Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Muhammed mi İbrahim mi?

Bu hafta bölgemizin gündemine oturan iki haber var. İkisi de birçok anlam barındırıyor. İlki Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın bağlılık yemininin dördüncü yıl dönümü olması. İkincisi de radikal İbrahim Reisi’nin cumhurbaşkanı seçilmesi.
Elbette Sayın İbrahim’in seçilmiş cumhurbaşkanı olduğu söylenemez. Zira bu, uluslararası toplumun onu tanıması ve İranlıların kendisini kabul etmesi anlamına gelirdi. Peki, iki haberden hangisi ilgiyi hak ediyor? Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin bağlılık yemininin yıl dönümü mü yoksa İran’da cumhurbaşkanının ‘seçilmesi’ mi?
Gazeteci ve eski bir genel yayın yönetmeni olarak sadece kendim için değil; aksine çocuklarım ve ülkem için geleceğe bakan bir pozisyonun ve davanın sahibi olarak ben, İran cumhurbaşkanı konusu yerine Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin dördüncü yıl dönümünü seçeceğim.
Veliaht Prens’e bağlılık yeminin dördüncü yıl dönümü, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz liderliğindeki Suudi Arabistan’ın bir devlet projesi ve bir devlet adamı olan Muhammed bin Selman’ı seçtiğinin bir teyididir.
İran Dini Lideri Ali Hamaney ise İran’ın ‘hayatını’ yönetmesi için ‘Ölüm Komitesi’ne bağlı bir adam seçti. Fark büyük. Muhammed bin Selman geleceğin, reformun, yolsuzlukla mücadelenin ve ılımlılık ülkesi olan krallığımızın projesidir. Evet, tecrübe ediyoruz ve hata da yapıyoruz. Ancak reform lokomotifi yola çıktı.
İran seçimleri ise geçmişten bir adam getirdi.
Muhammed bin Selman’ın projesi gelecek için eğitimli, genç ve hırslı komiteler oluşturmaktır. İran’ın projesi ise ‘Ölüm Komitesi’ adamlarından yardım istemektir.
Daha açık olacağım. Suudi Arabistan’ın liderler yaşlanıp birbiri ardına hayatlarını kaybettikçe son dönemlerde Sovyetler Birliği gibi olduğu söyleniyordu. Ancak Kral Selman’ın Muhammed’i Veliaht Prens olarak seçmesi bunun tam tersini kanıtladı. Krallığın hayatta olduğunu, geleceğe yükseldiğini ve Muhammed bin Selman’ın, İbrahim gibi uğursuzluk ve büyük çöküş yılı olan 1979 yılını değil, geleceği seçtiğini gösterdi.
Benim haberim, Muhammed bin Selman’dır. Çünkü o, bir inşa projesidir. İranlı İbrahim gibi bir yıkım projesi değildir. Muhammed bin Selman bir projedir ve İbrahim Reisi ise bir araçtır. Hamaney araçları tercih ediyor. Kral Selman bin Abdulaziz ise bir projeyi ve geleceği temsil eden bir adamı.
Örneğin, Muhammed bin Selman çevreyle, İbrahim Reisi ise milislerle ilgileniyor. Muhammed ağaç dikiyor, İbrahim ise zorunlu göç için çabalıyor. Suudi Arabistan Veliaht Prensi yatırımcıları, beyinleri ve turizmi ülkeye kazandırmakla ilgileniyor, İranlı İbrahim ise Lübnan’da Hizbullah’ı güçlendirmek için ‘bakanlıkların üçte birinde’ derinleşiyor, Irak’ta Haşdi Şabi’yi destekliyor ve bölgesel ölüm komiteleri mezunu Esed’i yerinde sabitliyor.
Yani iki farklı adamla, iki farklı projeyle ve arkalarındaki farklı liderlerle karşı karşıyayız. Reformist Kral Selman ve bölgenin yok edicisi Hamaney... Dolayısıyla benim açımdan haber, İbrahim’in seçilmesi değil Veliaht Prens’e bağlılığın yıl dönümüdür.
İran’da kararları verenin ‘seçilmiş’ cumhurbaşkanı değil, Hamaney olduğunu belirten ABD’nin açıklaması oldukça dikkat çekici. Bu noktada bazı taraflar şöyle diyebilir: Peki, Washington bölgeyi bilinmeyene götürmeyi amaçlayan İran projesine elini uzattığı sürece bunun faydası ne?
Cevap basit: Bizim için önemli olan vatanımızdır. Hikayemiz Suudi Arabistan ve onun gelecekteki projesidir. İçeride ne kadar başarılı olursak, başta ‘Ölüm Komiteleri’ tarafından yönetilen İran projesi olmak üzere yıkıcı dış projeler de o düzeyde çöker.
Bu nedenle en önemli haber, tüm gücüyle çalışan, geleceğin peşinde koşan, ılımlılığı, reformu ve kalkınmayı uygulayan bir adama biat etmenin yıl dönümü olmasıdır.