Memun Fendi
TT

Ötekini tanımada neden başarısız olduk?

Ötekini tanımak, kendini bilmekten ve gerçekleştirmekten geçer. Kendini bilmeyen insanın ötekini tanıması mümkün değildir. Kendimizi tanımakta kafa karışıklığı yaşıyorsak aynı ölçüde ötekini tanımakta da kafa karışıklığı yaşarız. Bu, mevcut krizimizin bir parçasıdır. Ötekinden kastım, tek bir ülke ve tek bir medeniyet içerisinde yakınımızda yer alan ya da başka kültürlerden olup uzağımızda olandır.   
Arap dünyasındaki “estetik” operasyonlarının yaygınlaşması, estetiğe ihtiyaç duymadan eşkalimizi kabul etme ve kendimizi anlama noktasında derin işaretler taşıdığından dolayı sembolik olarak dikkatimi çekti. Estetik konusunda fikir birliği olmadığı için bu sözcüğü tırnak içinde kullanıyorum. Mevcut olan güzelinse daha öncekinin çirkin ya da -en iyi durumda- daha az güzel olduğuna dair bir itiraf vardır. Kendimize, medeniyetimize ve dünyamıza bakışımız gerçekten bu mudur?
Bana göre estetik operasyonları, kültürümüzdeki yabancılaşmanın en net göstergesidir. Yabancılaşmaktan kastım, hâkim kültürün -maske takıp gizlenmeye yönelik bir istek olduğu zaman- yüzümüze uyması için maskeyi işlemden geçirmek yerine yüzümüzün maskeye uyması için bizi yüz germe işlemine mecbur bırakan zorba bir yaşam şekli dayatmasıdır.
Kölenin, efendisinin görünüşünü kendisi için benimsemesinden hâkim kültürdeki yaygın uygulamalara kadar yabancılaşmanın dereceleri ve halleri vardır. 
Yüz estetiği, vücut inceltme ve diğer uygulamalar, uzaktan gelen güzellik kriterlerine tabi olmanın sembollerinden başka bir şey değildir. Fakat bunlar, arkasında siyaset, kültür ve toplum düzeyinde daha derin bir tabiiyet barındıran sembollerdir.
Yabancı, etrafındaki dünyaya uyum sağlamak amacıyla teninden, elbisesinden ya da içinde bulunduğu toplumdan rahatsız olup yaşamak için başka bir dünya ve kendisinden beslenmek için başka bir kültür arayan insandır.
Yabancılaşma, mekânsal olduğu kadar zamansaldır da. Örneğin Batı’ya gidemeyen kimse, zamanda geçmiş bir döneme ve kabile nostaljisine gider ya da bilmediği ve asla bilemeyeceği bir zamana özlem duyar.  Buradan hareketle aşırılığı şu şekilde açıklayabiliriz:
Aşırılık, bireyin yabancılaşma sonucu gerçeğe uyum sağlayamaması ve bildiğinden değil de gerçeği reddettiğinden dolayı hayali ve eski bir İslami döneme kaçmaya çalışmasıdır. Bunun için estetik operasyonları, toplumumuzda kabul görmeyen güzelliğin reddedilmesi midir? Estetik operasyonları için söylenenler, toplum ve siyaset için de geçerli midir? Yüzlerimize yaptığımız gibi neden siyasette, toplumda ve kültürde de estetik operasyonlarına başvurmuyoruz?
Arap dünyasından birçok ülke, estetiğin kavram olarak benimsenmesinden dolayı, özellikle Batı’daki imajını iyileştirmek için çok miktarda para harcadı. Ancak imajın iyileştirilmesi için yapılan pahalı girişimlere kıyasla özün ve aslın düzeltilmesi daha az maliyetle gerçekleştirilebilirdi. Buradaki maliyet, finansal ve psikolojiktir. Şöyle ki bu maliyetin devam etmesi, kendimize yönelik aşağılık kompleksini artıracak ve farklı olan ötekinin üstün olduğu düşüncesini de pekiştirecektir.
Örneğin Suudi Arabistan’da 2016’dan bu yana meydana gelen ve bizim de tanık olduğumuz büyük toplumsal değişimler, içeride ve dışarıda birçok şey sağlıyor. Estetik girişimleri değil de bu tarz özü ve aslı düzeltme girişimi, toplumlarımızın ihtiyaç duyduğu önemli bir atılımdır. Öze döndükten sonra da eşitlik bakımından ötekini anlama aşaması başlar.
Buna rağmen siyasete ve topluma uygulananlar, katı bir sınıflandırma işlemine ihtiyaç duyan kültüre uygulanmadı. Şöyle ki aynı kültür, toplumları düzeltme ve ileriye götürme uzmanlarının değil de toplumları güzelleştirme doktorlarının alanına dönüştü.
Geniş anlamıyla kültür ve kültürel ürün, kriterlerin olmayışından dolayı ikinci el eşya pazarı gibi oldu. Bu tarz bir kültür, özünde ve kültürel kökeninde bilinçli bir insan üretmez. Aksine bu tarz bir kültür, yüze uyması için maskeye işlem yapmak ya da maske düşüncesinden vazgeçmek yerine maskeyi yüze uydurmak amacıyla burnuna ve yüzünün diğer bölgelerine estetik yaptıran yüzler üretir.
Pazar düşüncesi, özün yani kültürün merkezde yer aldığı, alışverişin kenarda gerçekleştiği ve satılan malın gerçek olduğu Ukaz Panayırı gibiydi. Bugün ise ne kültür merkezde bulunuyor ne de satılan mal orijinal. Şöyle ki sahte olan ne varsa merkezde yoğunlaştı. Kültürel yabancılaşma en üst seviyeye ulaştı. Zira gerçeğin piyasası kalmadı ya da tüketici, gerçek ile sahte olanı artık birbirinden ayıramaz hale geldi.
Özgürlük dengesinde eksiklik olan bir insanın kültür, siyaset, bilim ve ekonomi bakımından farklı olan ötekini tanıması mümkün değildir. Sadece özgürler, özgür bir ortamda yaratıcı olabilir. İlerleme arzusuna sahip kapalı kültürler bile inovasyon ve siyasi kapalılıktaki özgürlük ortamını birbirinden ayırdı. (Örnek Çin).
Ötekini tanımaya başlamak, kendi özelliklerini ölçmek için sert bir cetvele benzer. Kendinizi tanımazsanız emin olun ki öteki hakkındaki bilginiz -tamamen karmaşık olmasa bile- sınırlı kalır.