar modern İran dönemlerinde pekiştirilmiştir.
Dini, mezhepsel, kültürel ve etnik boyutları içeren bu hızlı sunum, tüm bunların sonucu olmasına rağmen sadece siyasetle sınırlı değil.
Osmanlı Türklerinin de benzer bir uzun mirası var ve bir ulus, milliyet ve halk olarak Araplara karşı politikaları, eski, modern ve çağdaş tarihlerinin uzun sayfalarını kaplıyor.
Bu mirasın ırk, kimlik ve dil boyutları Araplarla mücadelelerinde neo-Şuubiyyeciler tarafından canlandırılıyor.
“Azınlıkların vahşileşmesi”, Arap ülkeleri ve halklarına karşı bu “Şuubi” saf tutuşun bir ifadesidir.
Arap dünyasında Irak, Lübnan ve Yemen'deki bazı Şiiler, Suriye'de Esed takipçisi bazı “Alevi Nusayriler” ve Ortadoğu’daki bazı Hristiyanlar, örneğin “Avn Hareketi”, hepsi neo-Şuubiyye hareketin üyeleri.
Bu bağlam, “liberal sol”dan “siyasal İslam”a çağdaş Arap karşıtı uluslararası ittifakın doğasının tarihsel ve kültürel derinliğine ışık tutuyor.
Neo-Şuubiyye, siyasal İslam karakterli Şii versiyonunda olsa da selefleri gibi Araplardan nefret ediyorlar,  bunun için İslam’ın adını kullanıyorlar. Ama din olarak İslam'ın Araplar tarafından getirildiğini unutuyorlar.
İslam peygamberi Arap ve kutsal kitabı Kur’an apaçık bir Arapça ile nazil oldu.
İslam’ı dünya geneline yayanlar Araplardı ve Türkler ile Farslılar İslam’a Araplar aracılığıyla girdiler.
Milliyetçiliklerin yükselişi, modern tarihte Birinci Dünya Savaşı sırasında Avrupa'da milliyetçiliğin uluslararası çatışmanın merkezi haline geldiği bir aşamadan bahsediyor.
Millî duygularını dirilttiği veya kuvvetlendirdiği için dünya çapında pek çok halk bundan etkilendi. Farslar, Türkler ve Araplar da bu aşamadan etkilendiler.
Bunu, neo-Şuubiyye hareketinin bazı Arapları “İslam”, “mezhepçilik”, “hilafetin ve hakimiyetin geri dönüşü” adına Arap düşmanlarına dönüştürmek için kullandığı bir “Truva atı” haline gelen siyasal İslam aşaması izledi.
Bir görüşe göre siyasal İslam Hint Müslümanlarından Ebu’l Ala el-Mevdudi tarafından geliştirildi. Yaratılış ve hazırlık aşamasında, İranlı popülistlerin onun okulundan mezun oldukları İranlı ve Afgan Cemaleddin Afgani’den etkilendi. Müslüman Kardeşler Cemaati’nin kurucusu Hasan el-Benna da bu bağlamda yer alıyor.
Popülizm ile dolu ve İran rejiminin benimsediği Firdevsi’nin Şehnamesi, açıkça Arapları aşağılayan metinler içeriyor. Firdevsi şöyle diyor; “Deve sütü içip çekirge yiyen Arap işi o raddeye getirdi ki, kral tacı giymek istiyor. Tuh sana ey feleğin çarkı” ve ekliyor; “İsfahan’da köpekler buz gibi su içerken, Araplar çölde çekirge yiyorlar”. Eski Lübnan Dışişleri Bakanı Şerbel Vehbe’nin Arapları “Bedevi” olarak tanımlamasının kaynağı da bu.
“Modern Fars Edebiyatında Arap İmgelemi” adlı kitapta şu ifadeler yer alır; “Mirza Fethali Ahundzade, Mirza Ağahan Kirmani ve İranlı çağdaşlarının çoğu, Sasani ve Ahameniş imparatorluklarını vahşi bedeviler tarafından yıkılan medeniyetler olarak tasvir ederler. Kirmani, İslam'ı (bir grup çekirge yiyen, yalınayak, çıplak, çöllerde yaşayan bedevilerden oluşan bir Sami ulusun, vahşi Arapların) (soylu Aryan ulusuna) dayattığı, İran medeniyetine yıkım getiren garip bir din olarak görmektedir. Kirmani, Cemaleddin Afgani’nin takipçilerinden ve öğrencilerindendir”.
Mezhepçilik, ırkçılık ve milliyetçilik gibi hassas konuları derinlemesine araştırma, bilimsel ve nesnel bir biçimde ele alma, bunların peşine takılmak değil, onları doğru anlamak ve çağdaş siyasal, kültürel ve sosyal etkilerini gözlemlemek demektir.
Bu, neler olup bittiğine dair daha geniş bir görüş açısı, dolayısıyla ilk önce anlamaya, ikinci olarak bununla nasıl başa çıkılacağına yardımcı olan daha spesifik bir açıklama sağlar.
Son olarak, neo-Şuubiyye ile akımları, hareketleri ve politikaları arasındaki “uluslararası ittifak”, projelerini engelleyen ve onlara güç ve kararlılıkla karşı çıkan lider ve öncü Arap ülkelerinin aralarını açmaya çalışıyor.
Mısır, Suudi Arabistan ve BAE arasındaki ilişkileri zedelemek için yapılan ve küçük Arap ülkeleri ile uluslararası örgütlerin katkıda bulundukları yayınlar, farklı sloganlar ve ortak hedefler altında devletleri ve halkları ile Arapları zayıflatmak amacını taşıyor.