Hasan Ebu Talib
TT

Yeni Doğu: Meşru bir umut ve beklenen engeller

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi bir yıl önce Irak'ın Mısır ve Ürdün'le yakınlaşmasının başlangıcını tanımlamak için "Yeni Doğu" ifadesini kullandı. Başbakan, ekonomi ve güvenlik düzeyinde üçlü iş birliğini, Arap Maşrık bölgesini, çatışmaların azaldığı ve Irak'ın büyük zorluklarla karşı karşıya olan egemenliğini ve Arap kimliğini geri kazandığı yeni bir aşamanın eşiğine getirebilecek bir proje olarak görmüştü.
Irak, içinde bulunduğumuz anın zorluklarının farkında olan bir kamuoyu tarafından desteklenen, akıllı, vizyoner yetkilileri aracılığıyla son 50 yılın (yöneticilerin kimliği değişse de devam eden) yanlış politikalarından kaynaklanan krizler ve zorluklarla dolu gerçekliğini değiştirmeyi isteme hakkına sahip. Aynı zamanda Arap ve bölgesel rolünü ve statüsünü yeniden kazanmayı, petrol, tarım, sanayi, hizmetler alanındaki zenginliğinden, hangi mezhep, coğrafya veya bölgeden olursa olsun Irak vatandaşının çıkarları için üretilebilecek ve kullanılabilecek her şeyden yararlanmayı hedeflemek de hakkı. Böylesine meşru bir umut gerçekleştiğinde Irak, kendisinden çalınan ve halen farklı gerekçelerle yabancı vesayetinde kalmasını isteyenlerin olduğu benliğini ve özünü yeniden kazanacak.
Mısır’ın yeni Maşrık ile bu türden ne gibi bir ilişkisi olduğunu sorgulayanlar bulunabilir. Keza Ürdün’ün Kovid-19 ve diğer nedenlerden kaynaklanan, odaklanma ve öncelikler listesinde ilk sırada yer alması gereken büyük ekonomik krizleri ve sorunları varken önünde başarması gereken zorlu işler bulunan böylesine iddialı bir iş birliği ve entegrasyon projesinden ne kazanacağını da..
Sorular meşru ve nesnel bir cevap, metodolojik bir açıklama ihtiyacı ile soruluyorsa ayrı, şevk kırmak, taş koymak, ihmal için bahane yaratmak amacıyla gündeme getiriliyorsa ayrı bir şeydir. Bu sonuncusu kesinlikle kabul edilemez.
Üç ülkenin böyle bir bölgesel iş birliği ve ekonomik entegrasyon projesine ciddi şekilde dahil olmak için neredeyse ortak etkenlere sahip oldukları kesin. Bu etkenler bir ülkeden diğerine derecesi farklılaşan yapısal ekonomik ve toplumsal krizlere çözüm arayışlarıyla ilgilidir. Ayrıca bölgedeki tüm ülkelerin muzdarip olduğu radikalizm ve sınır ötesi terörizmle mücadele ile ilgili güvenlik alanlarında deneyim alışverişinde bulunmakla da ilintilidir. Üç ülkenin bu kulvarda farklı deneyimleri bulunuyor. Bunların entegrasyon ve kazanımları artırmak adına değiş tokuş edilmesi, kaçınılmaz olarak bu terör olgusunun daha fazla kontrol altına alınması, düşünce ve güvenlik açısından kuşatılması ile sonuçlanacaktır.
Ekonomik etkenleri çok fazla açıklamaya gerek yok. Kaynaklarının bolluğuna rağmen çeşitli biçimlerdeki yolsuzluğun mirası Irak’ın, bilgin ve basiretli mantığın öngördüğü gibi, bunlardan yararlanmasını engelliyor. Paylaşılan tahminlere göre Irak, yaygın yolsuzluk, kötü yönetim ve İran'ın doğrudan ve dolaylı müdahalesi sonucunda 500 milyar dolardan fazla kaybetti. Buradan hareketle Başbakan Mustafa Kazimi'nin yolsuzluk sembollerine ve bunların dış uzantılarına karşı yürüttüğü kampanyanın önemi ve gerekliliği ortaya çıkıyor.
Ürdün de şu an siyasi, idari ve ekonomik tüm boyutlarıyla reform adı altında benzer bir kampanyaya tanık oluyor. Mısır’a gelince; Müslüman Kardeşler'in kuraklık döneminden sonra halkın devlet ve kimliğini yeniden kazandığı 2014'ten bu yana ekonomi, idare ve kalkınma alanında bir yapısal reform aşamasından geçti. Bu sayede uluslararası kurumların raporlarıyla teyit edilen büyük getiriler elde etti. Bu aşama ayrıca Mısır’ın (Kovid-19) salgınının yansımalarını makul bir toplumsal maliyetle sindirmesine yardımcı oldu.
Değişen derecelerdeki ekonomik krizler, üç ülkenin umut ve beklentilerine fayda sağlayacak deneyim alışverişine olanak tanıyor. Bu bağlamda görüşülen konular arasında şunlar bulunuyor:
Irak’ın Mısır'da son 5 yılda gerçekleşen bayındırlık ve uluslararası kuruluşlarla iş birliği içinde yapılan ekonomik reform konusundaki deneyiminden nasıl yararlanabileceği, elektriğe ihtiyacı olan Ürdün ve Irak’ın Mısır'da elde edilen elektrik üretimi fazlasından nasıl faydalanabileceği ve karşılıklı ticareti kolaylaştırmak ve geliştirmek için üç ülkenin limanları kara ve deniz yoluyla nasıl bağlanabileceği...
Maalesef üç ülke arasındaki ticaret hacmi sınırlı seviyelerde; Mısır ile Ürdün arasında 600 milyon dolar, Mısır ile Irak arasında ise 470 milyon dolar aralığında. Her ikisinin de önünde büyüme ve genişleme için büyük fırsatlar var. Dijital ekonomi ve yapay zeka teknolojisi alanında iş birliği konusunda üç ülke de iddialı. Keza, gelecek vaat eden bir altyapıya ve seçkin uzmanlığa ve deneyimlere sahip olduklarından, özellikle Mısır ve Ürdün’ün bu alandaki tecrübelerinden faydalanmak konusu önemli.
Üç ülke arasındaki iş birliği ekonomiye ve ticarete odaklansa da entegrasyonun merkezinde yer alan diğer yönler de ihmal edilmiyor. Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih'in vurguladığı gibi; devletler arasındaki normal ilişkilerin ve Irak'ın rönesansının temeli, aşırılıkçılıkla yüzleşmek ve egemenliği yeniden tesis etmektir. Mısır Cumhurbaşkanı es-Sisi'nin vurguladığı gibi Mısır, Irak ve Ürdün'ün su sorunlarıyla yüzleşmek ve Arap ulusal güvenliği ile her ülkenin ulusal güvenliği konseptinde kilit bir unsurdur. Kral İkinci Abdullah'ın vizyonuna göre ticaret alışverişi ve kara bağlantısı güçlendirilmelidir. Bunların hepsi, aynı zamanda büyük zorluklarla karşı karşıya olan büyük umutların ve beklentilerin şeklini alan pratik unsurlardır. Burada kolektif irade unsuru, kararlılığın temeli olacaktır.
İş birliğinin etkenlerinden biri de Irak'ın bölgesel güvenliğin ve dengenin temel taşı rolüne geri dönmesi için çalışmaktır. Bunun için 2003'teki ABD-İngiliz askeri harekatı ve onu takip eden İran'ın Irak'ın egemenliğini ihlali, yeni rejimin kilit noktalarını kontrol etmesi, mezhepsel ve siyasi bahanelerle Irak toplumuna sızması, Irak’ı ABD ile hesaplaşmak için bir arena olarak kullanmasından bu yana ciddi biçimde bozulan jeopolitik denklemler düzeltilmelidir. Hem Mısır hem de Ürdün, Irak'ın bu tür bütünleştirici bir Arap ve bölgesel rolü geri kazanmasının yalnızca Bağdat’ın görevi olmadığının farkındalar. Karşılaştığı iç zorluklara, İran ve Türkiye’ye rağmen Başbakan Kazimi'nin önemli bir rol oynadığı bu konu, aynı zamanda bir Arap misyonudur da. Nitekim Arap sisteminin ana ülkeleri bu misyonu üstlenmiş bulunuyor ve Mısır ile Ürdün’ün bu vizyonu, içişlerine yönelik müdahalelerin  zorluklarıyla mücadele etmeye çalışan Irak'a açılma konusundaki Suudi Arabistan stratejik yönelimiyle de uyumlu. Açılım stratejisi, Irak Başbakanı Mustafa Kazimi'nin geçtiğimiz mart ayında Riyad'a yaptığı ziyaretle somutlaştı ve finans, ticaret, ekonomi, kültür ve medya alanlarında 5 anlaşmanın imzalanmasıyla sonuçlandı.
Ulus devlet ilkelerine, etkin kurumlara, başkalarının işlerine karışmamaya, ortak kazanımların pekiştirilmesine ve sınır ötesi terörle mücadeleye inanan birden fazla Arap ülkesinin stratejilerinin uzlaşması, Arap bölgesinin büyük bir yapısal değişimin eşiğinde olduğu olgusunu destekliyor. Bu bağlamda Yeni Doğu, üçlü entegrasyon veya adı ne olursa olsun bu proje, yıllarca süren durgunluk, gerileme, zayıflık ve dış müdahalelerin egemenliğinin ardından Arap bölgesel düzeninin yeniden canlanması için umut kapısını aralayan bir adım gibi görünüyor. Bu umudun bir kısmı, üç ülke ve diğer Arap ülkelerinde vatandaşların hissedecekleri, maddi ve manevi getirilerini somut bir şekilde görecekleri bu entegrasyonun adım adım hedeflerine ulaşmasına bağlı. O zaman Arap vatandaşlar da bu entegrasyonu savunacak ve (herhangi bir Arap noktasında gerçekleşecek bir Arap rönesansından hoşlanmayanlardan beklenen) kasıtlı başarısızlığa uğratma ve yolsuzluk gerekçelerine karşı onu koruyacaklar.
Arap sisteminin yeniden canlanmasının ikinci koşulu, yakın olan bir sonraki aşamada ortak kazancın değerine, gerçek Araplığın çaba ve fedakarlığa değer olduğuna inanan diğer Arap tarafların da bu üçlü çabaya katılmasıdır. Şüphesiz bu yolda çalışan birçok Arap taraf bulunuyor.