Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Suudi Arabistan’daki ‘Sahve Hareketi’nin arşivlerini kim biliyor?

Hafızası olmayan bir toplum, insanların kaderleri ile oynayan kişiler için kolay lokmadır. Bu yüzden bilinçli insanlar diller, gelenekler, maddi varlıklar, edebi eserler, belgeler, görsel ve işitsel kayıtlar gibi hafıza araçlarını ve hafızayı koruyan kurumlar inşa etmeye özen gösterirler.
İdari birimlerde bile, hafızanın ve geçmişin koruyucuları olmalı. Ancak bu, geceleri ve kuşluk vaktinde otururken geçmişten söz ederek eğlenmek için değil, yeni çalışanlara seleflerinin neler ile karşılaştığını öğretmek ve önlerindeki konu hakkında kendilerine referans vermek için yapılmalı.
Örneğin güvenlik birimlerinden birinde görevli bir soruşturma memurunu düşünelim. Terör örgütü ile ilişkili bir davada soruşturduğu kişiye benzer birisi muhtemelen kendisinden önceki soruşturma memurunun karşısına gelmiştir. Bundan dolayı yeni memur, birimin arşivlerinden önceki dosyaları incelerse karşı karşıya olduğu davayı daha kısa sürede anlar.
Suudi Arabistanlı araştırmacı yazar Fahd Şukeyran Şarku’l Avsat’ta yazdığı son yazısında İslamcı hareketlerin (İhvan ve Sururi) güçlü Selman dönemi gelene kadar Suudi Arabistan’ın kamusal alanı üzerindeki hakimiyetinin gerçekliğine ilişkin birçok şahsi anısını paylaşarak dikkat çekici bir yaklaşım gösterdi.
Kral Selman dönemi bu gidişatı düzeltti. Bu yüzden Selman dönemi bölgesel ve küresel olarak uluslararası İhvan Örgütü, onu takip eden Suudi Arabistan’daki Sururi akımı ve onları destekleyen müttefiği Batı solu tarafından hedef alınıyor.
Fahd Şukeyran’ın yazısında şu ifadeler yer alıyordu:
“2000’lerin başlarında Dini İlimler Fakültesi'nde öğrenciydik. Bir sabah konferans salonuna geldiğimizde masalarımıza her zamanki gibi daha önceden konulmuş broşürler bulduğumuzu hatırlıyorum. Broşür cihatçı akımlara yakınlığı ile bilinen din adamı Hamud bin Ukla eş-Şuaybi tarafından Turki el-Hamad’ın roman üçlemesi sebebiyle çıkarılmış bir fetvadan oluşuyordu. Fetvanın tehlikesi sadece Hamad’ın tekfir edilmesi değildi. O dönem köktendinci hareket için yeni bir şey oldu. Fetvada Hamad’ın katli caiz görülüyor ve O’ndan kurtulma görevi bunu yapabilecek her Müslüman’a veriliyordu. El-Kaide'nin bölgede yeniden canlanmasıyla birlikte suikast tehditleri yaygınlaştı. Bu yüzden doruk noktasına ulaşan cihatçı akıntıya direnen kişilerin tutumlarına şahit oldum. Bunlar şu anda bazı yazarların iddia ettiği kahramanlıklar gibi değildi. Siyasetçiler köktendincilerin üzerindeki örtüyü kaldırdığında bazıları kağıttan kılıçlarını çekmeye başlarken, Prens Muhammed bin Selman göreve gelmeden önce başlarını eğiyorlar, özür diliyorlar ve bağışlanma bekliyorlardı.”
İster yüksek lisans ister doktora araştırmacısı olsun bir araştırmacının Sahva (Uyanış) hareketinin kasetlerini, broşürlerini, risalelerini, posterlerini, okullardaki İslami bilinçlendirme şubelerini, üniversitelerdeki “gezici” faaliyetlerini, yazlık kurumlarını önce toplayıp kaydedip daha sonra da inceleyip tasnif etmesini defalarca kez istedim… Zira yazının başında da söylediğimiz gibi:
“Hafızası olmayan bir toplum, insanların kaderleri ile oynayan kişiler için kolay lokmadır.”