Ömer Özkaya
Yazar
TT

Çin sanayi ve ticaret devriminin ağır şokları

NATO’nun Brüksel'deki zirvesi sonrası Çin ve Rusya’yı yakın jeopolitik ve jeostratejik takibe alması yönünde oluşan kararın gelecek yılları ve dünyayı şekillendireceğini söyleyebiliriz. Batı ve Doğu’da radikal biçimde değişen sosyal, ekonomik, eğitimsel, kültürel ve sair dengeler ile birlikte ele alındığında ve her türlü zenginleştirici katkı ile birlikte değerlendirildiğinde dünyanın yeni bir Komünist manifesto arifesinde olduğuna ilişkin öngörüde bulunmak büyük oranda yerindelik içermektedir. Bu analize kaynaklık eden gelişmeler bağlamında öncelikle Batı’nın kendi yarattığı Çin ve onun bir mucizesi olan Çin sanayi ve ticaret devriminin ebatlarını öngöremediğini saptamak önemlidir. Günümüzdeki gelişmeler bu öngörü hatalarının sonucudur.
Çin’in yarattığı bu yeni dünya ticareti atmosferi ve iklimi, başta ABD olmak üzere Batı "müesses nizamını" ya da verili Batı kurulu düzenini yoğun biçimde düşünce ve arayışlara sevketmektedir.
Çin, Rusya ve İran’ın oluşturduğu varsayılan siyasal, ekonomik, nükleer ve enerji tabanlı cephenin henüz antlaşmalar bağlamında "gevşek" fakat ekonomik, ticarî ve enerji bağlamında sıkı pakt tüm jeopolitik dikkatleri üzerine çekmektedir.
Batı paktının bu ülkelere yönelik yaptığı jeostratejik konumlandırmanın tüm küresel ticari, finansal ve uluslararası politika gerçeklerini ihtiva etmediği fakat Batı'nın tüm niyetlerini, kaygılarını ve tasavvurlarını dışa vurduğunu söylemek mümkündür.
"Çin, Rusya ve hatta İran, uluslararası ilişkiler bağlamında ne demektir?" sorusunun yanıtları üzerinde Batı paktında bir konsensüs olmadığı, NATO’nun Brüksel'deki zirvesinin sonuç bildirgesine yansımıştır. Bunun tüm göstergeleri Çin, Rusya ve İran ile “bir kuşak bir yol” projesiyle mücadele konseptinin "dil"inde fazlası ile ortadadır.
Çin ve bileşenleri ile rekabetin, mücadelenin ya da bu matrisi denetim altında tutmanın jeostratejik reçetesini bir zirvede kotarmak pek olası olmamakla birlikte alınan NATO Brüksel zirvesi kararlarının Çin, Rusya ve İran ile bu olası pakta sıcak bakan devletlerin oluşmakta olan sosyo-siyasal, sosyo-ekonomik sosyo-kültürel tablolarına derinlemesine çapraz analizlerle beklenenin ötesinde bir yaklaşımla eğildiğini sergilemesi bakımından ayrıca önemlidir.
Şimdilik küresel gelişmeleri anlamak için kök kaynağın Haziran ayındaki Brüksel NATO zirvesi olduğu realitesini vurgulamak zorunluluktur. Bu tablo çerçevesinde gelişmelere bakmanın isabet oranı yüksek olacaktır.
Batı'nın tetiklediği fakat Batı’nın etkisi olmasa da bir şekilde gerçekleşmesi kaçınılmaz olan Çin sanayi ve teknoloji devriminin öncü göstergesi doğal olarak Çin Komünist Partisi burjuvazinin gerçekleştirdiği ve Fransız Devrimi ile ilginç paralellikler içeren kökten kültürel değişimi hedefleyen köktenci kültür devrimidir. Bundan daha mühimi de Çin sanayi ve ticaret devriminin İngiltere’nin sanayi ve ticaret devrimi ile olağanüstü benzerlikleri arz etmesidir.
Efsanevi Çin lideri Mao’nun Çin Komünist Partisi’ni iktidara taşıması Çin’in Fransız Devrimi olarak nitelendirilir akademik diplomasinin "aramızda kalsın ama ..." toplantılarında.
İngiltere sanayi ve ticaret devriminin neden olduğu sosyal, kültürel, ailesel, ekonomik, siyasal ve ticarî gelişmeler serisi ne ise Çin in gerçekleştirdiği sanayi ve ticaret devriminin de sonuçları tıpatıp aynıdır denilebilir. Komünist manifesto sonuçta İngiliz sanayi ve ticaret devriminin vahşi uygulamasının sosyo-siyasal ve sosyo-ekonomik yıkımının ve değişiminin yoğun protestosunun tercümanı olan aynı yoğunlukta bir metindir.
İlerleyen süreçte Çin’in sanayi ve ticaret devriminin Çin’i çok daha radikal Komünist bir çizgiye çekme olasılığı yüksektir. Çin ekonomik, finansal ve sosyal refah düzeyinin yarattığı çapraşıklığın ve sosyolojik ve siyasal çözülmenin yani yaygınlaşan Çin tipi vahşi liberalizmin Çin’i çok daha aşırı Marksist bir rejime sürükleyebilecek tüm dinamikleri beslediğine ilişkin analizler de görkemli Çin teknolojik tablosunun altında saklı durmaktadır. Çin’in ileride daha çok irdelenecek bu ortamına koşut olarak da ABD’nin geleceğine ilişkin projeksiyonlar ortaya çıkmaktadır.
Küresel yayılımının sınırlarına varmış olan ABD’nin, uluslararası dizaynla olağandışı ilgilenen hegemonik vizyonunun içeride ipleri ne denli sağlam tuttuğu tartışılma eşiğini geçmiş görünmektedir.
NATO’nun ABD’nin küresel hegemonyasının ömrünü fazlasıyla uzatacak bir iç dizayn ve vizyon yenilenmesi süreci içinde olduğu görülmektedir. Nitekim Brüksel Haziran Zirvesi bu yeni liderliğin de bir nevi küresel deklarasyonu niteliği de taşımaktadır.
ABD, İngiltere ve Rusya arasında yapılan ve Neo Yalta nitelemesini hak eden masanın, bir süre sonra ABD, İngiltere ve Çin toplantısı olarak devam edeceği de açık edilmektedir.
ABD ile İran arasındaki müzakerelerin de aynı uluslararası panoda gerçekleştiği meydandadır.
Görülen aslında liberalizmin yeni bir tanımı üzerinde konsensüs sağlamak için müzakereler silsilesinin başladığıdır. Batı'nın sürümü olan liberalizmin, Batı'nın aleyhine işleyen bir uluslararası ekonomi mekanizmasına dönüşmüş olması karşısında Çin ile ticaret savaşlarının başladığı bir olgudur.
Liberalizmin, Batı’yı ufalamayacak Çin'i küresel godzillaya dönüştürmeyecek formülünün aranması süreci, aynı zamanda "Batı nasıl eski batı olur?" sorusunun yanıtlarını bulma amacını da yoğun olarak içerecektir.
NATO’nun bu yeni jeostratejik ajandayı realize edebilmek için bir hayli iç mekanizma modülüne gereksinim duyacağı da kaçınılmazdır. Bu iç mekanizmaların ve modüllerin üzerinde konsensüsün henüz tam olarak tanımlanmadığı da belirgindir.
Buna rağmen konsensüs sağlanmış gibi yeni rollerin uygulamasına geçildiğini sadece Macron’a bakarak anlamak da olasıdır. Her ne kadar test süreci ve test sürüşü olsa da Batı’nın "Batı için topyekûn mücadele" stratejisini oluşturmaya çalıştığı da saklanamaz durumdadır.
Bu durumda sorun şu ki, "Batı nerde bitmektedir ve Batılı kimdir?" sorusu da Batı'nın kurtuluş stratejisi için yanıt beklemektedir.
Almanya’nın Namibya, Fransa’nın da Ruanda’dan özür dilemesi, Batı ve bileşenlerini yeniden tanımlama ve tesis etme girişimi olarak da analiz edilebilir. Ermeni soykırımı iddialarının Batı'da yaygın siyasal kabulünün Kafkasya’da alan ve müttefik kazanma rekabeti açısından da ele alınması gerekebilir. Nitekim Biden ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan arasındaki görüşmede soykırımı tanımanın Batı diplomasisi ve Batı sınırları bağlamında müzakere edildiği de bu durumda ileri sürülebilir.
Afganistan'dan "çekilme”nin de Batı sınırlarını belirleme parantezinde olduğu da diplomatik silüet olarak belirmektedir.
Japonya’nın da bazı siyasal bürokratların çok çarpıcı açıklamalarından sonra Batı'nın yeni küresel sisteminde finansal girişimci liderlik rolü oynayacağı görülmektedir.
Bu kadar radikal değişimlerin Çin’i tüm Asya’da geçmişte İngiliz sanayi ve ticaret devriminin yol açtığı tüm semptomları üretmeye iteceği görülmektedir.
Nasıl İngiltere tüm kara Avrupa’sını değiştirmişse Çin de tüm kara Asya’sını değiştirecek ekonomik, siyasal ve sosyal reaksiyonlar üretecek enerjiye sahip görünmektedir.
Bu bağlamda Çin’in daha sola Marksizm'in en uç noktasına sosyal dengeleri sağlamak için kayması iç beklentisi tartışılmakla birlikte, olası olan aşırı denetimli aşırı liberal bir rejimi tesis edip devam ettireceği yönündeki analizler şimdilik akla yakın tablo olarak öne çıkmaktadır.
Asya söz konusu olunca Çin tarihinde olduğu gibi, birden, teknolojik, ekonomik, yönetsel liderlikler bilinmez nedenlerle terkedilebilmektedir. Çin’in de bu sürpriz için sürpriz olmayacak atakları olabilir mi, bekleyip göreceğiz.
Çin, Rusya ve İran başta olmak üzere bu matrisdeki ülkelerin umulmadık bir hızla demokrasiye geçebileceklerini olasılık dışı tutmamak gerekir. Her ne kadar bu ülkelerde en tepede kabile ve elitler demokrasisi kurumsallaşmış da olsa, genişleyen ve değişen sosyolojik yapı özgürlükler talebini artırmaktadır.
Küresel akış ve gelişme eski demokrasi ülkelerinin neo-sosyalist ve neo-totaliter bir sürece artan ekonomik ve sosyal dengesizlikler sebebiyle hızla evrilebileceğinin ipuçlarını vermektedir. Bu makas değişimi olasılığı gerçekleşirse -ki bu olasılık her geçen zaman diliminde artmaktadır- yeni dünya düzeni ancak bu durumda ortaya çıkacaktır.
Batı'nın, Doğu’nun ve Güney'in çok yönlü analizler sonucunda oluşan bu karmaşık manzaradan çıkış arayışları uluslararası ilişkilerde sürprize açık kapı pek bırakmamaktadır. Doğu’nun Batılılaşma, Batı'nın Doğululaşma eğilimi bir süre sonra istikrar kazanırsa beklenmeyen sürpriz bu olacaktır.
Bu arada ideolojilerin yeniden tanımlanma çatışmaları ve tartışmaları ön plana çıkacaktır. Liberalizmin Batı’nın da kabul edebileceği Doğulu bir tanımını üretmek bu süreçte stratejiktir.
Küresel üretim ve satış yani ticaretin tıkanmasından en fazla hasarı alacak olan ülkelerin direnme olanağı minimum olacaktır.
Çin’in Batı'nın inşa ettiği dünyada etkin olabilmesinin yolu, Batı siyasal, ekonomik ve sosyal yapısının oluşturduğu varsa memnuniyetin daha fazlasını sunabilmesinden geçmektedir.
Batı'nın mevcut ideolojik ve yönetsel örgüsünün ve görece özgürlükler dünyasının Çin ve bileşenlerinin ulusları için oldukça cazip olduğunun altını çizmek zorunludur.
Batı en büyük silahı olan demokrasiden uzaklaştıkça ve yeni hegemonya araçları ile kendi bileşenlerindeki dengeleri Batı aleyhine bozdukça küresel paniği artacaktır.
Çin’in de iç en büyük zaafiyeti iç kontrolü kaybetmemek için ölçüsüz totaliter davranışları olabilecektir.
İngiltere sanayi ve ticaret devriminin sonuçları önce yerel sonra küresel olurken, Çin’in sanayi ve ticaret devriminin hasadı önce küresel sonra yerel olacaktır.
Küresel ekonomik ve siyasal döngüyü tersine çevirmek olanaksızdır fakat döngüyü yönetmek daima olasıdır.
Küresel belirsizlik ve kararsızlık ortamını takviye eden öğeler arttıkça, dünya, ana aktörlerin karar alma ve uygulamada makro hatalar yapacağı bir süreçtedir. Bu süreç aynı zamanda komplo teorilerinin teyit edildiği ve gelişmelere sürekli karşılık verme refleksi nedeniyle de stratejilerin örselendiği yıpratıcı bir uluslararası ilişkiler astrolojisi oluşturarak, akıl, mantık, ölçü, tartı, realite, doğru sezgi, doğru karar ve doğru yönetim parametrelerini deforme etmektedir.