Mustafa Fahs
TT

Kazimi ve zor denklem

Bu makale ne Nasıriye Hastanesi faciasından sonra bazı arkadaşlarımın beni suçladığı gibi Kazimi’nin konumunu savunmaya yönelik bir endişe ne de onun, ekibinin ve hükümetinin hatalarını temize çıkarmaya yönelik bir girişimdir.
Nitekim hepsinin belli bir sorumluluğu var. Ancak Irak’ta siyasi, ekonomik, güvenlik ve hizmet düzeyinde olan ve olacak her şeyden büyük oranda sorumlu olan siyasi tabakadır (yani 2003 sonrasındaki rejim).
Irak'ta herkesin Kazimi ve hükümetini sorumlu tutmaya hakkı olduğu bilinse de devletin ve zenginliğin kötü yönetiminden Kazımi ve hükümetini sorumlu tutacak hiçbir otorite veya sistem yok.
Ancak öyle görünüyor ki, Irak'ta ideolojik, etnik ve ailevi sebeplerden dolayı hesap vermenin üstünde bir sistem var. Bu sistem çıkmaza girdiğinde, devam ettirilemeyecek noktaya geldiğinde, seçenekleri daralıp arkasından “Ekim Protestocuları” ile önünden de iç savaşla kuşatıldığında kendi aleyhinde hüküm vermemesi şartıyla aralarını bulacak dışarıdan bir hakemden yardım istedi.
El-Buaysa bölgesindeki olayların başlarında ve devamında karar vermeye başladığı anda herkes hakemden vazgeçerek onu tek başına bıraktı.
9 Nisan 2019’dan önce Irak’ta iç savaşa “ramak kalmıştı”. O tarihten günümüze kadar geçen sürede yaşananlar, siyasi ve milis sahasındaki uygulamalar ve ülkenin iç istikrarını etkileyen dış baskılar ile gün be gün dikkat çekici bir hızla gelmekte olan iç savaşın başlangıcı niteliğinde olacak bir silahlı çatışmayı erteleme çabasından başka bir şey değildi. Elektrik kulelerine yapılan operasyonlar, tedarik kaynağından gazın kesilmesi, Irak’ın komşularının nehir yataklarını değiştirmelerinin veya barajlar inşa etmelerinin ardından oluşan su kıtlığı ve Irak semalarının bazılarının mazeret gösterdiği Irak'ın egemenliği değil de, başarısız müzakereler ile ilişkili dış gündemler dahilinde diplomatik ve askeri misyonların vurulduğu gösteriler için açık bir arenaya dönüşmesi ülkenin iç istikrarını etkileyen olaylar arasında yer alıyor.
Ne Mustafa Kazimi’nin koltuğuna oturduğunda zorlu veya kronik krizleri çözmesine yardımcı olacak elinde ne sihirli bir değneği vardı ne de ekibinin zaman zaman dayanabileceği arkasında bir güç vardı. Devletin ve kurumlarının acınası gerçekliği, Kazımi’yi zor bir denklemin tutsağı haline getirdi.
Nitekim bir yandan siyasi hayatını erkenden sonlandıracak kişisel ve manevi bir yenilgi almamak için geri adım atması mümkün değilken, diğer yandan da gerçeği değiştirme girişimleri, kendisinin veya bir başkasının çıkarlarına, nüfuzlarına, servetlerine ve bağlantılarına zarar vermesine izin vermeyecek olan güçler tarafından doğrudan gösterilen kırmızı kartlarla karşılanıyordu.
Bu güçler ile arasındaki ilişkinin doğasının bir göstergesi olarak, Kazimi’nin hükümetinin güvenoyu oturumundan günümüze kadar Irak, hızla uçurumun kıyısına sürüklendi.
Kazimi’nin bölgesel ve uluslararası başkentleri dolaştığı kaydedildi. Buralarda Irak’ın bölgesel ve uluslararası hesaplaşmaların görüldüğü bir arena olarak kalmaması ve ülkeye yatırım getirecek siyasi bir istikrardan faydalanmak için herkesle anlaşmaya çalıştı. Ancak gerçek çarpıcıydı. Zira Irak’taki silahlı siyasi gruplar ve ekonomik ofisleri yatırımcılara garanti vermezken  özel sektörü Irak pazarına girmeye ikna etmek imkansız hale geldi. Çünkü grupların otoritesinin ve şartlarının devletin otoritesinin üzerinde olduğunu herkes biliyor.
Öyleyse; Kazimi’nin vaatlerini yerine getirememesinden ötürü sorumlu tutulması çağrısında bulunmadan önce, 18 yıllık başarısızlıkların hesabının sorulması gerekiyor. Doğal olarak soru şu: Kazımi Iraklılara karşı açık sözlü mü olmalıydı yoksa istifa mı etmeliydi? Sorunun ilk kısmının cevabı kendisine dönüyor.
İkinci kısımda ise; istifa etmesi veya görev süresi sona ermiş olsa bile özür dilemesi, yerine gelecek kişi üzerinde anlaşmanın zorluğu ve ertelenme olasılığı olan seçimlerin sonuçları, Irak meydanlarına ve sokaklarına kanlı şiddetin geri dönmesinin kapılarını aralayacaktır.
Nitekim Kazimi’den sonra kaosun yeni kurbanları alıp götüreceği ve liderlerinin sorumluluk düzeyine ulaşmadığı bir rejim içerisinde iç savaşın patlak vereceği aşikar.
En başa geri dönersek; görevi kabul etmesiyle bazı arkadaşlarının kafasını karıştıran Mustafa Kazimi’ye arkadaşlarının sorduğu soru, kararının acele alınmış bir karar olup olmadığı ve özellikle rakipleri görevi kabul etmesi için kendisini acele ettirirken, kafalarının karışmasının normal olup olmadığı yönündeydi.
Kazimi’nin rakipleri şimdi geriye yalnızca Basra’nın kalmasına yol açsa bile kendisini görevden almak için tuhaf bir acele içindeler.